Gurur doğudur, onur batı

“Gurur”un kendi şiddetiyle orantılı bir bedeli vardır. Bu bedel zaman zaman gurur sahibini gurursuz kalabileceği bir konuma dahi sürükleyebilir. Oysa “onur” içtenliğin ürünüdür ve içsel bir içeriğe sahiptir. Kimseye karşı koymak ya da kimseyi kazanmak gayretiyle ilgili değildir.

CAFER YILDIRIM

“Onur”, Fransızca “honneur” sözcüğünün bizdeki söyleniş biçimidir. Türkçenin özleştirilmesi sürecinde Arapça kökenli “gurur” karşılığı olarak kullanıma girmiş bir sözcüktür. Hem öz Türkçe bir sözcük sanılması hem de içerdiği değerler itibarıyla günlük dilde “gurur”un karşılığı olarak yer edinmiştir. Fakat bu iki sözcük hiçbir zaman birbirinin tam karşılığı olmamıştır. Aralarındaki anlam ayırtısı o kadar fazladır ki sosyal hayatımıza şöyle bir bakan herkes bunu kolayca görebilir.

Ben “onur”u daima içten gelen bir duygu olarak düşünürüm. Var olan kişiliğin bir parçasıdır. Ve su yüzüne çıkması için hiçbir çabaya gereksinimi yoktur. Gerektiği zaman doğal bir hal, doğal bir gösterge olarak günlük yaşam içindeki yerini alır, işlevini yükümlenir.

“Gurur”, özel bir çaba ile ve özellikle edinilmiştir, gösterilmesi gereken bir tavrın karşılığıdır. Gururlu olmak mesafe koymayı, birtakım menfaatlerden vazgeçmeyi, hatta bazen birçok şeyden vazgeçmeyi gerektirir.

Yani” gurur” geleneksel bir duygu, “onur” ise kişiseldir.

“Gurur”un kendi şiddetiyle orantılı bir bedeli vardır. Bu bedel zaman zaman gurur sahibini gurursuz kalabileceği bir konuma dahi sürükleyebilir. Oysa “onur” içtenliğin ürünüdür ve içsel bir içeriğe sahiptir. Kimseye karşı koymak ya da kimseyi kazanmak gayretiyle ilgili değildir.

Onur saygı uyandırır, gurur kızgınlık yaratır. Onur bir ruh çıplaklığı halidir, gurursa zırhtır.

Gurur yükseklerde durur, onur derinliklerde birikir.

Yoksulların onurdan ziyade gururun alanında konuşlanmış olmaları onun çelikten bir zırh oluşu ve daima yükseklerde ikamet edişiyle ilgili olmalıdır. Yoksa yoksullara daha çok yakışan onurdur. Çünkü onur kişinin kendisine karşı duyduğu öz saygının karşılığıdır. Yoksula kendisi ve kendisi gibi olanlar dışında saygı duyabileceklerin, ona şeref ve haysiyet ihsan edeceklerin kimler olabileceğini ise sizler düşünün.

Kurnaz politikacıların yoksulların onuruyla hiç ilgilenmezken mütemadiyen onların gururlarını okşaması boşuna değildir.

Kendine yönelik saygısına, haysiyet algısına, izzetinefis duygusuna, yani onuruna karşı yabancılaştırılan insan; büyüklenmenin, kibrin, övünme ve çalımın toplamı olan gurur ile ancak kör edilebilir. Bu körlüktür ki insanın onurunu olduğu gibi onurun insanını da gururun şekillendirdiği bir algınının parıltılı geçitlerinden sürükleyerek zavallı bir konuma taşır.

Hayatın para gibi, güç gibi, kariyer gibi en güçlü koruyucu ve yüceltici araçlarından yoksun bulunan insanların gururu onurun önüne almasında, ahlaksal bir tavır olarak benimsemesinde aslında şaşılacak bir taraf da yoktur.

Yoksulun gururunu okşarsanız o sizi bulunduğunuz zaviyeden daha yükseklere taşır fakat yoksulun gururuna saldırırsanız bilin ki intikamını sizden onurunu binlerce kez öldürerek alacaktır.

Çünkü siz onun ihtimallerine saldırmışsınızdır. Yoksulu öldürün ama gururuna asla dokunmayın. Fakat onun için en uygun olanı onuruyla yaşamasıdır. Aslında yoksul zengin, şehirli köylü, işçi memur, genç ve yaşlı, kadın ve erkek herkesin onuruyla yaşaması, gururun sanal dehlizlerinde büyük adımlarla yürümekten tabii ki çok daha uygun olanıdır.