İslam’da hoşgörü, oruç ve birkaç Bektaşi fıkrası

‘Hoşgörü dini İslam, nefis muhasebesi olan Ramazan ve ikiyüzlü bir toplum örneği Türkiye’ konulu bir tez çalışması yapılmış mıdır acaba? Yapılmamışsa tez konusu sıkıntısı çeken öğrenci arkadaşlara öneririm. Türkiye, hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da malzeme açısından cennet

 

MAHMUT AYAZ 

Bu yazı saf, temiz duygularla Tanrı’ya ibadet eden kendi halinde, çok çok az sayıdaki dindar insanı kapsamamaktadır, aksine, toplumun ezici çoğunluğunu oluşturanlaradır. Bu ezici çoğunluğa dindar değil, dindoş diyorum. Dindoş dincidir ve dini kendi çıkarları için kullanır. Şunun da bilinmesini isterim ki, tek tanrılı dinlere eşit mesafedeyim, İsevi ya da Musevi bir toplumda yaşasaydık, o dinler üzerinden konuşuyor olacaktık. Ve eğer ille bir dine inanmam gerekseydi, Şamanizm, Zerdüştizm ve Budizmin sentezi olan bir dine belki inanabilirdim.

Gelelim konumuza…

“Hoşgörü dini İslam, nefis muhasebesi olan Ramazan ve ikiyüzlü bir toplum örneği Türkiye” konulu bir tez çalışması yapılmış mıdır acaba? Yapılmamışsa tez konusu sıkıntısı çeken öğrenci arkadaşlara öneririm. Türkiye, hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da malzeme açısından cennet. Türkiye’nin resmi dini de, halk dini de ikiyüzlülüktür. Bırakın dinci ve ülkücü gericiliğin hakim olduğu kentleri, artık diğer kentlerde de her Ramazan oruç tutmayanlar için kabus ayı olmaya başlamıştır. Oruç tutmayanlara uygulanan fiziki baskıdan (dayak) tutun, sözlü (kınama ve sataşma) baskılara, kem gözlü/kötü bakışlı (psikolojik) zulme kadar bir dizi baskı artık olağan hale gelmiş ve olağan da karşılanır olmuştur.

Peki o zaman soruyorum: Oruç ne için tutulur/kimin için tutulur? Eğer İslam hoşgörü diniyse ve oruç da nefis muhasebesi, nefsin perhizle terbiyesi ise niçin lokantalar kapatılır, birahaneler kapatılır, tekel bayileri kapatılır ya da içkilerin üstü örtülerek görüntüsü kapatılır? İnsanlar başkaları için mi, kendileri için mi oruç tutarlar? Başkalarının günahları kendilerine mi yazılır? Daha doğrusu, oruç tutmayanların günahı oruç tutanlara mı yazılır? Peki niye Tanrı adına/tanrı onlara yetki ve görev vermiş gibi hareket ederler? Tanrıyla insanın arasına niye, hangi hakla, yetkiyle, görevle girerler?

Peki kendileri oruç tutuyor da ne oluyor? Ağzından yalanı, gıybeti ve küfrü eksik etmeyen, namaz kılmayan ama ibadetten sadece oruç tutmayı anlayarak sabahtan akşama açlık grevi yapan, elalemin karısına kızına ağzının suyunu akıtan, ayların sultanı ve en kutsal ay dedikleri Ramazan’da bile fırsat buldukça birilerini düdükleyen, onun bunun emeğinin, alın terinin hırsızlığını yapan, İslam’da haram (yasak) olduğu halde fazlasıyla faiz yiyen, komşusu açken hiç tınlamadan kendisi tok yatan, cüzdanına dört elle sarılan ama vicdanını yitiren ve toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan bu dinibütün tipler ne hakla oruç tutmayanları kınamakta ve bazen de dövmektedirler? Onlar gibi ikiyüzlü olmadıkları, apaçık oldukları için mi? Lokantaları kapatarak mı nefislerini terbiye edecekler? Bu ne biçim nefistir ki, yemekten kadına kadar nefsi kışkırtan her şeyi kapatır? Senin sevabın sana, benim günahım bana yazılıyorsa sen kendi sevabına bak kardeşim, benim günahımdan sana ne? Hem dini konularda bu kadar duyarlıysanız, Ensar Vakfı’nın yurtlarında ve Kuran kurslarında gerçekleşen çocuk tecavüzlerini niçin görmezlikten geliyor ve tepki göstermiyorsunuz? Niçin BOP çerçevesinde Müslüman ülkelere Ramazan, bayram demeden/dinlemeden bomba yağdıran Haçlı ordularına da aynı duyarlılıkla tepki göstermiyorsunuz?

AKP iktidarına kadar her Cuma namazı çıkışında ortalığı yıkan o pek duyarlı Müslüman güruh, niçin Müslüman kardeşleri Irak’ta, Libya’da, Suriye’de, Afganistan’da haşat edilirken, katledilirken sessiz kalmaktadır? Bu ne biçim ikiyüzlülük, çifte standarttır ki mazlumdan, ezilenden, işgale ve katliama uğrayan “din” kardeşinden yana olunmaz da gavur dedikleri zalim işgalci katilin yanında olunur? Bu ne biçim vicdandır ki 20 yıldır ne kadar arsız nursuz hırsız yalancı dolancı hortumcu varsa hep onları seçer/onlardan yanadır?  Bu ne biçim akıldır ki, maaşallah, inşallah, hamdolsun… gibi sözleri ağızlarına pelesenk eden ne kadar pezevenk varsa hepsini baş tacı eder?!

Dindoşizm terörü

Her Ramazan’da oruç tutmayanlara uygulanan şiddet haberleri yer alır medyada. İslam’da sevap ve günah varsa, siz pek Müslüman fanatik kardeşler, bırakın da isteyenler günaha girsin yahu! İslam’a göre Tanrı ve karşısında Şeytan var, sevap var, günah var, cennet var, cehennem var, sevap ve günahları yazan sevap ve günah melekleri var, ee o zaman size n’oluyor da Tanrı ile kulu arasına giriyorsunuz? Ne yani cehennem boş mu kalsın, günahları yazan melekler işsiz mi kalsın? Tanrı yarattığı kulunu alttan üsten delip koyvermiş, sonra da git ne pok yersen ye; ister sevaba gir, ister günaha, cennetim de var, cehennemim de demiş. Siz her haltı yeyin, ama Ramazan’da açlık grevi yaparak sevaba girin, bırakın da benim gibi eşekler de günaha girsin yahu. Sayenizde günaha girme özgürlüğümüz bile yok. Şimdi şöyle ağız tadıyla günaha girelim. Garsooonn, bütün içkiler benden…

Ve birkaç Bektaşi fıkrası:

Bektaşi’nin birini Ramazan’da içki içtiği için yaka paça kadıya götürürler. Çakırkeyif Bektaşi’yi görür görmez kadı: 
-Behey kafir! Bu yaşta hala içiyorsun bu zıkkımı. Utanmıyor musun? Bilmiyor musun haram olduğunu, der. 
-Sırtınızdaki ipek kaftan da haramdır, diye karşılık verir Bektaşi.  
Kadı: 
-Bunun içine pamuk katarlar. 
Bektaşi: 
-Dünyada doğru adam mı kaldı, şaraba da yarı yarıya su katıyorlar… 

***

Bektaşi’yi, rica minnet camiye götürmüşler. Hoca başlamış anlatmaya: 
-Bir yer vardır ki orada, zengin fakir ayrımı yoktur. Dertli giren neşeli olur. Oraya giren herkesin gönlü ferahtır. Bilin bakalım, burası neresidir? 
Bektaşi yanıt vermiş: 
-Neresi olacak, meyhane… 

***

Softa, namazını bitirmiş, selam verirken, komşusu olan ve onu yaptığı kötülüklerden iyi tanıyan Bektaşi yanına iyice sokulup, “Aleykümselam” demiş. Softanın canı fena halde sıkılmış: 
-Be adam! Sen de nereden çıktın? Namazımı berbat ettin. 
-Selam verdin, ben de aldım. 
-Yahu ben sana değil, meleklere selam verdim. 
-Erenler, ben de meleğim. 
-Ulan defol git şuradan!.. Senden melek mi olur? 
-Kızma birader!.. Senin gibi Müslümanın benim gibi meleği olur.

***

Hoca ile Bektaşi içki içerken yakalanırlar ve Kadı’nın huzuruna çıkarılırlar.
-Şeytana uyduk kadı efendi. Diye af dileyen hocayı, kadı affetmez ve idam cezası verir.
Sıra Bektaşi’ye geldiğinde savunmasını yapar:
-Kadı efendi ben gayri müslimim, bana oruç farz değildir.
Kadı Bektaşi’yi serbest bırakır. Bektaşi Kadı’nın huzurundan ayrılırken sorar:
-Kadı efendi, ben de şahadet getirip Müslüman olsam, arkadaşımı da bağışlar mısın?
Kadı efendi düşünür, bir kişiyi Müslüman yapmanın sevabını hesap eder ve Bektaşi’nin teklifini kabul eder, hocayı da affeder.
Kadının huzurundan ayrıldıktan sonra hoca Bektaşi’ye kızgınlıkla sorar:
-Sen ne biçim adamsın be, bir Hıristiyan bir Müslüman oluyorsun! Sen de hiç iman yok mu?
Bektaşi gülerek cevaplar:
-Gavur oldum kendimi, Müslüman oldum seni kurtardım. Peki sen ne işe yaradın?

***

Başıboş bir eşek nasılsa bir camiye girmiş, hoca eşeği döverek dışarıya çıkarmaya uğraşırken, oradan geçen bir Bektaşi babası bu hali görerek hocaya sormuş: 
-Eşeği niçin dövüyorsun be hoca efendi? 
Hoca hışımla cevap vermiş : 
-Gelmiş camiye girmiş. 
Bektaşi teskin etmek için şöyle demiş: 
-Canım hoca efendi, onun aklı erer mi? Hayvan olduğu için yapmış bir yanlışlık, girmiş camiye, bak ben giriyor muyum hiç?

***

Bektaşi bulgurunu kaynatıp, kuruması için sermiş, bir yandan karıştırırken bir yandan da dua edermiş:
-Allah’ım bulgurlarım kurumadan yağmur yağdırma!
Bulgurlar tam kurumaya yüz tutmuşken yağan yağmur, Bektaşi’nin bulgur sergisini su içinde koymuş. Bu zor durumunun üzerinden bir hafta geçmeden, ineğini de ahırda ölü bulan Bektaşi, üst üste gelen kötü olayları kabullenmekte zorlanmış.
Ramazan ayının geldiğini fırsat bilen Bektaşi oruç tutmaya niyet etmiş ve Ramazanın ilk günü, iftara beş dakika kala sigarasını yakmış. Sigarasından içine çektiği dumanı büyük bir keyifle gökyüzüne  üfleyerek:
-Nasıl, illet oluyorsun şimdi bana değil mi? Diyerek kendi kendine söylenmeye devam etmiş:
-Ölen ineği de kurbana saymazsam şerefsizim!

***

Hoca, camide içkinin kötülüğünden bahsediyormuş. Cemaat arasında bulunan Bektaşinin fena halde canı sıkılmış. Gitmek üzere kalkayım derken, koynundaki şarap şişesi kayıp yere düşmüş. Baba hiç istifini bozmadan şöyle konuşmuş: 
-Kör olasıcayı işte kaldırıp attım. Sizde varsa, tam zamanı, siz de  atın! 

paylaşmanız için