İnsan ve Maymun Eşiği

Her ne kadar içi küf kokan tüm tek tanrılı dinler dünya sadece insan için yaratıldı dese de, dünya sadece bize ait değil. Deli gibi üremek ve tüketmekten başka, bütünün faydasına dişe dokunur bir şey üretmeyen insanın kalabalığı, insanlığı eksiltmekten başka neye yarıyor?

 

EMİNE SUPÇİN

Kazara gözlemlenen bir deneyden söz etmek istiyorum.

Pasifik Okyanusu’ndaki Japon adalarında, türü Macaca Fuscata olan maymunlar yaşıyor. 1952 yılında bu maymun türünün yok olmasını istemeyen bir grup bilim insanı sahile tatlı patatesler bırakmaya başlıyorlar. Elbette sahile bırakılan patatesler kuma bulanıyor ve yemesi rahatsız edici de olsa maymuncuklar aç kalmaktansa iştahla yiyorlar.

Süreç aylarca devam ediyor. Her defasında sahile tatlı patates bırakılıyor, Macacalar da kumlu kumlu yiyorlar. Sonra bir gün, içlerinden genç bir maymun kumlu patatesi bir su birikintisinde yıkayarak yemeye başlıyor. Bir süre sonra aynı işlemi annesine de öğretiyor. Gel zaman git zaman diğer maymunlardan da onlar gibi yıkayıp yemeye başlayanlar çıkıyor. Yıllar içinde aynı alışkanlığı daha çok sayıdaki maymun ediniyor.

Bilim insanlarının gözlemine göre; o adadaki 100. maymun da yıkayarak yemeye başlayınca olağanüstü bir şey oluyor: Artık adanın her yerindeki maymunlar patatesleri yıkayarak yemeye başlıyorlar. Elbette ille de 100. maymun denemez. Belki de 200. maymundur ama bir eşik vardır ve tüm ada maymunlarının davranışının değişmesine sebep olmuştur, deniyor.

Fuskata makaklarından biri, patatesini yıkarken

Asıl şaşırtıcı olansa, birbirinden haberdar olmayan diğer adalardaki maymunların da artık patatesleri yıkayarak yemeye başladıklarının gözlemlenmesidir. Söz konusu ilk adada, diyelim ki birbirlerini taklit ettiler ve öyle öğrendiler. Fakat birbiriyle iletişimi olmayan diğer adalarda da aynı davranışın ortaya çıkması bilim insanlarının şu çıkarımına sebep oluyor:

Toplumsal bilincin oluşmasında en önemli öge kritik sayıya ulaşmaktır.

Deneyin düşündürdükleri:

Önce kendi ülkemizi ele alalım:

Belli ki biz aydınlanma adına henüz o kritik sayıya ulaşamadık. ve hatta daha da taassuba gömülmenin ve kara cahiller sürüsü olmanın kritik sayısına ulaşalım diye tarikatlar ve iktidar var güçleriyle çalışıyorlar.

Öte yandan sözüm ona “aydın” geçinenlerimizin çoğu aydınlanmış değil. Bir kısmı bariz bir şekilde hain, bazılarımız da evrensel ahlak yasalarından habersiz. Öyle olmasaydı, benzin kuyrukları oluşmaz, aman bana dokunmayan yılan bin yaşasın deyip sinmez, işim gücüm var deyip susmazdık. Böyle bakınca çok da aydınımız yok gibi.

Peki ya tüm insanlık? Ya gerçekten insanlık hiç ilerlemedi, (ki Hiç’te bunu detaylıca yazmıştım) ya da ilerleyenlerin sayısı o kritik sayıya ulaşamadı.

Şu gün “batı değerleri” adı altında pek çoğumuzun kıymetli bulduğu; cumhuriyet fikri, demokrasi yaklaşımı, adalet anlayışı, insan hakları gibi değerleri yaşayan toplumların sayısı, tersi altında ezilenlerin sayısından çok az olmalı.

Ki gerçekte de öyle. Hani dünyanın eğitimden, bilimden uzak halklarının sayısını genele oranlayınca bizim kritik sayının çoook uzağında olduğumuz kabak gibi ortaya çıkıyor. Acaba sözünü ettiğimiz, insanlığın yüksek değerleri sadece çok az sayıdaki toplulukların yaşayabileceği nitelikte şeyler mi? Kalabalıklara uymayan kavramlar mı bunlar?

Bir milyon cümle geçiyor aklımdan ve sonunda insan popülasyonunun gereksiz kalabalığına bakakalıyorum. Her ne kadar içi küf kokan tüm tek tanrılı dinler dünya sadece insan için yaratıldı dese de, dünya sadece bize ait değil. Deli gibi üremek ve tüketmekten başka, bütünün faydasına dişe dokunur bir şey üretmeyen insanın kalabalığı, insanlığı eksiltmekten başka neye yarıyor? Milyonlarca aptal üretiyoruz. Anlaşılan bizim eşik çooook uzakta…

Batı değerleri demişken… Rusya Ukrayna savaşı sebebiyle, batıda Rus yazarların, bestekarların ve hatta kedisinin bile yasaklanmasına ne diyorsunuz? Acaba boşuna mı batı değerleri diyoruz? Yoksa onlar sadece kendilerine mi süslüman?

 

 

paylaşmanız için