Kadının suçu, saçı

Bir video gördüm. Sokak ortasında, bir kadını diz çöktürüp başına üşüşmüşler. İki metre sakal, iki metre kumaştan kafalarına geçirdikleri sarık, ellerinde silahlar ve gözlerinde vahşetin parıltısı ile ufacık kalmış bir kadıncağızın tepesinde…

 

Resim: Şemsiye Hasani


EMİNE SUPÇİN

Başlıktan ve spottan derdimi anlamışsınızdır.

Kabil düştüğünden beri, Nâzım’ın iki dizesi dolanıp duruyor yüreğimde.

Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayâle.
Halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle

Etiyle kemiğiyle gerçekten orada var olan kadınları düşünüyorum. Orada; bir zalimin ele geçirdiği kadim topraklarda, zulmün en onursuz şekliyle karşılaşmamak için canına kıymayı göze alan kadınlar.

İnsanlık dışı işkenceler görerek öldürüleceğini bile bile isyan eden, elinde pankart, dilinde çığlığıyla varlıklarını tüm dünyaya duyurmaya çalışan o kadınlar.  Onlar orada gerçekten varlar ve aklın, bilimin, sanatın, çağdaşlığın ne olduğunu bilen bizler öylece bakıyoruz…

Tüm dünya kadınları, hepimiz, bakıyoruz…

Bir video gördüm. Sokak ortasında, bir kadını diz çöktürüp başına üşüşmüşler. İki metre sakal, iki metre kumaştan kafalarına geçirdikleri sarık, iki gram aklı olmayan pislik tipler, ellerinde silahlar ve gözlerinde vahşetin parıltısı ile ufacık kalmış bir kadıncağızın tepesinde hepsi. Biri yan tarafta yüksek sesle bir ayet okuyor, sanki kutsal bir ayindeymiş gibi. Tıpkı kurban bayramlarında bıçağı hayvanın boğazına çalmadan önce okunan ayetlere benzer. Okuma biter bitmez kadının arkasında duran cellat tam da tepe üstünden tek kurşunla infaz ediyor kadını. Küçük bir bez bebek gibi yığılıveriyor toprağa. Sokak ortasında, gündelik bir eylemmiş gibi. Olağanmış, normalmiş, sıradanmış gibi. Üstelik kadının suçu, saçının teli.

Tüm dünya kadınları, hepimiz seyrediyoruz.

Ya ne yapalım? Toplayıp gelelim mi hepsini? Hani Taliban’dan kaçan “dallamalar” yerine hakikaten kadınlar ve çocuklar gelse yeğdir ama mümkün mü?  Say ki mümkün oldu onlar gelmek isteyecekler mi? De ki geldiler, onlara hak ettikleri yaşam koşullarını sunabilecek miyiz? Haydi onu da yaptın diyelim, ya kafalarının içinde getirdikleri ortaçağ zihniyetini yok edebilecek misin? Hepsini uzun dönemli eğitimlere alabilecek misin?

Tüm soruların yanıtı en başta duruyor. İşin en başında. İlkellikten uygarlığa, barbarlıktan insanlığa uzanan o uzun ve kahredici yolculuğun başı. İnsanlığın çağdaşlık ölçütlerini bulma süreci yeniden başlayacak. Her toplum için, her ülke için ve özellikle İslam coğrafyası için. Ölerek, yanarak, kurşuna dizilerek; gelecek kuşaklara kadın-erkek eşitliği, seçme-seçilme hakkı, çocuk-kadın-insan hakları, çoğulcu demokrasi, laiklik gibi kavramları inşaa edecekler. Kaç yüz yıl sürecek bu yolculuk? Kaç bin kadının ölmesi gerekecek? Kaç çocuk tecavüz görecek? Of…

Tam burada Mustafa Kemal Atatürk’ü anmadan geçmek ne mümkün! Ama bazı kendini bilmezlerin yaptığı gibi Taliban’la karşılaştırmak niyetiyle değil; Türk kadınına uygarlık yolunda en az bir yüzyıl atlatması sebebiyle; ey büyük Atam, sana minnetle, sana saygıyla…

Kadın düşerse, tüm toplum düşer. Çağdaşlık gibi bir derdi olan ülkeler için kadın uygarlık bayrağıdır. Onu gönderden indirirsen bağımsızlığını yitirirsin. O bayrağı indirdiğin an, Taliban olursun. Kafa keser, kurşuna dizer, kız-erkek gözetmeksizin tecavüz eder; yakar, yıkar, talan edersin. Kadını yok sayarsan, memleketi yok say…

Ey Mustafa Kemal’in aydınlık yüzlü kadınları! Size sesleniyorum: Savaştığımız hat, Cumhuriyet cephesi. Kağnımızda taşıdığımız mermiler, kadının eğitimi. Yük yine bizim, sorumluluk yine bizde. En yakınımızdan başlayarak anlatacağımız, aktaracağımız temel konu kız çocuklarımızın mutlaka okutulması olmalıdır.

Bir de eğer denk getirebilir ve ortak bir konuşma ortamı yakalayabilirseniz, şu kara çarşafına bürünerek en pahalı olanlarından son model arabasına atlayıp o tarikat senin bu cemaat benim yeldir yeldir dolaşan tiplere de şeriatın gerçekten ne demek olduğunu anlatmak olsun… O araçlara binmeyi, o dini sohbetlere(!) başında bir erkek olmadan gitmeyi rüyasında görebileceğini anlasın!

Anlar mı?

Ana görsel ve bu sayfadaki görseller Afgan kadın ressam Şemsiye Hasani‘ye ait. Hasani aynı zamanda Kabil’in ilk kadın duvar ressamı