Gel de Aziz Nesin’in ruhunu çınlatma…

Soru bu kez kolay yerden gelmişti. Dedim yıldızların kalbi var, olmaz olur mu! Dağların, taşların, havanın suyun da kalbi var… Ama çocuklara tecavüz edenlerin, ağaçları kesenlerin, ormanları ateşe verip kurdu kuşu yuvasız bırakanların, dağlarımızı delik deşik edenlerin, derelerimizin canına okuyanların, yoksullaşmamıza neden olanların, geleceğimizi çalanların, savaşları çıkaranların, insanları korkutup iradelerini gasp edenlerin, kimseye söz hakkı tanımayanların, kötülere yardım edenlerin kalbi yok…

Eskiden, eldeki olanaklar aradığın bilgiye ulaşmaya yetmeyebiliyordu.

Sabır ve zaman istiyordu ayrıca. Üstelik neyi, nerde, nasıl ve ne şekilde bulacağını bilmek belli bir donanım da gerektiriyordu.

Günümüzde radyo, televizyon,  gazete, kitap ve dergilerin yerini neredeyse internet aldı. Erişim çok kolay artık. Aradığın veya sormak istediğin neyse bir düğmeye basmak yetiyor. Her konuda onlarca sayfa açılıyor önüne. İnternet olduktan sonra insan arkadaşa gereksinim duymadan da yaşayabilecek sınırlara geldi. Bunun iyi ve kötü yanları var kuşkusuz. Niyetim bunu üzerinde durmak değil ama.

Böyle bir girişten sonra insanın kendisine, başkalarına ve doğaya karşı yabancılaşmasının nedenlerine gireceğimi sanmayın. İnsanlığın onca deneyimi, bilgi birikimi, günümüz insanoğlu ve günümüz insankızının elinin altındayken ve erişim de bu kadar kolayken cehalete yenik düşmesinden söz edip canınızı sıkmayacağımdan da emin olabilirsiniz.

Değineceğim başka konu:

Çocukların soruları! Yanıtı zor sorular.

Kuşkusuz yaşama, insana ve dünyaya dair henüz sorulmamış pek çok soru var. Sorulup da yanıtlanmamış pek çok soru… Fakat,  insana en ilginç soruları çocukların sorduğunu düşünüyorum. Çocukların sorularının pek çoğunun karşılığı ne radyoda, ne televizyonda, ne de dergi veya kitaplarda bulunabilir. Bugün internette bile çoğunun karşılığını bulmak bence olanaksız. Öyle olur olmaz yanıtlar kolay kolay tatmin etmez çocukları. Sizi yetersiz bulurlar ve ikna oluncaya kadar da sorarlar. Kaldı ki soruyu çocuk sordu deyip geçiştiremezsiniz de. Bu durum oldum olası böyledir. Sanırım bu yüzden çocukları dünyanın tamamlandığına inandırmak güç.

12 Eylüllü yıllarda 2-3 yaşlarındaki oğlumun sorularını yanıtlamakta ne kadar güçlük çektiğimi bir ben bilirim. Cezaevinden yeni çıkmıştım. Bir yandan oğlumu parklara götürüp; salıncaklara bindirerek, kaydıraklardan kaydırarak onunla yeniden işletişim kurmayı denediğim, bir yandan da kendimi dışarıya alıştırmaya çalıştırdığım günlerdi. Bir hayli yakınlaşma başlamıştı aramızda. Bir defasında oğlum parkın içinde oynarken ben de yan tarafta bir yerde oturup gazete okuyordum ki oyunu bırakıp hızlıca yanıma geldi. Burnunun üzeri boncuk boncuk ter, heyecanı ve merakı boyunun kim bilir kaç katı! “Baba, Kenan Evren kim?” diye sormaz mı?

Aslında siyah beyaz televizyonumuzda her gün görüyordu Kenan Evren’i. Her türlü programın içinde Kenen Evren vardı çünkü. Postallarla dalmışlardı bir kez yaşamımıza. Adamın kılıcının önü de kesiyordu, arkası da. “Netekim” deyip söze başlar, anlatırdı da anlatırdı. Her seferinde babasının hoca olduğunu söylemekten, Kuran ayetleri yorumlamaktan yorulmazdı bir türlü. Onun ne yaman bir milliyetçi, Atatürkçü ve de  vatanperver olduğunu duymayan kalmamıştır tek kanal  siyah beyaz ekrandan. Hatta bir ara ağzından şartları olgunlaştırmak için darbe yapmakta geciktiklerini bile kaçırmıştı.

Oğluma, Kenan Evren’i her gün televizyonda birçok kez görüyorsun dediğim oluyordu sorusunu yanıtlamaya çalışırken. Devlet Başkanımızdır falan diyordum kimi kez. Ülkede tek söz sahibi kişidir diyerek açıklamalarda bulunuyordum. Bu yanıtlar onu kesmiyordu. Aradan bir gün, üç gün, beş gün geçiyor geçmiyor yine soruyordu aynı soruyu: “Baba Kenan Evren kimdir?” Bir tek bu soru yüzünden bile bunalmıştım adeta. Ne söylesem, ne şekilde açıklasam yetinmiyordu. Kendimi kötü hissetmiyordum ama çaresizliğimin de farkındaydım.

Yine bir gün, “Kenan Evren kimdir baba?” diye sorduğunda, bu kez ben ona bir soru sordum: Ormanlar kralı kimdir oğlum? Yanıtı tereddütsüzdü: “Tarzan!” dedi. İşte  Kenan Evren de bizim kralımız dedim… Anladım dercesine gözlerini irileştirerek baktı yüzüme. Ve yavaş yavaş yanımdan çekilip kendi oyun alemine daldı. O günlerde televizyonda oynayan, çocuklar kadar büyüklerin de ilgisini çeken Ormanlar Kralı Tarzan dizileri ya da filmleri işimi görmüş, beni büyük bir yükten kurtarmıştı. Oğlum bir daha aynı soruyu sormadı.

Geçenlerde komşumuzun çocuğu “Amca sana bir soru sormak istiyorum” demez mi. Ürpermedim dersem yalan olur. 35 yıl ilk, orta, lise, üniversite olmak üzere eğitimin her kademesinde öğretmenlik yapmış biri olarak çocukların sorularından hem çekinmişim, hem de ciddiye almışımdır. Komşunun çocuğunu kararlı görünce, sor demekten başka seçenek kalmamıştı bana.

“Tek Adam Rejimi ne demek amca?”

Al başına belayı! Allahın belası çocuk bu soruyu annene ya da babana sorsaydın diyemedim. Postalların açtığı yoldan ülkeye takunyalarıyla girildi diyerek de başlayamazdım söze hak verirsiniz ki. Yetkilerin tek elde toplandığı bir yönetim biçimi desem baktım burun kıvırıp küçümseyecek beni. Tek Adam Rejimi adaletin, demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin rafa kaldırıldığı, düşünenin düşüncesini açıklayamadığı, bir süre sonrada düşünmekten korktuğu bir rejimdir desem meramımı anlatmaya yetmeyecekti bu açıklamada. Baktım korku düzeni desem de olmayacak. Üstelik yerin kulağı var biri söylediklerimi duyup ihbar edecek olsa Cumhurbaşkanı’na hakaretten kim bilir neyle suçlanacağım. Benim yerimde olmanızı hiç istemezdim açıkçası.

Dedim başka yerden sor, çünkü oraya çalışmadım. Kırmadı beni. İşten sıyırdığımı sanmıştım ki ikinci soruyu yapıştırdı çocuk. “Amca yıldızların kalbi var mı?”

Soru bu kez kolay yerden gelmişti. Dedim yıldızların kalbi var, olmaz olur mu! Dağların, taşların, havanın suyun da kalbi var… Ama çocuklara tecavüz edenlerin, ağaçları kesenlerin, ormanları ateşe verip kurdu kuşu yuvasız bırakanların, dağlarımızı delik deşik edenlerin, derelerimizin canına okuyanların, yoksullaşmamıza neden olanların, geleceğimizi çalanların, savaşları çıkaranların, insanları korkutup iradelerini gasp edenlerin, kimseye söz hakkı tanımayanların, kötülere yardım edenlerin kalbi yok…

“Bak gördün mü amca ikinci soruma verdiğin yanıt bir önceki sorumun yanıtıdır da aynı zamanda. Ben sadece soruyu değiştirdim. Ama sakın seni oyuna getirdiğimi düşünme” demez mi…

Diyecek hiçbir şey bulamadım. Boynumu dağlara doğru uzatıp uzaklaştım çocuğun yanından. Sonra dolaşıp durdum göğün sokaklarında. Gel de Aziz Nesin’in ruhunu çınlatma:

“Şimdiki çocuklar harika!”