Gülme İşlevi ve Zehirli Pozitiflik

Çağın, sahte mutluluk salgınını, zenginlik fırsatı gören gülme yogası guruları, mutlu yaşam koçları, pozitif enerji danışmanları gibi şarlatanlar toksinli pozitifliğin yayıcılarıdır

 

PROF. DR. GÜLAY MİLLİ LOĞOĞLU

Kaygı, çöküntü, korku, neşe, gülme gibi duygu durumları, tüm duygularda olduğu gibi, psikolojik ve fizyolojik süreçler üzerinde önemli etki gösterirler. Gülme ise, diğerlerince de anlaşılan ve bazı temel duygulara eşlik eden evrensel dilin bir parçasıdır. Mizah da (gülmece) bu bağlamda ele alınmakta, insan ilişkilerinin oluşturulması ve güçlendirilmesi açısından önemli bir araç olduğu değerlendirmeleri yapılmaktadır. Mizahın neden olduğu özgün özellikler arasında öğrenme/başarıyı artırması, kaygıyı azaltması, katılımı ve güdülenmeyi güçlendirmesi sayılabilir. Dahası, mizah ve gülme ile çeşitli karmaşık fizyolojik süreçler devreye girmekte; kortizol ve epinefrin gibi stres hormonlarının düzeyi azalırken, beynin dopaminerjik ödül sistemi etkinleşmektedir (1).

Gülme ve mizah ile ilgili sistematik bilimsel çalışmalar son on yıllar içinde yapılmaya başlanmış, giderek gelişen ve invaziv olmayan (cildin bütünlüğünü bozmayan) görüntüleme tekniklerinin kullanılmasıyla da yapılan çalışmaların sayısı artmıştır. Bu çalışmalardan elde edilen bulgulara göre; mizah süreci ve gülme işlevi sırasında birbirinden kısmen bağımsız olan, olasılıkla iki sinirsel yolak etkinleşmektedir. Bunlardan biri ‘istemsiz’ ya da ‘duygusal’ olarak etkinleşen sistem, ki temel duygu merkezi olan limbik sisteme ait amigdala ile yine limbik sistemdeki bazı yapıları ve bazı beyin sapı yapılarını içermektedir. Diğer ‘istemli’ sistem ise frontal beyin kabuğu (korteks) premotor alandan köken almakta, motor korteks ve bununla ilgili sinir yolağı üzerinden beyin sapına ulaşmaktadır. Bu sistemler ve gülme yanıtı, beyin sapına ait bir yapı olan ponstaki gülme-eşgüdüm merkezi tarafından olasılıkla denetlenmektedir.

Araştırmacıların özellikle mizahla ilişkili beyin yapıları konusundaki görüşlerinde birlik olmasa da; sağ frontal korteks, prefrontal korteksin bir bölümü, temporal beyin kabuğunun bazı bölümleri ve olasılıkla beyinciğin, bilgi işlemine çeşitli derecelerde katıldıkları konusunda görüş birliği vardır (2).  Spontan (kendiliğinden, neşeli, içten) gülme işlevi sırasında, genellikle düşünce işlevinden ve davranışların denetiminden sorumlu olan bazı beyin bölgeleri de baskılanmaktadır (3). Bu bilgilerden anlaşılacağı gibi; özellikle mizahla (gülmece) ilintili gülme yanıtı sırasında, beynin bilişsel işlevlerden sorumlu ‘yüksek’ merkezlerinin, ilişkilendirme alanlarının etkinleşmesi, bilgi girdilerinin bu ‘yüksek’ alanlarda incelikle işlenmesi söz konusudur.

Gülme işlevi, duyguların işlenmesinden sorumlu beyin alanları ile olan sinirsel bağlantılara da dayalıdır. Gülme işlevi sırasında karmaşık nörobiyolojik/fizyolojik işlergeler aracılığıyla yüz kasları, solunum sistemi ve seslendirme (vokalizasyon; ses çıkarma) yapıları da devreye girmekte (tüm bu işlevler özgünleşmiş beyin devreleri ve kimyasal haberciler tarafından eşgüdüm halinde denetlenir; yüz ifadesi, yutkunma, dil ve gırtlak hareketleri, …), içten/neşeli bir gülme yanıtı ile sistemik hormonal salınım ve iyi hissetmemizi sağlayan beyin kimyası da değişmektedir. Beyinde dopamin, oksitosin, serotonin, endorfin (acıyı azaltıp, keyif duygusunu tetikleyen iç morfin) gibi sinir ileticilerinin salgılanması artarken; stres yanıtında devreye giren adrenalin, kortizol gibi hormonların kan seviyeleri de düzenlenir.
Bilimsel verilere göre; gülme işlevi her zaman olumlu ya da sağlıklı değildir ve çeşitli, farklı sınıflandırmalar içinde ele alınmalıdır: Gerçek ve spontan (kendiliğinden) gülme ile sahte (yalandan, taklit) gülme, ve söz gelimi gıdıklanma ile uyarılan ya da ilaçlarla tetiklenen, ve hatta patolojik olarak tanımlanan geniş bir yelpazeyi içermek üzere… Ancak, gülmenin nöral (sinirsel) temeli hakkında bilebildiklerimiz halen çok iyi aydınlatılmamış olup; konu hakkında bilinenler çoğunlukla patolojik klinik olgulardan elde edilen verilere dayalıdır (2,3).

Gülme işlevinin ve farklı gülme çeşitlerinin karmaşık nörobiyolojik temeli hakkındaki ayrıntılar akademik alana girmekte olup, genel bir bakış vermeyi amaçlayan bu yazının konusu değildir. Çok kısaca; sağlıklı gülme işlevi ile kalp-damar sisteminin olumlu etkilendiğini, bağışıklık sisteminin desteklendiğini, endokrin sistemin (hormonal sistem) düzenlendiğini, öğrenme işlevinin güçlendiğini eklemekle yetinelim…

Gülme işlevi-mizah ilintili bu kısa değerlendirmeden sonra; toplumda giderek yaygınlaşan, hiçbir özgün eğitsel/profesyonel altyapı içermeyen ellerde uygulanan, sahte mutluluk pazarlayan iğreti bir sektörün alıcı ve satıcılarına değinmek isterim. Yani; yeni dünya düzeninin adeta dini haline gelen ve kendini kişisel gelişim uzmanı, enerji gurusu, mutlu yaşam danışmanı, yaşam koçu, gülme yogası uzmanı olarak pazarlayıp, toplumun düşünmesini, çözüm üretmesini, harekete geçmesini baskılayarak, bunun yerine edilgen birer yaratığa dönüştürmeyi hedefleyen bazı sahtekar/şarlatan sektör yapılanmalarına… Burada, tıbbi gereklilikler nedeniyle profesyonel ellerde destek tedavisi olarak uygulanan, bilimsel yöntem ve yaklaşımlara dayalı, endikasyonu (tıbbi gereklilik) belirlenmiş durumları ayrı tutuyorum elbette.

Bu bağlamda, toksik (zehirli) pozitiflik kavramına değinmek gerekirse…

Toksik pozitiflik, kişinin farklı durumlardaki duygularına, bireysel/toplumsal kaygılarına, zorluklara rağmen, her koşulda olumlu duygular/düşünceler taşıması gerektiği gibi bir yanılsamanın içinde bulunması gerektiğini körükleyen sağlıksız bir varsayım olarak değerlendirilebilir. Hiçbir şey yolunda değilken, her şey yolundaymış gibi davranmak, böyle hissetmeye zorlanmak yani. Aslında gerginlik, ağlamanız/üzülmeniz gereken durumda güleceğim diyerek zorlandığınızda başlıyor; ‘’oh, ne güzel, her şey yolunda; yolunda gitmeyen durumlarla yüzleşip, bunları düzeltmeye çalışmak için düşünmeye, ya da düzelmesine katkıda bulunmaya hiç gerek yok’’ gibi bir yanılsama durumu… Ancak tersten bakıldığında; üzüntü süresini çok uzatıp, olumsuz/istenmeyen durumlar için yalnızca yakınıp, sürekli değiştiremeyeceğin şeylere odaklanıp, olumlu şeyler de görmezden geliniyorsa, bu durum da diğer uçtaki olumsuzluğu oluşturuyor elbette.

Çağın ‘salgını’ diyebileceğimiz ve ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın, kendimizi ve çevremizi olumluya yönlendirme çabası olarak ortaya çıkan toksik pozitiflik; olumsuz duygulardan ve olumsuz tarafı görmemize neden olabilecek her şeyden ve herkesten uzak durmaya çalışma, kendimizi sürekli olumlu olana doğru güdülemeye çalışma uğraşı aslında… Böyle bir durumun sürdürülmesi gerçekte olası değildir ve hatta bir yerden sonra can sıkıcı, gerginlik yaratıcı bir hal almaya başlayacaktır bu duygu durumu çabalaması. Olumsuz olanı kabul etmediğimiz, bu olumsuzlukla yüzleşmediğimiz ve gerçekçi olarak başa çıkmaya yönelik düşünce zinciri oluşturmadığımız sürece, olumlu olanın verdiği rahatlama hali de sarsılmaya başlayacaktır doğal olarak (4,5).

Olumsuz olarak nitelendirilen, ve aslında güçlü ve yoğun olan ‘’üzüntü, düş kırıklığı, öfke, kızgınlık, keder,…’’ gibi duygular ‘’mutluluk, neşe, heyecan,..’’ gibi kabullenmesi kolay duygular olmayıp, çoğunlukla onları görmezden gelme, öteleme, baskılamaya çalışma eğiliminde olunabilinir. Ancak görmezden gelinse de, o duygular bir yere gitmezler ve bir süre sonra geri dönmek üzere orada beklerler. Dolayısıyla bu duygulardan kaçmak yerine onlarla yüzleşmek, neden-sonuç ilişkisi kurarak anlamaya çalışmak ve olanlardan bir anlam çıkarmaya çalışmak durumundayız. Burada, karşımıza ‘’trajik iyimserlik’’ kavramı ortaya çıkıyor (ilk kez Nörolog/Psikiyatr Viktor Emil Frankl tarafından tanımlanmış). Yani travmaya karşı dayanıklı olan insanlar sürekli olumlu düşünmeye çalışanlar değil; bunun tersine olumsuzlukla yüzleşen, olumsuzluğun getirdiği sıkıntıyı/acıyı yaşayan ve bundan bir ders çıkararak, düşünerek, yola devam edecek iyimserliği bulabilenlerdir… (4,5).

Dolayısıyla zor dönemlerden geçerken ‘’haydi, iyi tarafından bakalım bu işe’’, ‘’evrene olumlu mesaj gönder ki, olumlu mesaj alabilesin’’, ‘’sabahları kalkınca aynanın karşısına geçerek gülümse, hatta kahkaha at’’, ‘’yağmur, fırtına, kış-kıyamet olsa da ‘günaydın bu güzel güne’ demeyi unutma’’ gibi şarlatanlıklarla hiçbir yere varılamayacağını belirtmeliyiz. Böyle bir yönlendirmenin, olsa olsa, ‘keyifli’ mutsuz bireylerin yakıcı güneş altında şezlong keyfi yapmalarını sağlamaya yarayacağı düşünülebilir! Yaz mevsimi olduğundan, bu örneği verdim. Sahilde uzmanlığı/kıymeti kendinden menkul ‘kahkaha yogası gurusu’nun seanslarına katılıp, ücreti de ödedikten sonra ‘keyifle’ denize koşan insanlar hoş bir görüntü oluşturmuyor değil!

Hem yaşam koçu, beynin ‘yalandan gülme/gülme taklidi yapma/sahte kahkahalar’ ile kendiliğinden (spontan)/neşeli gülme ayrımını yapmadığını ve her iki durumda da iyi hissetmemizi sağlayan hormonların salınımının arttığını söylemiştir olasılıkla !… Bilimin, gülmenin nörobiyolojik temellerini ve bu işleve katılan fizyolojik işlergelerin ayrıntılarını henüz tam olarak çözümlememiş olması ne gam (yukarıda kısa bir genel bakış verilmeye çalışılmıştı) ‘eğitmenimiz’ sahtesini dahi çözümlemiş! Sahte kahkahalar atıp, gerisini boş vereceksin !

Sonuç olarak söylemek gerekirse; duygularımız, düşüncelerimiz insana/bireye dair olmazsa olmazlarımızdır. Bu türden sahte mutluluk pazarlayan iğreti sektörün profesyonel olmayan satıcıları, kişileri içinde bulundukları kişisel/toplumsal sorunlardan, bu sorunların giderilmesine yönelik çözümlemeler yapmaktan da uzaklaştırarak; bir çeşit kabullenişe, sorunlara yabancılaşmaya, edilgenliğe, hiçbir şeye şaşırmamaya, şükretmeye itmektedir.

Yazıyı sonlandırırken, aşağıdaki sözleri eklemek isterim:

‘’Daha çok para kazanıp, daha çok harcıyorlardı. Fakat yüzleri asıktı, yorgun ve keyifsizdiler, gözleri dostça bakmıyordu.’’ / Michael Ende

‘’Tanrım, bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmek için kuvvet; değiştirebileceğim şeyler için cesaret, bu ikisini birbirinden ayırmak için akıl ver.’’ / Epiktetos

‘’Kendi yolunu bulamayan, bütün yolları boşuna yürür.’’ / Oruç Aruoba

Kaynaklar

1-Savage BM, Lujan HL, Thipparthi RR, DiCarlo SE: Humor, laughter, learning and health! A brief review. Adv Physiol Educ. Published online, 05 Jul 2017.
2-Wild B, et al: Neural correlates of laughter and humour. Brain, Oct 2003.
3-Barker LA: The science of laughter—and why it also has a dark side. Scientific American: Neuroscience, May 2017.
4-Polat CŞ: Çağın Diğer Salgını: Toksik Pozitiflik. Sosyal Duygusal Öğrenme Akademisi; Nisan 2020.
5-Dan Mager MSW: There’s nothing positive about toxic positivity. Psychology Today, November 2020.


PAYLAŞMANIZ İÇİN