Gerici Taliban’dan anti emperyalist yaratmak!

Çekilen emperyalist güçlerin boşluğunu doldurmuş olan gerici Taliban’ı desteklemek yerine o toplumun ilerici, devrimci bir kadro çıkarmasını beklemektir doğru olan. Korkmayın, sınıfsal temele dayalı devrimci bir duruş gösterdiğiniz için bu sizi emperyalizmin yanında saf tutuyor konumuna düşürmez.

KÖKSAL ÇİFTÇİ

Son günlerin gündemini şu ve benzeri açıklamalar belirledi:

“Taliban örgütü, ABD emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı yürüttüğü silahlı mücadeleyi son hedefine ulaştırmak üzeredir. Süreç, Afganistan’ı birleştirecek ve bağımsızlığını sağlayacak bir hükumetin kurulması yönündedir. Taliban yönetimi, uluslararası alanda şimdiden Afganistan’ın meşru bir gücü olarak kabul görmektedir.”

“Taliban, aynı Mustafa Kemal Paşa’nın Türkiye’de yaptığı gibi Afganistan’ın kurtuluş savaşını başardı. Afganistan’dan Mustafa Kemal çıkmadı da Taliban çıktı.”

“Taliban’dan modernlik, çağdaşlaşma, kadın erkek eşitliği gelecek.”

“Bazı kadın örgütlerinin bir araya gelerek savurdukları ‘Taliban’ı tanımıyoruz, Taliban’ı tanıyanı da tanımıyoruz’ sloganına karşı ‘Bağımsız Afganistan’ı tanıyoruz, Bağımsız Afganistan’ı tanımayanı da tanımıyoruz’ diyoruz.”

Bu açıklamaları yapan parti yöneticileri kendilerini hâlâ Marksist Leninist olarak tanımlamaktadırlar. Ya da net bir beyanları olmadığı için biz öyle biliyoruz. Ne var ki Marksist Leninist fikri savunan kurum ve kişilerin emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı veren gerici unsurları övmesi, desteklemesi ve meşrulaştırması kuramsal açıdan kabul edilemez bir olgudur. Kendi yayımladıkları kuramsal yayınları okuduklarına eminim, bu kırmızı çizginin varlığını, en iyi bu partinin yöneticileri bilmektedirler.

Bu nedenle muhatabına katkı sunamayacak olduğundan yazdığımın bir polemik yazısı olmadığı bilinmelidir. Yaptığım, aklını henüz kiraya vermemiş namuslu yoldaşlarımızla fikir alışverişinde bulunmaktan ve karşılıklı bilgi tazelemekten ibarettir.

Emperyalizm nedir, ne değildir?      

Orta halli her Marksist, emperyalizm kuramını ilk tasarlayan devrimcinin Lenin değil, İngiliz iktisatçı John Atkinson Hobson olduğunu bilir. Nereden bilir? Çünkü “Emperyalizm Kapitalizmin En Yüksek Aşaması” kitabının önsözünde “Emperyalizm üzerine İngilizce yazılmış başlıca yapıt olan J. A. Hobson’ın kitabından, bence, gereken bütün dikkati göstererek yararlandığım kanısındayım.” (s.7) diyerek bunu bizzat Lenin’in kendisi söylemiştir de oradan bilir. İşin daha ilginç yanı ise Lenin’in bu listedeki ikinci veya üçüncü kişi bile olmayışıdır. Bir önemi var mıdır bilemem ama Hilferding, Bukharin ve Rosa Luxemburg gibi dönemin sözü dinlenir iktisatçı ve Marksistler biye ondan daha öncedir.

İngiliz iktisatçı J. A. Hobson, Avusturyalı Marksist Hilferding, onlardan yararlanarak yazılmış olan Lenin’in Emperyalizm kitabı ve Lenin.

Peki gerçek bu olduğu halde emperyalizm denince neden diğerleri değil de yalnızca Lenin’in adı ilk akla gelir?

Çünkü diğer çoğu iktisatçı ve Marksist, ülkelerinin çıkarlarını ön planda tutarak hareket etmiş, can düşman ilan etmiş olmalarına karşın emperyalizmle aralarına net çizgi çekememişlerdi. Örneğin bazı Batı Avrupalı Marksistler, ülkelerinin emperyalist savaşına destek verme eğilimi göstererek savrulmuş, Lenin de emperyalist savaşa götürülmüş halk çocuğu askerlerine “Silahlarınızı mazlum ülke emekçilerine değil, subaylarınıza doğrultunuz!” türünden bir çağrı yaparak buna karşı çıkmıştı.

Kısacası Lenin’e göre kapitalist üretimde ve sermayede görülen yoğunlaşma çok yüksek bir seviyeye ulaşarak tekelleri doğurmuş, banka sermayesi de sınai sermaye ile birleşerek mali bir oligarşi yaratmıştır. Böylece meta ihracından farklı olarak sermaye ihracı özel bir önem kazanmıştır. Bu dönemde karteller baştan başa ekonomik yaşamın temellerinden biri haline gelmiş, kapitalizm kaçınılmaz olarak emperyalizme dönüşmüştür. Emperyalist olan kapitalist ülkeler doğaları gereği kapitalist olmayan ve az gelişmiş ülkeleri paylaşma savaşına girişmektedirler. Böylece dünya, ezen ve ezilen uluslar olmak üzere iki guruba ayrılmıştır. Sosyalist mücadelenin bir parçası olma özelliği kazandığından artık emperyalizme karşı verilen ulusal kurtuluş savaşları, Marksistlerin desteklemesi gereken temel olgular haline gelmiştir.

Lenin adının öne çıkmasının bir başka önemli nedeni daha vardır. O da Lenin’in konuya “ulusalcı” bir sığlıkla değil, dünya devrimi ve sınıfsal saflaşma perspektifiyle yaklaşmasıdır. Kuşkusuz kapitalizmin emperyalizm aşamasına yükselmesiyle ulusların kaderini tayin hakkı, yurt savunması, ata topraklarının savunulması gibi sosyalizmin sahiplenmesi, omuz vermesi gereken olgular doğmuştur. Ne var ki Lenin bu bağlamda emperyalizme karşı verilen her ulusal kurtuluş savaşını değil, Türkiye benzeri demokrasiyi hedefleyen, devrimci, ilerici, aydınlanmacı programı olan ulusal kurtuluş savaşlarını destekleme taraftarıdır.

Peki bu sonuca nereden varıyoruz?

Emperyalizme karşı verilen gerici kurtuluş savaşları desteklenmez

Lenin 1915’te “Emperyalizm, Kapitalizmin Yüksek Aşaması” metnini kaleme aldığı yıllarda bir de “Emperyalist Ekonomizm, Marksizmin Bir Karikatürü” başlıklı broşür yazdı. Emperyalizm metninin bir tür devamı ve açıklayıcı notları niteliği taşıyan bu broşürün omurgasını P. Kievski’ye verdiği yanıtlar oluşturmaktadır. P. Kievski “Emperyalizm can düşmanımız olduğu için ona karşı savaşan her hareketi ilerici gerici ayrımı yapmaksızın Marksistler desteklemelidir!” yollu bir fikir atmıştır ortaya, Lenin de ona “Ata topraklarının savunulması, emperyalist bir savaşta, bir yalandır, ama demokratik ve devrimci savaşta değil!” (s. 19) diyerek karşı çıkmıştır.

Lenin’le ulusal ayaklanma konusunda ters düşen Kievski, Kievski ile yakın görüşler savunan Bukharin, Kaynak Yayınları’ndan çıkmış Marksizmin Bir Karikatürü kitabı ve Lenin.

Lenin’in sömürgelerdeki -ilerici program üstünden ilerleyen- ulusların kaderini tayin etme hakkı olduğu fikrine P. Kievski “Saf sömürge tipinde sözcüğün tam anlamıyla proletarya yoktur. Öyleyse kendi kaderini tayin sloganı kimin için? Sömürge burjuvazisi için mi? Fellahlar için mi? Köylüler için mi? Elbette değil. Sosyalistlerin sömürgeler için kendi kaderini tayin hakkı istemeleri saçmadır. Çünkü işçisi olmayan ülkeler için bir işçi partisinin sloganlarını ortaya atmak, genel olarak saçmadır.” sözleriyle itiraz etmiş, Lenin de “Bu sloganlar tüm emekçiler için, tüm halk için ortaya atılmıştır.” vurgusu yaparak tartışmayı noktalamıştır. (s. 67)

Peki Lenin’in konuyla ilgili daha net, daha açık ifadesi yok mudur?

Birçok devrimci dostumuzun “Mustafa Kemal gibi kurtuluş savaşı veren Taliban’ın yanındayız!” gerici açıklamasının hemen arkasından sosyal medyada paylaştığı aynı broşürün o ünlü metni -önemlidir, biz de alıntılayalım- şöyledir:

“Kievski’nin bu savı yanlıştır. Emperyalizm, bizim kapitalizm kadar can düşmanımızdır. Bu böyledir. Ne var ki hiçbir Marksist, feodalizmle karşılaştırıldığı zaman kapitalizmin ilerici olduğunu, tekelcilik öncesi kapitalizmle karşılaştırıldığı zaman emperyalizmin ilerici olduğunu unutmayacaktır. Bundan çıkacak sonuç, bizim, emperyalizme karşı her savaşımı desteklememiz gerekmediğidir. Gerici sınıfların emperyalizme karşı savaşımını desteklemeyeceğiz. Gerici sınıfların emperyalizme ve kapitalizme karşı başkaldırılarını desteklemeyeceğiz.” (s. 66)

Metin, konuya kafa yormuş, deneyimli aydınlar için açık olabilir. Fakat ilk kez karşılaşan insanlar için bazı kapalılıklar içerdiğine inanmaktayım. Birkaç farklı çeviriyi harmanlayarak ve açıklık getireceğini umduğum bir iki genel bilgi ekleyerek izniniz olursa bu metni, literatüre aşina olmayanların da rahat anlayabileceği hale getirmeyi deneyeceğim.

Doğrudur, emperyalizm, bizim can düşmanımızdır. Ne var ki kapitalizm feodalizmden, emperyalizm de tekelcilik öncesi kapitalizmden ilericidir. Oysa, emperyalizme karşı savaşım veren gerici sınıflar emperyalizmden de, kapitalizmden de, hatta feodalizmden de geri bir toplum yapısını temsil etmektedirler. Bu nedenle Marksist ve devrimciler olarak bizlerin, emperyalizme karşı savaşım veren her hareketi destekleme zorunluluğumuz yoktur. Gene Marksist ve devrimciler olarak bizler feodalizmi, hatta ondan da geri toplum modellerini temsil eden ve iktidar yapmaya çalışan gerici sınıfların emperyalizme karşı savaşımlarını kesinlikle desteklemeyeceğiz. Dahası, gerici sınıfların emperyalizme ve kapitalizme karşı başkaldırılarını da desteklemeyeceğiz.

Lenin, Mustafa Kemal’in Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı neden destekledi?

Lenin, Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı’nı, aydınlanmacı, ilerici, çağdaşlık isteyen bir programa sahip olduğu için desteklemekteydi. Bir başka deyişle o, Mustafa Kemal’in gerici değil, ilerici olduğunu bilmekteydi. Bunu 1922’de Türkiye’ye elçi olarak gönderdiği Semyon İvanoviç Aralov’a söylediği “Emperyalistlerin gururunu kıracağına, padişahı da yardakçılarıyla birlikte silip süpüreceğine inanıyorum.” sözlerinden de çıkarmak olasıdır.

Mustafa Kemal’in sağında dönemin Sovyet büyükelçisi Semyon İvanoviç Aralov, Aralov’u gönderen Lenin ve Mustafa Kemal.

Lenin’in Aralov’u uyaran söz konusu konuşmasının tam metni şöyledir:

“Mustafa Kemal Paşa tabii ki sosyalist değildir. Ama görülüyor ki iyi bir teşkilatçı. Kabiliyetli bir lider, milli burjuva ihtilalini idare ediyor. İlerici, akıllı bir devlet adamı. Bizim sosyalist inkılabımızın önemini anlamış olup, Sovyet Rusya’ya karşı olumlu davranıyor. O, istilacılara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gururunu kıracağına, padişahı da yardakçılarıyla birlikte silip süpüreceğine inanıyorum. Halkın ona inandığını söylüyorlar. Ona, yani Türk halkına yardım etmemiz gerekiyor. İşte sizin işiniz budur.”

Bir daha vurgulamakta yarar vardır, Lenin Mustafa Kemal’i sırf emperyalistlerin gururunu kıracağı için değil, metinde de görüldüğü gibi “ilerici” olduğu için desteklemiştir.

Bu günlerde olur olmaz herkesin dillendirdiği şu soruyu soralım ve yanıtını verelim: Peki Mustafa Kemal, Taliban gibi gerici, feodal, hatta köleci bir programla hareket ediyor olsaydı Lenin onu emperyalistlerin insafına terk eder miydi?

Elbette, kesinlikle terk ederdi. Bu, devrimci bir hareket olurdu.

İster beğenilsin ister beğenilmesin, yukarıda özetlendi, Lenin’in ilerici görüşü ve tutumu açıktır. Bu konuda kafası karışık olan dostlarımız varsa onlara topu topu 90 sayfa olan “Emperyalist Ekonomizm, Marksizmin Bir Karikatürü” kitabını yeniden okumalarını öneririm.

Taliban gerçekten anti emperyalist mi?

ABD hiçbir ciddiye alınır çatışma olmadığı halde Afganistan’dan çekiliyor, yerini ise elini kolunu sallayarak Taliban dolduruyor. Hiç kafa yordunuz mu buna, neden? Çünkü ABD emperyalizminin çıkarlarını en iyi bu gerici kadro korumaktadır da ondan.

1979’daki Sovyet işgalinden sonra ABD emperyalizminin silah, askeri eğitim vb. her yoldan destekleyip büyüttüğü siyasal İslamcı örgütlerin en güçlüsü ve uzun ömürlüsü olan Taliban, zamanında Afgan halkından da -tıpkı Humeyni kalkışması sırasındaki İran halkı gibi- destek görmüş ancak Sovyetlerin ülkeden çekilmesinin ardından yönetimi devraldığında çağdışı, anti demokratik ve gerici niteliği ortaya çıkınca o desteği kaybetmiş, dehşet salan bir despot yönetim haline gelmiştir. ABD, vaktiyle yarattığı bu canavarı dönemsel çıkarları gereği 2000’lerin başında “terörist” ilan etmiş, çatışmış, Taliban’ın bu çatışması da, olan biteni doğru okuyamayan kesimlerce “anti emperyalist savaşım” sanılmıştır. Düz mantıkla “Emperyalist güçlerle savaşıyor, öyleyse Taliban gerici de olsa emperyalizm karşıtıdır” düşüncesi, kırk yıl öncesini yok sayan büyük bir tarihi yanılgıdır.

Bir Taliban askeri, kayınbiraderi ile birlikte doktora gittiği için kırbaçlanan bir Afgan kadını, Taliban’ın kurucularından Gülbeddin Hikmetyar.

Emperyalizmin Taliban’a yüklediği yeni görev, hükumet makamını doldurmak, ilerici ve devrimci kadroların çağdaş ve laik bir Afganistan kurmalarının önünü kesmektir.

Sonuç olarak

Müzik aletlerini kıran, komedyenleri öldüren, burkaya soktuğu kadınlara evden çıkmayın talimatı veren, itaat etmeyip hakları için mücadele ettiklerinde kadınları kırbaçlayan, genç kızları evlerinden zorla alıp askerlerine peşkeş çeken, resim yapmayı yasaklayan, dünya mirası olan heykelleri dinamitleyen, bilimsel çalışmaları engelleyen, modern eğitimi sıfırlayan, hukuktan, insan haklarından, üretimden haberi olmayan, en vahimi de uyuşturucudan başka ihracat kalemi hedeflemeyen, bu haliyle feodaliteden de geri bir yapılanmaya sahip başıbozuk Taliban’ı Afganistan’ın emperyalizme direnen örgütü sanmak ve saymak büyük hatadır. Her toplumun devrimci dinamikleri ve o dinamiği iktidara taşıyacak kadroları mevcuttur. Ne var ki toparlanmaları, seslerini duyurmaları, toplum önderi olmaları çoğu kez zaman almaktadır.

Gericileri desteklemek yerine o toplumun ilerici, devrimci bir kadro çıkarmasını beklemektir doğru olan. Korkmayın, sınıfsal temele dayalı devrimci bir duruş gösterdiğiniz için bu sizi emperyalizmin yanında saf tutuyor konumuna düşürmez.

İleriki yıllarda görülecektir ki bu devrimci kadrolar öne çıkacaklardır ve hem emperyalistleri hem de dünyanın gerici iktidarlarını tarihin karanlığına gömeceklerdir.

Yeter ki dünyanın ilerici kadroları popülizm yapmasın, gerici Gülbeddin Hikmetyar’ın dizinin dibinde kendilerine oturacak yer aramasın, bir avuç gibi görünen ilerici ve devrimci kadroların gericiliğe karşı verdikleri savaşta omuz omuza olsunlar.

Geleceği onlar kuracaktır eninde sonunda, tarihin çarkı hep ileriye döner çünkü.

PAYLAŞMAK İÇİN