Gerçek yalan

Tesellim kendimle ilgilidir: Rüzgârı, sesi, havayı soyut; meleği, periyi, cini somut sandığım ortaokul yıllarımdaki sınıflama mantığımın bir gün hayat tarafından doğrulanacağını bin yıl düşünsem aklıma gelmezdi.

 

CAFER YILDIRIM

Ortaokuldaki gramer derslerinde soyut-somut isimler ayrımında kafamda sürekli bir karışıklık olurdu. Örneğin şeytanı somut, sesi soyut sanırdım. Rüyayı, Allah’ı somut; rüzgârı, elektriği soyut sanırdım. Gerçeği de soyut, yalanı ise somut sanırdım.

Okulda, evde, yolda, sokakta her gün her an yanı başımızda yalanın varlığına tanık olmamıza rağmen onun karşıtı olan gerçek neredeydi? Elimizle tutup gözümüzle görebileceğimiz, sesini işitip kokusunu duyabileceğimiz bir varlıksa eğer nasıl bir şeydi bu gerçek?

Görünen gördüğümüz değildir artık, işitilen bizim işittiğimiz değildir.

Türkiye tarihinin özellikle son 20 yılında benim çocukluk dönemlerimdeki karmaşık algıyı doğrulayan niteliklerle yeniden donatılarak gerçeğin soyutlaştırılması kaderin kadirşinas bir armağanı olmalıdır.

Türkiye’nin son 20 yılında gerçek o kadar kifayetsizce tahrif edildi ve gerçeğin içeriğine şaşkınlık verecek ölçüde sıklıkla o kadar çok müdahale edildi ki sonunda bu süreç gelip fütursuzluğa dayandı.

Görünen gördüğümüz değildir artık, işitilen bizim işittiğimiz değildir. Bildiğimiz rakamlar, onlar değildir. Gerçek tam anlamıyla yalanla avlandı ve avlanmaya devam ediliyor. Yani somut olan soyutla bulanıklaştırılıyor. Türkiye’nin son 20 yılında daima halkın düşünsel kodlarıyla oynandı, hâlâ da oynanıyor. Yapılan aslında bir operasyondu ve bu artık açıkça icra ediliyor.

Gerçek dışılığın, realite karşıtlığının çıtası ne kadar yükselebilir?

İşte orda bir bakan var: Aylarca vaka sayısını ağır hasta sayısı üzerinden sakladı bütün bir toplumdan. Üstelik bunu doktor kimliğiyle yaptı.

Orda bir başka bakan var: Kendi şirketinden devlete dezenfektan satın aldı. Bu kirli alışverişle koskoca bir ulusun temizliğinin nasıl sağlanabileceğini düşünmek bile yorar insanı.

Orda bir başka bakan var: Alkol yasağının üzerini kapatmak için tarağı da yasaklar listesine alma kurnazlığının mucitliğine soyundu. Meğer başka marifetleri de varmış. Adı artık tefrikalarda yeraltı sırlarının anahtarını elinde tutan adam olarak geçiyor.

Orda yine bir bakan var: “Aşılandım/Tadını çıkarın” dövizli maskelerle takdim ediyor Türkiye’yi dünyaya. Sömürge zihniyetinin en yerli ve en milli İngilizcesiyle çağırıyor dünyanın bütün turistlerini Türkiye’ye.

Bir sosyalmedya kullanıcısının Turizm Bakanlığı’na aşı reklamı afiş tavsiyesi.

İşte orda bir kıyaslama var: Arazi ve arsa mukayesesi üzerinden vatan tarifi yapılıyor. Tabii ki vatanın değerini belirleyenin arsa olduğunu öğreniyoruz.

Gerçek dışılığın, realite karşıtlığının çıtası ne kadar yükselebilir? Yalanın gücünün sürekli olabileceği mümkünlük sınırı neresidir?

Ufukta umut siluet halinde bir gemi bile değil henüz. Yalan daha sahici ve somut görünüyor

Türkiye sathında şeytan âdeta cirit atıyor. Üstelik ne bir ses ne de bir esinti var ortalarda kalbe ferahlık verecek, güne serinlik serpecek.

Ufukta umut siluet halinde bir gemi bile değil henüz.

Gerçek artık benim zihnimde hâlâ bütün soyut kavramların uyandırdığı izlenimi uyandırıyor. Çünkü bütün soyut kavramlar gibi içine ne doldurursanız o olan bir kavram özelliği taşıyor. Yalan daha sahici ve somut görünüyor.

Tesellim kendimle ilgilidir: Rüzgârı, sesi, havayı soyut; meleği, periyi, cini somut sandığım ortaokul yıllarımdaki sınıflama mantığımın bir gün hayat tarafından doğrulanacağını bin yıl düşünsem aklıma gelmezdi.

 PAYLAŞMAK İÇİN