Gülümseyin Çekiyorum

Bu model zenginlik televizyonlar ve magazin programları sayesinde tüm ülkeye bulaştı. Yanlış anlaşılmasın bulaşan şey yaşam refahı, para ya da mutluluk değil. Görmemişlik…

HİCRAN AYDOĞDU
Bu hafta çok yakın bir arkadaşım sayesinde batık bir müteahhit ile aynı masada oturup bol kahkahalı bir sohbete dahil oldum. Kapının önünde kullandığı son model araba anlattığı batma hikayesine tezat oluşturacak şekilde gözümün önünde duruyordu.
Beyinde oluşan kelimeleri dilinde tutmayı beceremeyen ben büyük bir patavatsızlıkla, “arabanız çok pahalı, nasıl batma bu” diye soruverdim. Kahkaha attı ve “o araba benim sermayem ama anladığın anlamda değil” deyiverdi.
“O araba ile girdiğim her kapı açılır bana. Önüne park ettiğim restoranın garsonları kapıda karşılar, bir de çıkarken cebimdeki son para bile olsa, eline bir 100’lük sıkıştırdım mı bir daha ki sefere para ödemeden çıkar, cüzdanı unutmuşum diyebilirim. Sokaktan geçen her hangi biri bunu yaparsa, dayak yemeden çıkamaz o restorandan…” dedi ve anlatmaya devam etti:
“Diyelim ki bir arsa alıp ev yapacağım, o arsa sahibi benim kullandığım arabam ufak tefek ucuz bir araba olursa, arabaya bakar ve işi bana vermez. İşi iyi yapsa arabası bu olmaz diye düşünür çünkü.
Kız istemeye bu araba ile gidersen kızı almadan gelmezsin.
Park yeri mi lazım? İlk sıra senin. Çoğu zaman polis bile çeviremez seni. Kim bilir kim biniyor? İçinde kimin nesi var? Aman başıma iş almayayım, sürülmeyeyim dağ başına, diye düşünür.
Yanımdaki hanımefendinin bile arabadan inişi değişir. Daha bir havalı iner arabadan, etekleri uçuşur gördüğü saygıdan.
Banka müdürü sana kredi vermek için inisiyatif kullanıp kullanmama kararını arabanı görünce verir. Bu araba sende ise, elbette krediyi ödeyecek paran vardır.
Bir mekanın önüne çektin mi kapıda karşılanıp karşılanmayacağına da araban karar verir…”
Bodrum da hep konuşulan bir mekan var ya, hani bir gazozun 126 TL olduğu, bir kahveye 200 TL ödenen mekan; o mekanın park yeri bu arabalar ile dolu.
Ye kürküm ye zihniyeti, kürk sahibinin görgüsüzlüğü ve kürk sahibi olmayanın kıskançlığı ile birleşiyor ve o mekandan ortaya muhteşem magazin haberler çıkıyor.
Bir manken çıkıp “eşim 6 kişi için 19.000 TL hesap ödedi” diyor mesela.
19.000 TL ödemişler, şarkıcı sahneye geç çıkınca, çatal bıçakla protesto etmişler, mekanda kavga çıkmış.
Biz buradan, ablanın kocasının bir akşam yemeğine 19.000 TL ödüyorsa geride ne kadar parası olduğunu düşünüyoruz. Ne iş yaptığı, nasıl yaptığı hiç önemli değil; sormuyoruz bile.
Bırakın bir gecede yemeğe ödemeyi, ülkenin yarısından çoğunun bir arada bile görmediği bu paraların ödendiği yerlerde bu kavgaların çıkması artık çok sıradan bir olay Bodrum için.
Eskiden de zengin insanlar vardı. Biz sıradan halk onları müzayedelerden, yardım gecelerinden, cemiyet toplantılarından haberlerini alır, hanımefendi ve beyefendilere kıskançlıkla değil gıpta ile bakardık. Çünkü gözümüze sokmaz halkı aşağılamaz aile içinde ne yaşanırsa orada kapalı kutu gibi dururdu. Kimse onlara özenmez, onları taklit etmeye çalışmazdı. Sofralarında ne yenir bilmezdik. Hangi marka giyerler bilmezdik. Kim evli, kim bekar bilmezdik.
Sonra bu lüks arabalı, görmemiş yeni zengin modeli ile tanıştık. Sermaye el değiştirdi. Parası yoksa bile var gibi harcayan, başkalarını ya da en kolayından devleti dolandıran, o paralarla en ünlü şarkıcılarla evlenerek kabul görmesi sağlanan, devlet büyükleri ile pozlar veren, tek bir kitap okumamış yeni zengin modeli.
Bu model zenginlik televizyonlar ve magazin programları sayesinde tüm ülkeye bulaştı. Yanlış anlaşılmasın bulaşan şey yaşam refahı, para ya da mutluluk değil. Görmemişlik…
Bodrum’un en pahalı mekanları bu son model görmemiş zenginler ve arabalarıyla dolup taşarken, biz Bodrum’da yaşayanlar da Bodrum sokaklarında ünlülerin giydikleri ile birebir aynı ama çakma kıyafetler giymiş, kredi kartına taksitle yaptırılmış dudak silikonları ve takma kirpikler ve jel tırnaklarla bezenmiş, parasızlıktan giremedikleri mekanın önüne gidip oradaymış gibi yer bildiriminde bulunan, hatta sahilde bir Doblo araba içinde 4 kişi uyuyup sabah kahve ve kitapla belediye çay bahçesinde poz veren bir güruh arasında kalmış durumdayız.
Çünkü artık bu ülkede kimin mutlu olduğu değil, kimin mutluymuş pozları verebildiği geçer akça. Kimin doğru söylediği değil kimin daha iyi kazandığı önemli. Kimin aldattığı değil, aldatılmayı hazmettirecek kadar parası var mı, ama bak o önemli!
O yüzden bu ülkede görüntü her şeydir gülümseyin çekiyorum.

Muş gibi yapıyorlar hep
Seviyor muş
Özlüyor muş
Mutluy muş gibi
Kandırılan sadece aynadaki yüz
kahkahalarla güldükleri fotoğraflarda ki bakışlar
umutsuz,
öyle hüzünlü öyle mahzun,
Kalabalıklar arasında öyle yalnız, öyle yorgun, öyle tek…
Kendine ait olmayan bir masalın ortasına,
özensizce bırakılmış gibi sanki tüm yüzler
Aitmiş gibi
Severmiş gibi
Kendine yabancı,
Ruhuna, bedenine yabancı
Masmavi gökyüzünde
Kuşlara yabancı...
PAYLAŞIMLARINIZ İÇİN