Kaçarak mı, Koşarak mı?

Kaç insan işine koşarak gidiyor? Kaç kadın koşarak evleniyor? Kaç eş koşarak evlerine dönüyorlar? Kaç çocuk okula koşuyor? Son soru, vurulduğum yer… Çünkü, ayaklarını sürüyerek geldikleri yerden, koşarak değil, kaçarak ayrılırlar

 

EMİNE SUPÇİN

Küçücük bir anda, koskocaman bir sohbetten çıktı konu. Zamanı bükmek dediğin, böylesi anlardan başka ne ola ki zaten?

Bir filmin tanıtım reklamında gördüğü bir sahneymiş arkadaşımın. Evden papara yiyen bir ufaklık, koşarak başka bir evdeki büyüğün yanına gitmiş. Karşılayan kişi, “Koşarak mı geldin, kaçarak mı geldin?” demiş. Koşarak mı, kaçarak mı? İşte bütün mesele bu. Tıpkı to be or not to be (Olmak ya da olmamak) felsefesindeki çıplak gerçeklik kadar açık.

Peki, nasıl dallanıp budaklandı bu kısacık replikten çıkan tohum? Ve nasıl çiçeklendi de sohbeti botanik bahçesine çevirdi?

Kaç insan işine koşarak gidiyor? Kaç kadın koşarak evleniyor? Kaç eş koşarak evlerine dönüyorlar? Kaç çocuk okula koşuyor?

Son soru, vurulduğum yer… Çünkü kırk yıldır dikkatimi çeker ve esef ederim. Sabah okul bahçesine toplanmaları, sınıflara girmeleri uzun zaman almasına rağmen okulun paydos zili çaldığı andan itibaren bin nüfuslu bir okulun boşalması toplamda 2-3 dakika sürer. Ayaklarını sürüyerek geldikleri yerden, koşarak değil, kaçarak ayrılırlar. Oysa gelişlerini koşarak yapmak mümkün… Neden insan insana bunca eziyet eder anlamış değilim. Eğitim mi bunun adı? Haydi oradan!

Ya işe gitme meselesi? Geçen yıllarda minik bir videoda görmüştüm. İki penguen. Biri sürüne sürüne olabildiğince yavaş ilerliyor. Biri o minnacık ayacıklarıyla son sürat koşturuyor. Videoyu hazırlayan; sürünerek gidenin alt metnine “Pazartesi işe giderken,” koşturarak gideninkine de “Cuma işten çıkarken,” yazmış. Binlerce, milyonlarca kişi tarafından paylaşılmış. Anlamı, milyonlarca insan mutsuz oldukları işlerde çalışıyorlar.

Oysa işinde mutlu olan insanların ifadesi şudur: “Ben eğleniyorum, onlar bunun için bana para ödüyorlar.” Bu ifadenin bizzat sahibi olmaktan inanın çok mutluyum. Nadiren, keyifsizlikten işe gitmek istemediğim zamanları düşünerek, işinde mutsuz olan insanlarla empati kuruyorum ve inanın çok üzülüyorum. Öylesi bir yaşam için, “yaşadım” denemez ki? Yazık yaşamadan ölen milyonlara…

Kendi toplumumuz özelinde ya da şöyle toparlayalım, baskıcı toplumlar özelinde diyelim, kaç kız çocuğu koşarak evleniyor? Baba (ya da aile) baskısından kurtulmak için karşısına çıkan ilk evlilik teklifine evet diyen kaç kadın vardır? Farkına varmadan belki de daha şefkatli olabilecek baskıdan kurtulmak adına, ileride nobranlaşacak bir baskı çatısı altında kalan üstelik haklarını dahi düşünmeden çoluk çocuğa karışıp kaçacak yeri de olmayan ve eziyetlerle ömrünü bitiren kadınlar… Analarımız onlardan olabilir mi mesela? Ya da komşu kadınlar, teyzeler…

Okullarda gözlemlediğim, toplumsal hayatta ve hatta sosyal medya ile tüm dünya genelinde gördüğüm olgu, yavrusundan yetişkinine herkes mutsuz. Doğal olarak mutsuz insan, bir başkasını da mutsuz etmenin yollarını arıyor. Başkasını mutsuz ederken kendi mutsuzluğu katlanarak artıyor. Gerginlik ortaya çıkıyor, kin büyüyor, iyi ve güzel olana karşı direnç oluşuyor. Direnç gerginliği daha çok yükseltiyor, kin düşmanlığa evriliyor; dün direnç olan, bugün savaşa dönüşüyor… Sonuç Gordion düğümü… Bu kördüğümü tek bir kılıç darbesiyle kesip tüm insanlığı rahatlatacak bir İskender mi lazım?

Peki İskender kim olacak? Halkların bizzat kendileri mi yoksa yine onlar adına düşünen birileri mi?

Gözlerinizi kapatıp kendinizi düşünün lütfen. Koştuğunuz yer neresi, kaçtığınız yer hangisi? Küçük ögelerle düşünün. Mesela benim gibi ütüye koşup çamaşırdan kaçıyor musunuz? Silmeye koşuyor, süpürmekten kaçıyor musunuz? Ya da sonunda yine tıpkı benim gibi, “Amaaan! Hepsi kalsın, haydi işe koşalım” deyip kapıyı çekip çıkıyor musunuz? 🙂 Ya da nereye koşuyorsunuz?

 

paylaşmanız için

1 yorum

  1. Çalışma, okul ve sosyal hayatın koşuşturmasını çok güzel örneklerle anlatmışsınız. Keşke bu yazıyı tersine döndürebilecek düşünceleride belirtseydiniz daha hoş olurdu. Mesela okula, işe, evlenmeye koşarak gidebilmenin yolları nelerdir acaba? Nerelerde yanlış var, bu yanlışlar içinde koşmaktansa, doğrular içinde doya doya gezinseydik. Buna göre bir yorum bekliyor, tebrik ve teşekkür ediyorum

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*