Heykel!

Son günlerde Atatürk ve Cumhuriyetimize karşı en çok gördüğümüz ilkel saldırılardan biri de “80 yıldır heykelden başka ne yaptınız” saçmalığıdır. Heykel ve anıtlar, uygarlık belirtisidir, gelişmişliktir, kültürel zenginliktir, tarihtir, geçmiştir, sanattır. İnsanın dünyaya bıraktığı mirastır ve ülkelerin, kentlerin simgesidir.

 

Av. CEM BAYINDIR

80 yılda güçlüklerle üretilip de, 20 yıldır kelepir fiyatlara Batılı şirketlere satılan, özelleştirilen, Cumhuriyet’in o dev kurumlarını, sanayi tesislerini, limanlarını, bankaları, demiryollarını, hava yollarını, kamu binalarını ve arsalarının listesini buraya yazmaya kalksak sığdıramayız. Ben bugün, bu kafaların “Eski Türkiye” dedikleri Atatürk Cumhuriyetini aşağılamak için kullandıkları ve “heykelden başka ne yaptınız?” sözündeki heykel konusunu ele almak istiyorum.

Bu, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı kaynaklı olduğu kadar, kimilerinin bilinç altında yer etmiş; ilkel toplumlarda heykelin baş sanat olduğu, heykelin put olarak kabul edildiği, bu nedenle dine aykırı olduğu, puta tapma ile heykel sanatının aynı olduğu gibi düşüncelerden kaynaklıdır.  

Oysa bugün tüm dünyada, devletler, kentler heykelleri ve anıtları ile bilinirler, İtalya’da Floransa’da Michelangelo’nun Davud heykeli, Roma’da Kurtarıcı İsa heykeli ve San Pietro kilisesindeki Musa heykeli, Amerika’daki Özgürlük Anıtı, Mısır’da Büyük Gize Sfenksi, Ebu Simbel piramitleri, Meksika’da El Castillo Chichen Itza Anıtı, Çin’deki Buda İlkbahar Tapınağı, Japonya’da Daibutsu Ushiku heykeli,  Portekiz’deki Santuario de Cristo Rei heykeli, Rusya’daki Motherland Calls heykeli, Moğolistan’da Cengiz Han heykeli ve Göktürk Anıtları, Polonya’da Chrystusa Krola Anıtı, Ankara’da Atatürk heykeli, İstanbul’da Taksim anıtı, Elazığ’da Çayda Çıra ve Balakgazi heykelleri gibi.

Heykel ve anıtlar, uygarlık belirtisidir, gelişmişliktir, kültürel zenginliktir, tarihtir, geçmiştir, sanattır. İnsanın dünyaya bıraktığı mirastır ve ülkelerin, kentlerin simgesidir…  

Yazının yetmediği, olmadığı yerde heykele rastlarız. Gerçekten de yazının ve sözün yetmediği yerde sanat gelir, heykel, resim ve müzik başlar. Ancak topluma bilerek aşılanan heykel düşmanlığı bizde neredeyse yüz yıllardır sürüyor. Bunun Atatürk ve Cumhuriyet ile bir 20 yıl gibi bir dönem kırıldığını ancak son 50-60 yıldır yeniden heykel düşmanlığının hortladığını söylemek olası.

Günümüzde bazı kafaların sık sarf ettiği “80 yıldır heykel dışında ne yaptınız” klişe sözü ile süren özde Cumhuriyet bilinçaltında da heykel sanatı düşmanlığı, ilk, 1950’lerden sonra Atatürk büst ve heykellerine saldırılarla başladı. Geçtiğimiz yıllarda biliyoruz ki birçok heykel parçalandı, kayboldu, depolara atıldı, kırıldı, hatta balerin Meriç Sümen heykeline tecavüz girişimi bile oldu.

İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da, Antalya’da birçok heykel kimliği belirsiz(!) kişilerce balyoz, çekiç, taşlarla kırıldı, örneğin, İstanbul’da yazar Halide Edip Adıvar’ın, karikatürist Oğuz Aral’ın anılarına yapılmış heykelleri, yine Füsun Onur’un Fındıklı Parkı’ndaki heykeli, Kamil Sonad’ın Gülhane Parkı’ndaki heykeli, Kuzgun Acar’ın Gülhane parkındaki Tavus adlı metal heykeli, Nusret Suman’ın Saraçhane’de Mimar Sinan heykeli, Mehmet Uyanık’ın Beşiktaş’taki Birlik heykeli İşçi heykeli, Kars’taki Özgürlük Anıtı, Ankara’da Periler Ülkesi heykelleri yıkıldı, parçalandı, depolara kaldırıldı. 

Oysa insanı üstün kılan, bilimde de dinde de onu üstün kılan, öteki yaratıklardan ayıran özelliklerin başında düşünmesi, konuşması, sanat meydana getirebilmesi gelir. Nedense, insanda doğal olarak bulunan sanat gücünün, resim, heykel ve müzik gibi türlerinin bizde yasak edilmiş olduğu inancı günümüze değin sürmüştür.

Selefilerin minare, türbe, mezar düşmanlığından da bildiğimiz bu bakış açısına sahip kişiler, bunun Kuran’da Mümin (Gafir) suresinin 64. ayeti, Tagabun 3, Araf 11, Ali İmran 6, Haşr 24 ve Maide suresinin 90. ayetlerinde emredildiğini ileri sürseler de bu ayetlerin hiçbirinde doğrudan resim ve heykel yapmak yasaklanmış değildir. Tüm bunların nedeni de İslamiyet’i yeni kabul etmiş Arapların, puta tapmaya yeniden yönelmekten alıkoymaktır.

Lat (Otorite, iktidar), Uzza (Güç), Manat (Para) gibi putların ve öteki yüzlerce küçük putun olduğu Kabe’de, toplumun bu put seviciliğinden, putperestlikten kopması doğal olarak kolay olmamıştı. Hatta, Peygamberin ölümünden hemen sonra, yeni Müslüman olmuş bazı Arap kabilelerin İslam’dan dönmeleri gibi nedenlerdendir ki, resim ve heykeller “mekruh” sayılmıştı. Bunun yanında, bazı fıkıhçılar da peygambere atfedilen yasağı onaylayan kimi hadislerden söz etmişlerse de bazı fıkıhçılar da yerine göre resimlerin hoşgörü ile karşılandığını yazmışlardır.

İslam tarihinde ise gerek Emevilerin gerek Abbasilerin saraylarının duvarlarında, taht önüne konulan halılarda, bazı kitaplarda, resimlere, halife ve hükümdar figürlerini bol bol görürüz. Yine, İslam İmparatorluğu halifesi Abdülmelik, paranın bir yüzüne kendi resmini bastırmış, Abbasi halifeleri de kendi resimlerini taşıyan paralar, madalyonlar basmışlardır. Bizim tarihimizde çok önemli bir yeri olan minyatürlerin bir bölümünde de peygamberin hayatı anlatılır ve bunlarda Amine Hatun’un, yardımcılarının ve iki meleğin, Cebrail’in vahiy getirmesinin, Peygamberin Kabe’deki Hacer-i Esvet’i yerine kaldırmasının, Kabe’deki putları kırmasının, Miraç gibi olayların resmedilmelerine rastlarız. 

Yukarıda yazdığım gibi, Peygamber ve Dört Halife zamanında resmin haram ya da mekruh sayılması, putlara tapmayı önlemek içindir. Resim yapan, heykel yapan, bu sanatı seven ilgi gösterenlerin bugün için puta tapıcılığı konusunda bugüne kadar hiçbir şey görüp duymadığımıza göre, bu heykel düşmanlığının da dolayısıyla da Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığından da bir an önce sıyrılmak gerekir.

Yok, yine de “günümüzde de putlar ve putperestler var” diyenler çıkarsa, arayacakları adres; akıl ve bilimin en hakiki mürşit olduğunu söyleyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk, onun kurduğu “Cumhuriyet” ve yurdun dört bir yanında dikilmiş heykeller değil, uygarlaşmanın, çağdaşlaşmanın öncü aydını Mehmet Akif’in şiirlerinin içeriğinde saklıdır:   

“Beşerin taptığı bir kendisinin heykelidir,
Dinlemem etse de Allah’ı bütün gün takdis…
Ben bu mel’un putun altında geberdim, hâlâ
Kabaran kokmuş içimden: Yaşasın nefsi nefis!”

 

Kaynakça: