İnsan bazen bir öyküyü sadece içinde kedi var diye okuyabilir

AKM yıkılırken sokağa atılan anne kedi ve yavrularının dramı… kötü sonla biten bir aşk hikâyesi ve ortada kalıveren kedicik… Beyoğlu’nun arka sokaklarında onlarca kediye annelik ederken çöp evde yaşıyor diye şikâyet edilen yaşlı kadının sahipsiz kalan kedileri… Ayşen İnci’nin “Pisi Kolojik Öyküler”inde “Kediler Sahiplendiklerini Anlatıyor”.

LEYLA TUNÇ YELTİN

Kediler kediler…. Her halleri güzel, her halleri zarif! Seninle yüksek sesle konuşurken, seni umursamazken, sana küsken, etrafta delirmiş gibi koştururken, ya da gözler iyice kısılmış, tembellik içinde saatlerce yatarken, daima olağanüstü, daima güzel. Her kedi bir sanat eseri!

Böyle düşünen sadece ben değilim. Edebiyat dünyası kedilerle ilgili yüzlerce kitap, şiir ve özlü söz dolu. Bugün de elimde kedilere ilişkin, daha doğrusu kedilerin insanlarıyla ilgili anlattıklarına ilişkin öyküler var. Kedileri sevdiğimi bilen bir dostum yeni basılmış bu kitabı, kendisi de henüz okumadan getirip verdi bana.

Kitabın adı: “Pisi Kolojik Öyküler“. Bir de alt başlığı var: “Kediler Sahiplendiklerini Anlatıyor“.

Kitabın ismindeki ana fikir; insanların kedi sahiplenmedikleri; kedilerin insan sahiplendikleri. Zaten hangi kedi sahibine (bir kediyle beraber yaşayan insana demek lazım bu noktada) sorsanız o da aynı şeyi söyler.

Bir “kedici” olarak benim de bu konuda bir fikrim var tabii. Son derece bireysel canlılar olan kedilerin kimin kime sahip olduğuna hiç ama hiç aldırmadıklarını düşünüyorum. Ama biz kedi severler biliyoruz ki bir kediye evimizi, bahçemizi veya kapımızın önünü açıyorsak, vicdanî (ve hukuki) anlamda o canın sorumluluğunu üstleniyoruz, üstlenmek zorundayız.

Asla bir kedinin sahibi olamazsınız

Evet, kitabın adı böyle: “Pisi Kolojik Öyküler: Kediler Sahiplendiklerini Anlatıyor“. Ve anlaşılan yazar, başlıktan tam olarak anlayamadıysak diye öykülerden birinde ne kastettiğini üzerine basarak hatırlatıyor.

Sekter adlı öyküde, Sekter adlı kedi diyor ki “Ee, Ahmet gibi entelektüel birine sahip olunca siz de diğer cinslerinizden farklı oluyorsunuz elbette. Ne o, cümleyi yanlış kurduğumu mu düşünüyorsunuz? Bilerek “sahibim değil, sahip olduğum” dedim. Bunu unutmayın. Asla bir kedinin sahibi olamazsınız. O sizin sahibiniz olur.” 

Kitabın yazarı Ayşen İnci. Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro yüksek bölümünden mezun. Tiyatroda oyuncu ve yönetmen olarak çalışmış. “Gizem İzcileri” adlı bir çocuk kitabı serisi ve başka çocuk kitapları yazmış, pek çok film ve dizide rol almış. En çok da; Sihirli Annem dizisindeki “Periliçe” rolü ile tanınmış. Dizi 2003-2011 yılları boyunca devam etmiş. Ayrıca MS hastalarının sorunları konusunda gönüllü çalışmalar yapmış ve uzun yıllar Türkiye MS Derneği başkanlığını yürütmüş.

Ayşen İnci.

Pisi Kolojik Öyküler; h2o kitap tarafından Ocak 2022’de yayımlanmış.
Yayına hazırlayan Özcan Özen, kapak görseli ve çizimler İpek Çotur, kapak Sevil Tarla, sayfa düzeni ise Duru Su’ya ait.

Ayşen İnci önsöz kısmında hayvanlar ve hayvan sevgisi ile ilgili olarak diyor ki; “Çocukken hiçbir zaman bir hayvanla korkutulmamış olmamızın da etkisi olsa gerek, hayvanlar hep can dostlarımız oldu ama gerek iş hayatımızın, gerekse yaşadığımız mekânların şartları gereği, hayatımızı paylaşanlar daha çok kedi dostlarımız oldu.” Ne mutlu böyle büyüyen çocuklara!

Ayşen İnci’nin kitabında on dokuz öykü var. Öyküler kısa kısa. Basit bir dili var. Hiçbir karmaşıklık, katman veya sanat yok anlatımda. Edebi derinlik aramadan, kedilerin gözünden insanlık halleri isterseniz Pisi Kolojik Öyküleri okuyabilirsiniz.

Çoğu hüzünlü ve acıklı öyküler

Bir-iki öykü eğlenceli, neşeli; bir-iki öykü mutlu sonla biten romantizm içeriyor; ama çoğu hüzünlü ve acıklı.

AKM yıkılırken sokağa atılan anne kedi ve yavrularının dramı; kötü sonla biten bir aşk hikâyesi sonucunda ortada kalıveren kedicik; Beyoğlu’nun arka sokaklarında onlarca kediye annelik ederken çöp evde yaşıyor diye şikâyet edilen yaşlı kadının sahipsiz kalan kedileri; konsomatrislik yapan travestiler ve öldürmek için Anadolu’dan gelen akrabaları… sizi şimdiden uyarayım; öykülerin çoğu böyle.

Kapağında sevimli bir kedi çizimi var ve içinde kediler dile geliyor diye hoş ve eğlenceli öyküler bulacağınızı sanmayın.

Burada bir sorun yok. Kedileri anlatıcı olarak kullanarak aktarmak istediği üzücü olayları bir nebze daha kolay okunur hale getirme isteği takdir edilesi bir öykücülük taktiği olarak düşünülebilir.

Sorun hemen her öyküde klişelerle karşılaşıyor olmamız. Bir öyküde, başka bir erkek için kocasını terk eden kadın, aşık olup kocasını aldattığı adam tarafından anında ihanete uğruyor. Bir başkasında evdeki yardımcı kadın, evin hanımı seyahate çıkar çıkmaz, hem dostunu eve çağırıp âlem yapıyor, hem de evin kedisine kötü davranıyor.

Bir diğerinde sarışın, alımlı kadını çekemeyen dedikoducu kötü kalpli mahalle kadınları ona kumpas kuruyorlar. Bir başka öyküde bir hain evlat sevimli mi sevimli ihtiyar babasının ardından iş çevirerek evini satıyor, babasını da huzurevine yerleştiriyor. Klişeleri çoğaltabiliriz.

İpek Çotur’un kitaptaki bir kedi çizimi. Keşke bu sevimli kedi çizimlerinden birkaç tane daha serpiştirilseymiş öykülerin arasına.

Ayrıca bazı öykülerde cinsiyet ayrımcı ve görünüşçü bir yaklaşım var. Daha doğrusu, asıl mesele ayırımcı ifadeleri yazarın doğallıkla kullanması; ayrımcı yaklaşımların yanlışlığını vurgulamak için değil.

Mesela “Bir Adam, Bir Kuş, Bir Kedi” adlı öyküde geçen “Oğulları Mehmet, zengin ve başarılı bir işadamı olmuştu, kızları Nevin ise zengin bir tacirle evlenip Bursa’ya yerleşmişti” cümlesi. Öyküde, iki çocuğun da varsıl hayatlar sürdüğü gösterilirken; alt perdede erkek çocuğun çalışıp çabalayarak zengin olduğu, kız çocuğun ise zenginliği evlilik yoluyla elde ettiği söyleniyor.

Öykünün gelişiminde önemli bir yer tutmayan, basit ve üzerinde durulmayacak bir cümle belki; ama toplumsal seviyede cinsiyetçi anlayışı sıradanlaştıran, önemsiz görülen ayrıntılardır.

Veya “Ciğerin Gücü” adlı öyküde; sarışın ve alımlı Şebnem’in kendisini çekemeyen komşusu kara Hatice’nin asılsız dedikodusuyla sevgilisinden dayak yemesi. “Alımlı Şebnem” ve “Kara Hatice” karşıtlığı, kötülük ile çirkinliğin bir arada algılanmasına (çirkin olan kötüdür) neden olan bir görünüşçülük örneğidir. Ve maalesef çok sık yapılan ve algılanması güç bir ayrımcılık türüdür.

Öykülerdeki ayrımcı ifadelere ilişkin örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama ben kendimi bu saydıklarımla sınırlandırıyorum. Ve daha hoş konulara geçiyorum.

Ayasofya’nın solan gülü… Bu dünyadan bir Gli geçti

Şimdi sevdiğim iki öyküden bahsedeceğim ve yazımın son kısmını eleştiriye değil güzelliklere ayıracağım.

“Bir Gün, Bir Evde, Bir Kedi” adlı öykü -hemen anladınız tabii- Özdemir Asaf hakkında. Öykünün adı Asaf’ın “Diyalog” adlı şiirinin ilk satırı. Asaf’ın Yeri (Biblio) adlı kafe/meyhanenin kedisi Josephine’nin gözünden Özdemir Asaf ve meyhanenin neşeli, saygılı, entelektüel ortamı anlatılıyor.

Özdemir Asaf. Kedilerle ilgili şiiri çoktur.

Meyhane’nin kapanmadan önceki son zamanları ve Asaf’ın hastalığı da öyküye hüzünlü bir hava katmış. Özdemir Asaf’ın şiirleriyle süslenmiş olan öyküde yazar, Diyalog adlı şiirin tamamına yer vermiş.

Ben de bu uzun şiirin başını ve sonunu aldım buraya.

Bir gün, bir evde, bir kedi
Vardı.
O gün, bir evde, o kedi
benden sıcaklığını esirgemedi.

(…)

Bir gündü, bir evdi, o kedi
Taş attı bütün kuyularıma.
Durup-dururken dikenli uykularıma
Ninniler söyledi.

Bu bir öykü idi;
Ben mi anlattım, o mu dinledi
Saklamalı mıydı ya da söylemeli mi:
Ne o ev vardı, ne o gün, ne de o kedi.

Çok güzel şiirdir. Bu kadarını beğendiyseniz tamamını da okuyun derim. Özdemir Asaf’ın kedilerle ilgili şiiri çoktur.

Yazar Pisi Kolojik Öyküler’de Ayasofya’nın meşhur kedisi Gli’ye de yer vermiş. Öykünün adı “Ayasofya’nın Kraliçesi”. Meğer Gli’nin isminin de bir hikâyesi varmış. Tüyleri gri olduğu için adını Gri koyacaklarmış, bir bakmışlar ki şaşı; adı da şaşsın deyip Gli koymuşlar.

Ayasofya’nın solan gülü Gli.

Ayasofya’da kardeşleri ile birlikte yaşamış, ama tabii içlerinde en ünlüleri Gli imiş. On altı yıllık ömründe çok fotoğrafı çekilmiş, instagramda on üç bin takipçisi varmış.

Gli 2020 yılında hayata veda etmiş. Kitabın başka bir öyküsünün kahramanı olan kedi Sekter, Gli’nin ardından şunları söylüyor.
Çok uzun ve çok güzel yaşadı Gli. Müzeyi de gördü, camiyi de. Betona da bastı, halıya da. Turist kalabalığı tarafından sevildi, cami cemaati tarafından da. O dünyaya gitmiyordu, dünya onun ayaklarına geliyordu. Sonuç olarak Ayasofya’nın gülü soldu. Bu dünyadan bir Gli geçti.”

Güzel bir uğurlama olmuş Gli için.

Evet, kedilerin ağzından anlatılmış insan hikâyeleri. On dokuz kısa öykü içeren 130 sayfalık ince bir kitap.

Nasıl bir hikâye anlatırsanız anlatın, içine koyduğunuz bir kedi onu güzelleştirir. İnsan bazen bir öyküyü sadece içinde kedi var diye okuyabilir.

Kitapsız kalmayın. Kedisiz de.

 

paylaşmak için