Eski edebiyatı savundu, modern şiirler yazdı

Altı yüz yıllık Osmanlı şiirinde köyü konu edinmek, Servet-i Fünuncularla girdiği “abes-muktebes” tartışmasında eski edebiyatı savunan Muallim Naci’ye nasip oldu. Recaizade Ekrem’le yaptıkları tartışma ise, Saray’ın müdahalesiyle sona erdi. Bu tartışmadan karşı iki eser doğdu: “Demdeme” ve “Zemzeme”.

CAFER YILDIRIM

Altı yüz yıllık Osmanlı şiirinde köyü konu edinmek Muallim Naci’ye nasip olmuştur. Onun “Köylü Kızlarının Şarkısı” edebiyat tarihlerinde köyü konu alan ilk şiir olarak kayda geçirilmiştir.

Muallim Naci, Tanzimat’ın ikinci kuşak şair ve yazarlarındandır. Asıl adı Ömer’dir. Mahlasının “Muallim”ini öğretmenliğinden, “Naci”sini ise Giritli Aziz Efendi’nin “Muheyyelat” adlı eserinde yer alan hikâye kahramanı Naci’den almıştır.

Muallim Naci. Şiir, anı, eleştiri, tarih, sözlük, edebi bilgi, tiyatro, çeviri gibi birçok türde eser veren Naci de diğer Tanzimat yazar ve şairleri gibi çok yönlüdür. 

Recaizade Mahmut Ekrem’le girdiği edebi tartışmalarda eski edebiyat taraftarı olarak öne çıkmıştır. 1883-85 yılları arasında Ahmet Mithat Efendi’nin çıkarttığı Tercüman-ı Hakikat gazetesinin sanat sayfasında yer verdiği yazı ve şiirler onun eski edebiyat taraftarlarının lideri olarak anılmasına da yol açmıştır. Bazı edebiyat tarihçileri ve araştırmacılar ise Naci’nin kayıtsız şartsız eskiden yana olmadığı düşüncesindedir. Örneğin Ahmet Kabaklı bunlardandır: “Naci Divan şiirini asla olduğu gibi kabul etmemiş, onun en iyi taraflarını, kesif ifade tarzını ve musikisini almıştır. Eski dili red hususunda da Nâci, Tanzimatçılardan çok ileridedir. Nâci, temleri itibariyle de eski sayılmaz.”[1]

Ahmet Hamdi Tanpınar da benzer bir yaklaşım içindedir: “Naci iyi okunursa, onun mutlak eski taraftarlığının bir masal olduğu görülür. Hakikatte o, iyi ve güzel mânâlarında şark ile garbın arasında bir fark olabileceğine inanmıyor ve milliyetperverliği bir nevi gelenek fikriyle tefsir ediyordu. Münakaşalarında bu haddi geçen şeyler daima şahsi olan taraflardır.”[2]

Kenan Akyüz’ün yaklaşımı ise oldukça çarpıcıdır. O, Naci’nin edebi düşünceleriyle eserlerini birbirinden ayırmak gerektiğine inanır: “Koruduğu edebiyatın artık hayati bir değer taşımayışı ile Nâci’nin değerini birbirinden ayırmak gerekir. Onun yerinde kim olsaydı, aynı sonucu almaya mahkûmdu. Hakikatte yenilen Nâci değil, onun şahsında temsil edilen eski edebiyattır. Nâci’nin şahsi değeri ile müdâfaa ettiği edebiyatın o gün ve daha sonrası için taşıdığı değer ayrı ayrı mutâlaa edilmek lâzım gelir.”[3]

Naci’nin yayımlanan ilk eseri “Terkib-i Bent”tir (1874). İnsanın toplum ve evrendeki yerinin sorgulandığı bu eserde Naci, Ziya Paşa’nın etkisi altında kalmıştır. Onun edebiyattaki çıkışı “Ateş-pare” (1883) ile gerçekleşmiştir. Daha sonra “Şerâre (1884), Fürûzân (1886), Sünbüle (1890)” gelir. Bunların dışında Naci’nin her biri uzun bir manzumeden oluşan dört eseri daha vardır: “Mûsâ bin Ebi’l-Gazân Yahut Hamiyyet, Mir’ât-ı Bedâyi , Gazi Ertuğrul Bey, İrcâ-ı Nazâr”. Naci, bu eserlerinde daha çok tarihi konuları ele almıştır.

Naci, aruzu Türkçeye uygulamadaki ustalığı ve şiirlerinde kullandığı diyalog tekniğiyle kendinden sonra gelen Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı üzerinde etkili olmuş, bir anlamda onların öncüsü olmuştur.

Diğer Tanzimat yazar ve şairleri gibi Muallim Naci de çok yönlüdür ve şiir, anı, eleştiri, tarih, sözlük, edebi bilgi, tiyatro, çeviri gibi birçok türde ve alanda eser vermiştir. Naci (1850-1893) 43 yaşında öldüğünde ardında 51 eser bırakmıştır.

Recaizade Mahmud Ekrem. Muallim Naci ile girdikleri tartışma karşılıklı iki eser doğrudu. Tartışmayı Abdülhamid sona erdirdi.

Şairin dil ve anlatımdaki sadelik ve doğallık bakımından da dikkat çeken “Köylü Kızlarının Şarkısı” şiiri “Fürûzân” adlı eserinde yer almaktadır. Ahmet Hamdi Tanpınar bu şiirin “o senelerde bizde moda olan operetlerden birisi için yazılmış bir şarkı olduğu”[4] kanısındadır.

6 dörtlükten oluşan şiirde şair sesini bir köylü kızına emanet etmiştir. Şiirin ilk iki dörtlüğünde söyleyicinin tepeden inen delikanlı ile ilgili gözlem ve izlenimleri aktarılır:

Tepeden nasıl iniyor bakın
Şu kızın nişanlısı şanlıdır
Yaradan nazardan esirgesin
Koca dağ gibi delikanlıdır

Fese bak fese ne güzel de âl
Ne de hoş belindeki şâl
Demedim ya ben sana bak da kal
O kadar da bakma ziyânlıdır

Şiirin 3. bölümünde söyleyici nişanlı kız ile ilgili gözlemlerini, 4. bölümde ise kendi duygularını ortaya koyar:

Ne kadar da kızardın aman aman
Neden öyle başına çıktı kan
Beri gel, bayılma a kız heman
Yüreğin de pek helecânlıdır

Yakışıklıdır seviyor cihân
Onu ben de pek severim inan
Benim olsa bâri şu kahraman
Olamaz ne çâre nişanlıdır

5 ve 6. bölümlerde ise söyleyicinin “Benim olsa bâri şu kahraman” sözünün nişanlı kız üzerinde yarattığı güceniklik duygusunu gidermeye dönük ifadeler yer almaktadır:

Ne darıldın Ahmed’in oynaşı
Darılır mı adama kardaşı
Sana benziyor şu dağın başı
Ne zaman bakılsa dumanlıdır

Somudup oturma darıl da git
Bizi ihtiyâra şikâyet et
Beni istemekte olan yiğit
Daha şanlıdır daha anlıdır

Tepeden inen delikanlı, şair kız ve delikanlının nişanlısı olmak üzere şiirde üç farklı kişinin ruh hali yansıtılmaktadır. Delikanlı, kızlarca sevildiğini bilmenin gurur içindedir. Şair kız da delikanlıya karşı duygusal bir bağlılık taşımaktadır. Muhtemeldir ki şair kızla delikanlı arasında geride kalmış bir aşkın hisleri hâlâ varlığını sürdürmektedir. Bu durum, delikanlının nişanlısı olan kızın kıskançlık duymasına ve üzülmesine, şair kıza dargınlık göstermesine sebep olmuştur. Yol açtığı bu karmaşık durumu düzeltmek için şair kızın son iki bölümde çabaladığını görüyoruz. Şu ifadeler bu çabanın ürünüdür: Darıldın mı Ahmed’in oynaşı/ Darılır mı adama kardaşı-Beni istemekte olan yiğit/ Daha şanlıdır daha anlıdır.

Şiirin dil ve anlatımı, konu aldığı sosyal kesimin gerçekliğiyle uyumlu olması bakımından oldukça başarılıdır. Sık sık deyimlere başvurulmuş, günlük konuşma dili yapmacıktan uzak bir eda ile kullanılmıştır. Şinasi’nin “Şair Evlenmesi” ile sadeleşme yolunda yaptığı hamle, Naci’nin “Köylü Kızlarının Şarkısı”yla oldukça ileri bir aşamaya taşınmış, günlük konuşma dilinin doğallığına kavuşturulmuştur.

Şarkı uyak düzeninde (abab/cccb/dddb…) ve aruzun pek sık kullanılmayan “mütefâilün mütefâilün” kalıbıyla yazılmış şiirde aruz ile Türkçenin bütünleştirilmesinde gösterilen ustalık gerçekte Naci şiirinin temel vasıflarından biridir.

Basitçe yapılmış çevre ve kişi betimlemelerinin okurun gözünde köy tablosunu olduğu gibi kişilerin fiziksel ve ruhsal hallerini de kolayca canlandırması, şiirin öne çıkan bir başka özelliğidir.

“Naci, ‘Köylü Kızların Şarkısı’ (…) şiiri ile edebiyatımızın ilk ve şaşılacak kadar yeni, ahenkli güzel köy şiirini meydana koymuştur. Köylülerin konuşmaları, yaşayışları, giyim kuşamları, bir genç kızın duyguları, aruz veznine rağmen taze, canlı bir üslûpla bu şiire  yansıtılmıştır.”[5]

 


[1] Mehmet Kaplan, Şiir Tahlilleri-1, Dergâh Yayınları, 4. Baskı, İstanbul,1969, s.79.
[2] Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı tarihi, Çağlayan Kitabevi, 8. Baskı, İstanbul, 1997, s. 597.
[3] Kenan Akyüz, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, 3.baskı, Ankara, 1970, s. 179.
[4] Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı tarihi, Çağlayan Kitabevi, 8. Baskı, İstanbul, 1997, s. 606.
[5] Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı-III, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 12. Baskı, İstanbul, 2004, s. 183.

 

PAYLAŞMAK İÇİN