Harputlu bir şair: Hacı Hayri bey

Fakat bir şairi anlamak için eğer bir mısra kâfi ise, Hacı Hayri’nin elimizde mevcut birkaç şiiri bu husustaki mahrumiyetimizi telafi edebilir

 

 

AV. CEM BAYINDIR

29 Aralık 1927 tarihli “Hayat dergisi”nin 57. Sayısında Ord. Prof. Dr. Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu (1901-1974) adlı yazarın Harputlu Divan Şairi Hacı Hayri Bey hakkında eski harflerle yazılmış bir yazısına denk geldik. Yazı ciddi eksiklikleri, hataları olmasına karşın ülke çapında bir yayın olması ve Hacı Hayri Bey’e ilişkin ilk yazılardan olması nedeniyle önemli. Yazının günümüz harflerine çevirisini yapan rahmetli amcam Ahmet Bayındır’ı saygı ve rahmetle anıyorum.

HARPUTLU BİR ŞAİR

Hayat dergisi Sayı: 57
29 Kânunuevvel (Aralık) 1927

-On dokuzuncu asrın ikinci nısfına (yarısına) ait-

Hevâsı şiirin ve edebiyatın zevkli hasbıhalleriyle dalgalanan bir mecliste; gönlünü mısraların tesellisine vermiş bir arkadaş, vaktiyle tanınan bir ahenk ile:

‘Zülfün telin görenler baht-ı siyah olurmuş
Tek zülfünü göreydim bahtım siyah olaydı’ (1)

beytini inşat etmiş idi. Ta o andan beri bu [şah-beyt] in mübdiine (yaratıcısına) karşı içimde derin bir hayraniyet ve takdir hissediyorum.
Bu beyit; Tanzimat’tan on sene kadar sonra, on dokuzuncu asrın ikinci nısfında Harput’ta doğmuş Hacı Hayri isminde bir şaire aittir.
Bundan yirmi sene kadar evvel ölen şair, yeniliğine ve yakınlığına rağmen edebiyat tarihi ulemamızca o kadar malum değildir. Hatta meçhuldür desek yanlış olmayacaktır. Geçen asrın edebî tarih sahasına ait malzemeye ilave edilmek üzere bu, yarı klasik, yarı popüler olan, şaire ait bazı malumat vermek istiyoruz.

Takriben 1260-1265 (H.1272) seneleri arasında doğan Hacı Hayri Efendi’nin babası, Hacı Hafız Mahmut Efendi’dir. Bu zat 93 Meclis-i Mebusan’ında Harput’u temsil etmiş idi. Hayri Efendi ilk tahsilini zamanının ananesine tebean (uyarak) mahalle mektebinden aldı, orayı ikmalden sonra medresevî ilimleri, Arabiyata ve şeriata taalluk eden bilgileri devrinin ulemasından ve kendi amcası Hacı Abdülhamit efendiden tahsil etti.

İlk vazife ve memuriyeti Harput Vilayet Meclis-i idare kâtipliği oldu. Bilahare terakki ederek başkâtip, mektupçu olmuş, bu vazife ile Musul’da, Diyarbekir ve Dersim’de bulunmuştur.  İdare ve kitabet-i resmiyede (resmi yazışmalarda) gösterdiği muvaffakiyet, kendisini mutasarrıflığa terfi ettirdi, Ergani, Dersim mutasarrıflıklarında ifa-yı vazife etti.

326’da şimdilik anlayamadığımız ve bilemediğimiz bir sebepten dolayı azledildi. Ma’zuliyet zamanını İstanbul’da geçirdi. Aynı senede orada, Fransız hastanesinde son nefesini verdi. Mezarı Edirnekapı mezarlığındadır. (2)

Hacı Hayri bey

Hacı Hayri Efendi, yoksul bir muhitte himmetsiz ve irşatsız, sırf kendi istidat ve kabiliyetini işleyerek temayüz etmiş, zinde mısralarıyla bugün yaşamak saadetine uğramış bir şairdir. Şiirleri [Hatıra-i Ummân-ı Şebâb] (3) adlı bir mecmuada intişar etmiş. Ben görmedim. Fakat bir şairi anlamak için eğer bir mısra kâfi ise, Hacı Hayri’nin elimizde mevcut birkaç şiiri bu husustaki mahrumiyetimizi telafi edebilir.

Harputlu şair; hicvi-satiriq, hikemi-philosophique, rebâbi-Lyrique, vadide şiirler yazmıştır. Hele hicvi ve mizahi kabiliyeti pek zengindir.  Vakayi ve hadisat (olaylar ve oluşlar) onun bu kabiliyetini körüklemiştir. Diyarbekir’de iken yazdığı bir beytin taalluk ettiği vakaya bakınız:

Diyarbekir Valisi Halit Bey, halka karşı sert ve müstebit (baskıcı) muamelesiyle meşhurdur. Refikası (eşi) Makbule Hanım da zevcinin (beyinin) bu muamelesinde medhâl-dar (teşvikçidir)! Günün birinde vali başka bir yere giderken, yola hazırlanmak esnasında ‘mükâre esterlerinden’ (kiralanmış katırlardan) birisinin çiftesi, bir köpeği yaralıyor, bu müşâhede, mektupçu şair için tam bir vesiledir:

‘Gitdi şehr-i Amid’in makbule bir valiçesi
Değdi bir kelb-i akura Halit’in son çiftesi.’
(Vali’nin; eşinin gölgesinde kaldığı ima ediliyor
Vali, çiftesiyle kuduz köpeği yaralayan binek hayvanına benzetilerek yeriliyor)

Hikemi (felsefi) parçalarında zamanının menfi telakkilerine (olumsuz tutumlarına) hücum ediyor:

‘Mest-i müdâm-ı hayret iken (ayyaşlığıma şaşarken) bak şu halime
Meyhane-i emelde (içmede) dehâ (üstün) olmak isterim
Evvela olunca (birinci olunca) rütbe-i bâlâya (son rütbeye) göz dikip
Halkın başında ben de belâ olmak isterim’ *

Şu beyitinde talimi –Didactique (öğretici) bir renk var:
‘En küçük mânii derpiş gerek her işte
Resim hattı kalemin bir kıl ucundan bozulur!
(En küçük bir engeli her işte göz önünde tutmalı)
(Yapan da bozan da aynı unsur)

Elimize geçen bir kıtasından Ömer Hayyam’ı hatırlatan bir mana taşıyor:

‘İstekle değil içtiğimiz bade velakin
Derd-i ateşi (4) zehr ile söndürmek içindir
Mey neş’eye de keyfe de mahsus değildir.
Erbâb-ı gamı belki tez öldürmek içindir.’

Azledildiği zaman İstanbul’da kalmış idi. Dâ’üs-sılasını (sıla hasretini) şu kıtada yaşatıyor:

‘Rahat etmez, olmayan rah-ı kanâat saliki
Kayıttan azade olmaz çokça malın mâliki
Gerçi İstanbul’da envaı niam mebzuldür,
Harput’a gitsem de bir keşkek yeseydim keşke!’

(Kanaat yoluna girmeyen rahat edemez
Zengin endişeden uzak kalamaz
İstanbul’da her çeşit nimet boldur
Harput’a gitsem de bir keşkek yeseydim keşke!)

Hacı Hayri’nin mütefahhir (gururlu) tarafı yok değildir. Kızının adını [Edibe] koymasının sebebini anlatırken fahriyye-gû (methiyeci) bir çehre takınıyor:

‘Doğunca kızcağızım namını Edibe koydum
Edip olan kişinin zâdesi edibe gerek!’

Fakat Harputlu şairi en çok seciyyelendiren (tanıtan) nokta şiirinde aşk lirizmidir. Şark güzelliğinin bilhassa erotik tarafı, Hacı Hayri’nin, musiki aleminde az ve çok tanınmış olan bir şarkısında ne derin bir kudret ve ne hakim bir lisan ve vezin ile yaşatılmıştır:

‘Sinemde bir tutuşmuş sönmez (Yanmış) ocağ olaydı, (5)
Zülfün karanlığında bezme çerağ olaydı
Meyhaneler kapısı bahtım gibi kapansın;
Rindane bade içmek sensiz yasağ olaydı!

Deşt-i cünun içinde gezmezdi böyle mecnun (gönlüm),
Kîsûların kemendi boynumda bağ olaydı!
Terk-i cünun ederdi Leylâ gamiyle Mecnun(6)
Bir gün yüzün göreydi âlemde sağ olaydı

Gülşen-sera-yı hüsnün bir ah ile yıkardım
Kanun-ı aşk için de cüz’i mesağ olaydı.
Zülfün telin görenler baht-ı siyah olurmuş!
Tek; zülfünü göreydim bahtım siyah olaydı!

Efsaneler yazardım sevda ve aşka dair;
Gamdan dilimden (dilimde) hayli (Hayri) hal-i ferağ olaydı…’

Elimize noksan geçtiğini zannettiğimiz bu parça, klasik edebiyatımızın son demlerini yaşadığı bir anda, ibda edilmiş enfes bir şiirdir.  Şüphesiz her şiir gibi, bunun da kıymetini dâhil olduğu içtimai merhale ve bedii devrenin miyarına nazaran ölçmek lazımdır. Bu itibar ile zamanın; seması bulutlu ve sisli aşk dünyasındaki bütün hüznünü dastanini bu parçada çiz(il)miştir.

Diğer bir şiirin ilk cüzünde de aynı kuvveti, daha samimi olarak görüyoruz:

‘Bağlarda çemen soldu,
Bilmem ki ne hâl oldu,
Kes nameni ey bülbül,
Güller yine hâr oldu…,’

Nihayet Harputlu şairin teknik kuvvetine ehemmiyetle işaret edelim:
Hacı Hayri’nin şiirinde hâkim bir arûz (taraf) görülmektedir. Bu nokta da şairin lehine kaydedilecek noktalardan biridir.”

                                                                      ZİYAETTİN FAHRİ (FINDIKOĞLU)

 

Yazarın (Ziyaettin Fahri) Notu: [İkinci mısradaki “olmak” “kemale ermek” mukabilidir. Evvela, rütbe-i bâla zamanının terfi formülleridir. Mansıb ve rütbe ihtirasının tablosunu; bu dört mısralı parçada, acı bir lisanla resmedilmiş görüyoruz.]

 

* Bu kıtanın anlam ve kurgu bütünlüğüne bakıldığında; meyhane biriciliğinden cesaretle, son rütbe talep ediliyor. Acı ve alaysı bir ustalıkla tutarsızlıklar yeriliyor. Biz bu yoruma makaledeki yazılışı biçimini değerlendirerek vardık. (Çevirenin -Ahmet Bayındır- Notu)

 

ÇEVİRENİN (Ahmet BAYINDIR) AÇIKLAMALARI:

Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu’unun bu yazısı, Harputlu Hayri’ye duyulan bir sevgi vesilesiyle yazılmış olmalı. Bu yazıyı yeni harflere aktarırken gördük ki; yazarımız Hacı Hayri’yi hiç tanımadan, araştırmadan bu yazıyı yazmış. Hayatına dair bilgilerin çoğu eksik ve yanlış. Doğum tarihi, eğitim hayatı, yoksulluğu ve sahipsizliği gerçekleri yansıtmıyor. Hacı Hayri’nin kitabının adı dahi yanlış alınmış. Ancak bu yazı Hacı Hayri Bey’i tanıtıcı ilk yazılardan biri olduğundan takdirle karşılanmalıdır.

1-Metinde “olurdu” şeklinde yazılmış.
2-Şimdiye kadar bulunamayan mezarı, bugün de sevenlerince aranmaktadır.
3-Doğrusu ‘Hatıra-i Ahd-i Şebâb’ tır. Dersaadet, 1302, mtb. Osmaniye
4-Bazı kaynaklarda: ‘Hicr ateşini’ şekliyle geçiyor. Bkz. Naci Onur.
5-Şarkılara konu olan bu şiirin, makalede gördüğümüz eksik kısımları tarafımızca tamamlandı.
6-Bu kısımlar değişik harf biçimleriyle işaretlenerek okuyucunun dikkati çekildi.

Kaynaklar:

1-Hatıra-i Ahd-ı Şebâb, Dersaadet, 1302, Osmaniye Mtb.
2-Harputlu Şair Hacı Hayri Bey, Dr. Naci Onur.
3-Hacı Hayri ve Hatıra-i Ahd-i Şebâb, A. Rıza Alp-H. Koçdemir
4-Harputlu Bir Şair, 2009, Ahmet Bayındır

 

BEĞENDİYSENİZ PAYLAŞIR MISINIZ LÜTFEN