Gençlerle sohbet etmek zevklidir, hayat iksiri gibidir. Bir taraftan geçen yıllara hayıflanırken bir taraftan tecrübelerinizin gelecek kuşaklara ışık tutmasını istersiniz. Çeneniz düşer, bir kulaklarından girip öbür kulaklarından çıkacağını bile bile nasihatlar sıralarsınız. Sizin gençliğinizdeki gerçeklerin değiştiğini kabul etmek zordur.
HATİCE BEKTAŞ
Genç olmak, eskilerin tabiriyle çiçeği burnunda, aklı havada, ayakları yere değmeden yaşamak. Ne güzeldir kendini hayatın akışına bırakıp, rüyalarla hayallerin birbirine karıştığı bir dünyada geleceği iple çekmek. Gelecek hayalleri kurmak, hayallerinin peşinden koşmak, uçarı olmak, her şeyin olabileceğine inanmak ve umut etmek. Yaşamı toz pembe gözlüklerin arkasından izlemek ve bambaşka bir dünyanın olabileceğine inanmak. Merdivenleri üçer beşer çıkabilmek, yorulmadan koşabilmek. Ne güzel şeydir genç olmak, önünde yaşanılacak yılların olduğunu bilerek zamanı bolca harcamak.
Çocukken hızla büyümeyi ister insan. Yaşını parmaklarıyla gösterebilecek çağı geçip gençliğe doğru giderken yetişkin olmayı hayal eder. Hayatını istediği gibi yaşayabileceği, bağımsız kararlar verebileceği, çevresindekilerden daha farklı yaşayabileceğini düşündüğü günleri iple çeker. Daha iyi bir eğitim alacaktır, daha güzel bir evde oturacaktır, daha farklı bir işte çalışacaktır, çocuklarını daha iyi yetiştirecek, onlara daha iyi bir dünya bırakacaktır. Kendilerinden önceki kuşağın yapamadıklarını yapacaktır, onlardan bir adım önde olacaktır. İdealleri, umutları, hırsları vardır. Bilgileri öğreneceklerinin yanında okyanusta bir damla olsa da her zaman daha akıllıdırlar. Ne sosyo ekonomik durum, ne kültür, ne coğrafya bu gerçeği değiştirmez. Çocuklar büyümeyi, gençler yetişkin olmayı beklerken hep sabırsızdır, her zaman bir önceki kuşaktan bir adım öndedirler.
Sizin gençliğinizin gerçekleri değişti…
Gençlerle sohbet etmek zevklidir, hayat iksiri gibidir. Bir taraftan geçen yıllara hayıflanırken bir taraftan tecrübelerinizin gelecek kuşaklara ışık tutmasını istersiniz. Çeneniz düşer, bir kulaklarından girip öbür kulaklarından çıkacağını bile bile nasihatlar sıralarsınız gelecek kuşaklara. Sizin gençliğinizdeki gerçeklerin değiştiğini kabul etmek zordur, “Ben senin yaşındayken…” diye başlayan cümlelerle yaşamlarını sizinki gibi inşa etmelerini tavsiye edersiniz. Yaşamınız boyunca edindiğiniz tecrübelerinizden vazgeçmeden tekrar genç olmaya özlem duyarsınız. Artık önünüzdeki hayatın ne kadar kaldığını bilememenin telaşıyla zamanı dikkatli kullanmaya başlarsınız. Değişime ayak uydurabilmek zordur, gençlerin dinamiğini kıskanırsınız. Yenilikler için geç kaldığınıza hayıflanır, dünyaya erken geldiğinizi düşünmeye başlarsınız. Eskiye özlemle dolarken yüreğiniz, geleceği göremeyecek olmanıza üzülürsünüz. Yaşlandıkça yaşama daha sıkıca sarılır, sahip olduklarınızı kaybetmeme telaşına düşersiniz. Gençlere bıraktığınız dünyanın iyi olduğuna inanmak istersiniz.
Umudun tükendiği yer
Küçük bir sahil kasabasında tezgahtarlık yapan, gözlerinden zeka fışkıran gencin, sadece zengin olmayı hayal etmesine şaşırırsınız. Daha idealist bir gençlik hayal ederken, üniversite mezunlarının işsiz gezdiği ya da geçinemediğine şahit olduğu için okulu bıraktığını öğrenmek, eğitime olan güvenin sarsılmış olması içinizi acıtır.
Okulda ezberlediği bilgileri nasıl kullanacağını bilmeyen gençlerin hayatı televizyon dizilerinden öğrenmesine, kitap okumayı zaman kaybı olarak algıladığı için öğrenme hevesini yitirmesine, kendi düşündüklerini değil duyduklarını tekrar ederek kendini ifade etmesine şahit olursunuz, gelecek kaygısını yüreğinizde hissedersiniz.
Çiftçi olan babasının sattığı sütle ineklerine yem alamadığını, tarlasını sürmek için mazot bulamadığını anlatır bir genç. Esnaf olan babasının sattıklarını yerine koymak için borçlandığını, emekli öğretmenin çocuklarını okutabilmek için taksicilik yaptığını anlatan gençlere gelecekten ne beklediklerini sorarsınız, aldığınız yanıt bir özettir.
“Gelecek inşa etmeyi hayal bile edemiyorum, umudun tükendiği yerdeyim.”
Pazarda babasına yardım eden 7-8 yaşlarındaki çocuklar, bir taraftan okurken bir taraftan yaz boyu garsonluk yapan genç kızlar, meslek öğrenmek için kuaförde çalışan delikanlılar çıkar karşına, umudu tükenmemiş dinamik bir gençlik vardır bir tarafta, gökyüzüne çevirirsin yüzünü, güneşin batarken kırmızının binbir tonuyla süslediği ufuk umuda yeniden çağrıdır sanki. Gençlerden umudu kesersen gelecekten umudun kalmaz der aklın, güzel günler görmelerini ister yüreğin, yol kenarında ürettiğini satan yaşlı bir ablayı selamlarsın, hala her müşterisine çay ısmarlayan esnaf yaşayan değerlerini hatırlatır sana. Benim insanımın da memleketimin de eşi benzeri yok diye düşünürsün, gururlanırsın.
Ayrılırken buruktur yüreğin, akrabalarının, dostlarının, arkadaşlarının rahat olması önemlidir, onların huzuru senin de huzurundur çünkü. Gençlerin gelecek hayalleri kurmasını, hayallerinin peşinden koşmasını umutlarını ve ideallerini tazelemelerini, gelecek kuşaklara daha iyi bir dünya bırakmalarını dilersin. Genç olmak güzeldir, “Gençlik öğrenmenin, yaşlılık öğrendiklerini uygulamanın zamanıdır,“ der Rousseau. Gençlerin geleceğinden umudunu kesmemesi, hayal etmeye devam etmesini sağlamak ise şimdiki kuşağın görevidir. Gençlik gelecektir çünkü.