Faşizm Tartışmaları

Faşizmin anti-kapitalist ve anti-emperyalist milliyetçi görüşleri ulusalcıları, hatta sosyalistleri cezbetmiştir. Enternasyonalizmi, anti-nasyonalizm ile karıştıran, gençleri ve köylüleri ihmal eden devrimci kadrolar çoğu ülkede halkı faşistlerin kucağına atmıştır.
Kapitalizmin bunalım dönemini yaşadığımız bu günlerde, İtalya’dan Norveç’e, Macaristan’dan Almanya’ya, Fransa’dan Yunanistan’a faşist partilerin yükselişini görmemiz şaşırtıcı değildir. Son coronavirüs salgınının getirdiği ekonomik kriz ve işsizlik faşist partilerin gelişmesine uygun ortam hazırlamaktadır.

Abdullah KÖKTÜRK

Bazı şeyler üzerinde çok konuşulmasına rağmen az bilinirler. Örneğin, Türkiye’de üzerinde en çok konuşulan ama en az okunan kitaplar, Kur’an, Nutuk ve Kapital’dir. Ancak üçü üzerine de yeterli bilgisi olan, üzerinde konuşabilecek kişi sayısı sınırlıdır.

Aynı şekilde bazı terimler de, çok dile getirilmesine rağmen tam olarak karşılığıyla kullanılmamaktadır. Bunlardan bazıları Sosyalizm, Komünizm, Faşizm ve Demokrasi terimleridir.

Sosyalizm ve Komünizm birbiri ile karıştırılmaktadır. Eski başbakanlardan Tansu Çiller, iktidara geldiğinde “Türkiye’yi son sosyalist devlet” olarak tanımlamış, Sümerbank’ı kapatırken de “son sosyalist kaleyi yıktık” demiştir. Bazen de, bir ülkede iktidarda komünist partinin olması o ülkenin komünist sayılmasına neden olmaktadır.

Demokrasi de, üzerinde de çok konuşulan ama az bilinen terimlerden birisidir. Bir ülkede iktidarın seçimle değişmesi demokrasi için yeterli görülmekte, bu ülke Türkiye olunca sadece seçimlerin yapılması bile, siyasetçiler tarafından Türkiye’nin demokratik bir ülke olarak tanımlanmasını sağlamaktadır.

Yukarıdaki terimler üzerinde tartışmayı daha sonraya bırakarak, bugün Faşizm terimine yoğunlaşmak istiyorum. Faşizm, faşist, faşist diktatör, faşist düzen, faşist hükümet, faşist rejim terimleri çok söylenir. 12 Mart Faşizmi, 12 Eylül Faşist Rejimi en çok duyduklarımızdandır.

Askeri diktatörlük, tek adam rejimi, otoriter rejim, otoktratik rejim, askeri rejim, yarı-askeri hükümet ve Bonopartizm de faşizm yerine kullanılmaktadır. Biraz sert bir baba, disiplinli bir öğretmen, otoriter bir patron faşist nitelendirilmesi yapıştırılması için yeterli görülmektedir.

PEKİ FAŞİZM GERÇEKTE NEDİR?

Bir rejimin faşizm olarak nitelendirilmesi için gerekli şartlar nelerdir? Yazımızın konusu bunlar üzerinedir.

Etimolojik olarak faşist kelimesi, Latince “fascis” kelimesinden türemiştir. Kelime anlamı birlik, beraberlik demektir. Onun da kökeni Romalıların kullandığı sapı birkaç çubuğun birbirine bağlanmasından oluşan “fasces” denen bir baltadır. Bu baltanın sembolik bir anlamı da vardır. Tek başlı veya iki başlı olan “fasces” baltasını Romalıların Etrüsklerden aldığı düşünülmektedir.

Doktrine edilmesi, Giovanni Gentile’nin 1932’de yayınlanan ve Türkçe’ye “Faşizmin Kökeni ve İlkeleri” olarak çevirebileceğimiz Origini e dottrina del fascismo[i] kitabı ile olsa da, faşist ideoloji İtalyan Devlet adamı Benito Mussolini tarafından oluşturulmuştur.

Faşist hareket 1. Dünya Savaşı içinde doğsa da, 23 Mart 1919’da Milano’da yapılan bir salon toplantısında “İtalyan Savaş Birlikleri” (Fasci Italiani di Combattimento) adı ile resmileşmiştir. Toplantı, Mussolini’nin gazetesi Il Popolo D’Italia’nın çevresinde toplanmış olan grubu, fütüristler, terhis edilmiş askerler ve anarko sendikalistler ile tek bir program altında bir araya getirmiştir. Ortaya çıkan program milliyetçilik ile belirsiz bir toplumsal reformun demagojik bir karışımıydı. Hareket kendini anti-emperyalist olarak tanımlıyor, ama dünya savaşını açıkça savunuyor ve İtalya’nın Fiume (Rijeka) ve Dalmaçya üzerinde hak sahibi olduğunu ileri sürüyordu. Amacının emeğin davasını savunmak olduğunu söylüyor, ama anti-sosyalist ve anti-demokratik olduğunu iddia ediyordu. Bu eklektik ve belirsiz programın zayıflığı 16 Kasım 1919 seçimlerinde fiyasko ile sonuçlanmış, Faşist aday listesi Milano’da sadece 4795 oy alabilmişti.[ii] Ancak Faşist Parti 7 Kasım 1921’de resmen kurulacak, 1 yıl içinde Mussolini Başbakan olacak ve 1924 seçimlerinde yüzde 61.3 ezici çoğunluk ile iktidarını perçinleyecektir. 1933 Almanya seçimlerinde Hitler’in Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi’nin aldığı yüzde 43,9 oy yanında bu faşistler için büyük bir başarıdır.

KOMİNTERN’İN FAŞİZM TAHLİLİ

Faşizmin birden fazla tanımı vardır. Komünist Enternasyonelin 7. Kongresinde kabul edilen Dimitrov’un meşhur faşizm tanımı uzun süre kabul görmüştür. Buna göre; “faşizm, finans kapitalin en gerici, en bağnaz ve en emperyalist unsurlarının açık, zorba diktatörlüğüdür.”[iii]

Her faşist rejim farklı ülkelerde farklı biçimler alsa da, bir rejimi faşist olarak nitelemek için bazı ölçeklere ihtiyaç vardır. İlk olarak, faşizmin bir yığın tabanına ihtiyacı vardır, bu yığın tabanın öncelikle ekonomik ve toplumsal bir bunalım içinde olması gerekir. Troçki bunu, “faşizmin yükselişi çağdaş kapitalizmin şiddetli bir toplumsal bunalımının ifadesidir” diye ifade eder.[iv] İkinci olarak, bunalım öyle bir hal alır ki, burjuvazinin gelişimini sağlayan demokrasi kriz döneminde kapitalizmin önünde bir engel oluşturmaya başlar. Böylece iktidar bloğundaki hegemon öge olan tekelci sanayi burjuvazisi parlamenter demokrasiden vazgeçerek, yürütmede merkezileşmeyi destekler. Üçüncü olarak kitle hareketi gereklidir. Bu yığınlar içinden milis hareketinin oluşturulması şartlardan biridir. Dördüncü olarak milisler küçük burjuvaziyi de etkisi altına alırlar. Ancak bütün bunlar faşizmin iktidar olmasına yeterli değildir. İşçi hareketi direndiği oranda faşizm başarılı olamaz. Bunun için işçilerin direnişinin kırılması ve püskürtülmesi gerekir. Direniş kırılırsa ve işçi hareketi ezilirse, militanları bürokrasi içinde eritilen sendikalar kapatılarak son darbe vurulur. Faşizm iktidara geldikten sonra en büyük amacı büyük burjuvazi lehine üretimi arttırmaktır. Bunu korporasyonlar ile sağlamaya çalışır. Korporasyonlar iş kolu değil, ürün temeline göre organize olmuş, içinde işçi, işveren temsilcileri, teknik uzmanlar ve faşist partinin temsilcilerinin olduğu örgütlerdir. Korporasyonlar faşizmin olmazsa olmazıdırlar. Korporasyonları İtalya’da bir tür sosyalizme benzeten sol parti yandaşları da çıkmıştır. Korporasyonlarda biraz daha özgürlük olsa sosyalizmin geleceğini uman romantik sosyalistler de çıkmıştır. Oysa ki korporasyonlar faşist partiye bağlı bürokratik örgütlerdir, sendikalar ise kitle örgütleridir.

Faşizm sürekli bu tip kafa karışıklıklarından yararlanır. İtalya’da korporasyonlar ilk başta tarımda ve sanayide üretim artışına da sebep olmuşlardır. Ancak bir müddet sonra bu üretim artışının sadece büyük toprak sahiplerine ve sanayi patronlarına yaradığı ortaya çıkmıştır. Bu konudaki tartışmaları takip etmek için İtalya’da faşizmin oluşumu ve gelişimini farklı kaynaklardan okumak gerekir.

Faşizm ikinci dünya savaşı öncesi Nasyonal Sosyalizm adı altında Almanya’da, Austurya’da, Falanşist örgütlenme ile Franco liderliğinde İspanya’da, Salazar önderliğinde Portekiz’de, Ustaşa hareketi ile Hırvatistan’da, farklı örüntüleri ile Belçika, Japonya ve Arjantin’de ortaya çıkmıştır.

Faşizmin anti-kapitalist ve anti-emperyalist milliyetçi görüşleri ulusalcıları, hatta sosyalistleri cezbetmiştir. Enternasyonalizmi, anti-nasyonalizm ile karıştıran, gençleri ve köylüleri ihmal eden devrimci kadrolar çoğu ülkede halkı faşistlerin kucağına atmıştır.

TÜRKİYE’YE FAŞİZM GELİR Mİ?

Kapitalizmin bunalım dönemini yaşadığımız bu günlerde, İtalya’dan Norveç’e, Macaristan’dan Almanya’ya, Fransa’dan Yunanistan’a faşist partilerin yükselişini görmemiz şaşırtıcı değildir. Son coronavirüs salgınının getirdiği ekonomik kriz ve işsizlik faşist partilerin gelişmesine uygun ortam hazırlamaktadır.

Türkiye özeline gelirsek, yukarda saydığımız ölçeklerden bazılarına uymadığını görürüz. 12 Eylül bir askeri rejimdir, ama faşizm değildir. 12 Mart askeri rejim bile değildir, meclisin, partilerin ve sendikaların olduğu sokaklarda milislerin gezinmediği bir ülkede faşizmden bahsedilemez. Bugünkü iktidarı da faşizm veya İslami faşist diktatörlük olarak niteleyenler bu anlamda yanılmaktadırlar. Bugünkü rejim otoriter veya totaliter olarak adlandırılabilir ancak faşizm olarak adlandırılması abartı olur.

Türkiye’de faşizm olur mu? Veya, Türkiye’ye faşizm gelir mi? Soruları yukardaki ölçekler kullanılarak cevaplandırılabilir. Yine yazdığımız hipotezler sınanarak bunların analizi yapılarak, bazı cevaplara ulaşılabilir.

Bu satırların yazarının düşüncesi ise ülkede şu an faşizmin olmadığı, ancak ekonomik kriz sürmeye devam ederse, tekelci burjuvazinin başka seçenekler gibi, faşizm seçeneğini de masaya koyabileceğidir. Bu konuda başta işçi sendikaları olmak üzere, STK’lara, aydınlara ve akademisyenlere büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. 


[i] Giovanni Gentile, Origins and Doctrine of Fascism (ed.  A. James Gregor), New Brunswick, New Jersey, Transaction Publishers, 2002.

[ii] Palmiro Togliatti, Faşizm Üzerine Dersler, (çev. Şiar Yalçın, Yüksel Demirekler), Ankara, Bilim ve Sosyalizm Yayınları, 1979, s. 231.

[iii] Georgi Dimitrov, Faşizme Karşı Birleşik Cephe, (çev. Seçkin Cılızoğlu, Ali Özer), 7. Bs., Ankara, Ser Yayınevi, 1989, s. 134.

[iv] Lev Troçki, Almanya’da Faşizme Karşı Mücadele, (çev. Orhan Koçak, Orhan Dilber), 3. Bs., İstanbul, Yazın Yayıncılık, 1998, s. 22.