Geçmişin hayatı, geleceğin mayası

Mutlak olan, hayata bir zaman bir biçimde yanlış dokunmuş olduğumuzdur. Ve onun varlığımızı hükmü altına almış olan istilası; ara ara, zaman zaman, kesik kesik olsa da sürüp gidecektir. Çünkü anılar geçmişin hayatı olduğu kadar geleceğin de mayasıdır.

Cafer YILDIRIM                          

Kimi anılar vardır, kendimize, geçmişimize her döndüğümüzde, yaşanmışlıkların puslu dehlizlerinde el yordamıyla ilerlemeye başladığımızda o anılar içimizi ısıtır. Onlarla buluşunca ruhumuzun yumuşadığını, gerginliğin cenderesinden sıyrılıp çıktığımızı duyumsarız.

Onlar geçmişin bir parçası değil, artık şimdinin bir dayanağıdır, bizim en güvenli yol arkadaşlarımızdır. Yüzümüzü yarına dönmemize yardım ederler, gelecekle aramızda köprü olurlar.

Kimi anılarsa yaşadığımız zaman şeritlerinde, o kısacık geçiş kesitlerinde dahi içimizi kanatır. Varlığımızı bir kâbus olarak kuşatır. Bütün sevinçlerimiz, keyiflerimiz, gülümsemeye açık vakitlerimiz için âdeta bir tehdit olur.

Ne tenhalıklarda sığındığımız yalnızlıklar ne içine girip saklandığımız kalabalıklar çare olur belleğimize düşen geçmişin iç sızlatan, bunaltan, sarsaklaştıran o görüntülerinden kurtulmamıza.

Böyle zamanlarda “olmuş olan”ın artık başka türlü olmayacağını, olamayacağını biliriz. Bilincimize kendisini kazımış olan olanaksızlık duygusunun verdiği çaresizlik midir bizi ıstırap yumağının içine çeken? Yoksa hayatı eksiltmiş olmamızın benliğimizdeki yankısı mıdır?

Mutlak olan, hayata bir zaman bir biçimde yanlış dokunmuş olduğumuzdur. Ve onun varlığımızı hükmü altına almış olan istilası; ara ara, zaman zaman, kesik kesik olsa da sürüp gidecektir. Çünkü anılar geçmişin hayatı olduğu kadar geleceğin de mayasıdır.