Gara müjdesinden Gara yas’a

Çok daha vahim şeyler oldu Gara’da. Erdoğan’ın kendini yitirmiş haldeki öfkesinden belli. Bahçeli’nin bağırıp çağırarak milleti korkutmayı denemesinden belli. Ha bir de, kendine “terbiyesiz herif” dedirten ve sineye çeken bir ana muhalefet lideri var o da ayrı!

 
HALDUN ÇUBUKÇU
Kimse, ama hiç kimse esip gürleyerek, hötzöt ile Gara’da yaşanan fiyaskonun sorgulanmasını engelleyememeli.
En azından kendine saygısı ve kurumlaşmış değerleri olan bir devlette böyle olurdu.
Gara’da feci bir başarısızlık sözkonusudur.
Bilanço bilinmemektedir.
Sözleşmeli personelin ya da özel görev unsurlarının ölümlerinin pek azının açıklandığını bilebiliyoruz.
Hatta askerlerin bile…
İdlip’te Rus kuvvetlerinin saldırısında ölen askerlerin sayısının daha sonra ilk verilen rakamların en az 2 katı olduğu ortaya çıktıktan sonra…
İsteyen devlete ve mesela Süleyman Soylu’nun açıklamalarına inanır.
Ben zerre kadar inanmıyorum.
Aslında sayıların da önemi yok.
İster dini simgeyle “şehit” kabul edilinsin isterse zayiat; oradaki herkes gönüllü olarak, maaş ve beklentilerinin karşılığı olarak profesyonel savaşçı ya da eleman olarak bulunmuştur, bu akıbet de işin tanımı gereğidir.
Sadece profesyonel ve gönüllü olmayanların ölümü kendi iradelerine karşın ölümler olarak değerlendirilebilir.
Bu kayıpların gerçekte sayı ne olursa olsun, nicelik olarak önemi yoktur.
Türkiye’nin herhangi bir görev niceliğini gerektiği kadar sağlayacağı ve bu alanlarda açık yaşamayacağı ortadır.
Sorun operasyonun neden bu kadar başarısız olduğudur.
 
Pkk’nın zafer propagandasının (bunun çok daha azından bile propaganda destanları yaratmış olduklarını düşünürsek, onların verdiği “bilgilerin” üstüne gidecek, öyle midir değil midir, ortaya çıkaracak, milletine gerçeği açıklayarak propaganda üstünlüğüne geçit vermeyecek, boşa düşürecek ve önünü alacak akıllı bir devlet özlemine de vurgu yapmış olayım ) etkili olacağı kitleler ve mecraların olduğu kuşkusuz.
Ama devletin bağırarak çağırarak, sorgulayanları en azından Pkk işbirlikçisi göstermeye kalkışarak yırtınması ve gerçekleri bastırmaya çabalaması sadece ve sadece daha başarısız, daha çok kayıplı, daha kötü etkileri olacak operasyonların yolunu açar.
Hep de böyle olmuştur.
 
Gara, iddia edildiği gibi “en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş” bir operasyon olmasa gerek; eğer öyleyse en ince ayrıntıları bile boşa çıkaran bir kuvvet var karşımızda demektir.
Öyle midir?
Eğer öyleyse devletin bunca açıklamasının palavra olduğu ortaya çıkar.
Ama, bence öyle değildir.
Gara’da “bir müjde” için yapılan, iyi hazırlanamamış bir operasyon vardır ve rejimin; rejimin memleketin başta ekonomik durumu olmak üzere gözlerden saklamak istediği, korkunç başarısızlık tablolarını örtmek üzere gereksindiği ısmarlama bir “zaferin” bedeli söz konusudur. Şark’ta bedeli şamar oğlanları öder. Şamaroğlanı rolünü usluca kabullenip sineye çekmiş bir anamuhalefet orda duruyor üstelik! 
 

Gerçekten demokratik en azından parlamenter ve anayasal kurumların çalıştığı bir ülkede bu operasyonu planlayan birimlerden başlayarak operasyon komutanından genel kurmay başkanına kadar soruşturma sözkonusu olurdu ve buna bile gerek kalmadan onurunu her şeyin üzerinde tutan bazı üst düzey ve en üst yetkili ve sorumlular istifa ederdi. Şarkta onur yüksek kapılarda sadece belâgat /retorik ögesi olarak değer kazanır, gerçeklikte ise kamu avama salık verilen güzel davranış biçimidir.

MADEM HESAP VERMİYORSUNUZ BARİ YAS İLAN EDİN!

Ama burası artık yeniden ve iyice ‘Şark pazarı’ olmuştur.
Şark’ta görev onuru ve saygınlığı sadece harcanacak derecede öne sürülen alt rütbeli insanlardan beklenir.
Ölmeleriyle, görevde olmamaları arasında önemli bir fark yoktur.
Bedeli de hep onlar öder zaten.
Şark’ta başarısızlığın üstü hemen örtülür ve tellâllara başarı, zafer destanları çığırtılır.
Safdiller de kınayla gider: Ama şehitler var, yas ilan edilsin!
Yas ilan edilip ne olacaksa?
İki yüzlülük Şark insanının tek yüzüdür.
Üzüntüden nemalanır, kamera üzerine doğrultulunca üstünü başını yırtarak zırlayan, en çok acı gösterisi yapanın en çok ilgi çekeceği topraktır Şark. Acısını kanıtlayanın değer kazandığı. Tevratik gelenektir kaç bin yıllık; toprak başıma!
Çoğunda bir saatinde bile gerçekten yas tutulmamış 40 günlük yasların diyarıdır.
Acısını yüreğine gömüp vakur ve mağrur şekilde metin kalan insan sayısı o kadar azdır ki…
Onun için de ne hesap sorulur, ne sorumlular istifa eder, ne de halk ders çıkarır.
Aynı tablolar bir toplumsal alt üst oluşa kadar sürer durur:
Elimizden hiçbir şey gelmiyor, resmi yas talep edelim bari!
Bilmenin ve eyleme dönüştürmenin değil; inanmanın ve itaat etmenin iklimidir Şark.
Elimizde bilmekten ve itaat etmemekten daha değerli değerli hiçbir şey kalmadı.
Bilmeliyiz. Boyun eğmemeliyiz.
Bu iki değerdir başlangıcı oluşturacak.
Son’lar çok benzer olur.
PAYLAŞMAK İÇİN