İyi ki annem sensin

En ağır acılar en sessiz olanlardır. Onlar edebiyata girmez, onlar insan kulağına gelmez. Hani aynı memleketin çocukları birbirini öldürürken, bir tarafa şehit, öteki tarafa leş denirken her iki ölünün de anne yüreğindeki acısı aynıdır ya, oradan mı başlamalı annenin kaderini yazmaya? 

 

 

EMİNE SUPÇİN

Tanımda anne?

Dokuz ay karnında taşıyıp doğuran ve emzirip altını temizleyen kadın. Buna biyolojik anne deniyor. Yani genetik izlerini taşıdığın insan.

Değerde anne?

Herkesin bir fiyatı vardır ve satın alınamayacak insan yoktur derler, bilirsin. Örneğin, öncelikli işlem görmesini istediğin dosyanın arasına usulünce kıstırdığın bir miktar parayla, onurunu kazan dairesinde yakmış birini kolayca satın alabilirsin. Hatta abartmıyorum, ülkelerin devlet başkanlarını, başbakanlarını bile satın alırsın. Vardır herkesin bir fiyatı, yeter ki etiketiyle dolaşıyor olsun. Fakat bir kişiyi öldürsen satın alamazsın. Söylemesi çok kolay, hazmetmesi çok zor iki sözcük: Anne yüreği.

Bir de tersinden düşünelim. Herkes sana bir fiyat biçebilir. Bir fiyat etiketin olmasa bile; zorlar, sınar, bedel öngörür. Fakat bir kişide sanki kaşıkçı elmasıymışsın gibi paha biçilmez durursun. Yeri: Anne yüreği.

Anne gözünde sen?

Tek sözcük: Yavru. Kaç yaşında olursan ol, sen onun gözünde gül dalında gonca, yumurtadan yeni çıkmış yavru kuş, toprakta filiz vermiş çiçeksindir. Sen onun gözünde hep korunası, sırtına yastık konası, terlemişse atleti değiştirilesi bir çocuksundur. “Karşıya dikkatli geç,” der küçükken; büyüyünce ,“Dikkatli sür”e dönüşür tembihleri. “Geç kalma sakın eve, baban kızar,” dese de aslında içten içe kendi kaygısıdır dillendirmediği.

“Kızarsa, köpeğe benzetir sever; öfkelenirse, canını yakmaya korkarak çimdikler; dellendirirsen, güdümlü terliğini çıkarır ayağından ve nişanı hep kaba etine alır. Çıldırtsan bile kıyamaz, gelir uykunda sever, üstünü örter, bir iyi geceler öpücüğü olursun dudaklarında. Anne yüreği başkadır, paha biçilmez.

Senin gözünden anne?

Bunu sen söyle. Kim annen? Anneler gününde pahalı hediye alınması gereken kadın mı? Hiçbir şey almasan bile, “Benim hediyem sensin,” diyen insan mı?

Senin şu çok önemsediğin dünyada edindiğin birikimleri anlatmayı düşünüp, ama anlamaz ki, diyerek küçüksediğin varlık mı yoksa? İlle de en çok canın yandığında anımsadığın, terkedildiğinde kuytusuna sığındığın, kimsesizliğinde yurdun, açlığında ocağın, susuzluğunda yudumun olan mı? Hele de sonsuzluğa uğurlamışsan mezarı başında Fatiha mıdır annen? Kim? Bunu sen söyle…

Kaderde anne?

Ekin tarlasında doğurup, göbek bağını taşla keserek, çemberisine bebeğini sarıp işine devam edeninden mi başlamalı yoksa savaştan kaçarken engin sulara kaptırdığı yavrusuna döktüğü gözyaşları, aynı engin sulara karışanından mı? Yoksa yavrusunun gözleri önünde boğazına aldığı bıçak darbesinin ardından, hırıltılarla çıkan son nefesinde “Ölmek istemiyorum,” diyeninden mi başlamalı? Çernobil’in ardından ölü ve sakat bebekler doğuranlarından mı başlamalı yoksa tarih boyunca savaşlarda şehit verdiği yavrularına destanlar yazamayacak kadar ağır acılar altında kavrulanlarından mı? Öyle ya, en ağır acılar en sessiz olanlardır. Onlar edebiyata girmez, onlar insan kulağına gelmez. Hani aynı memleketin çocukları birbirini öldürürken, bir tarafa şehit, öteki tarafa leş denirken her iki ölünün de anne yüreğindeki acısı aynıdır ya, oradan mı başlamalı annenin kaderini yazmaya? Ne? Nereden başlamalı? Hangisinden başlamalı? Nasıl kara bir kaderdir annenin bahtına yazılan.

Genelde anne?

Ana gibi yar olmazdan başlar geneli ve geneline küfrederken ilkin ana çıkar ağızdan. Neden mi? Çünkü senin paha biçemediğin ve sana paha biçemeyen değere hakaret etmektir niyeti.

Neyse…

Dünya Anayurt, topraklarımız Anadolu. Ötesine söylenecek tek cümle: İyi ki annem sensin… Annenize öyle söyleyin. Nerede olursa olsun, duyar…

 

PAYLAŞMAK İSTERSENİZ