En Yakınınızdakinden Başlayın

Ahlaksızı kollayarak, yaptıklarını normalleştirerek, başkasının gördüğü zararı umursamayarak, sadece kendi bencil mabatlarını kurtarmış olmanın hafifliği ile dümenin etrafında konuşlanıyorlar ve sayıları her gün artıyor

HİCRAN AYDOĞDU

 

Kaplumbağaya sormuşlar:
-Buradan karşı köye ne kadar zamanda gidersin?
Kaplumbağa cevap vermiş:
-Yağmuru, çamuru, rüzgarı, inişleri çıkışları hesap ettim… Üç günlük yol ama ben altı günde giderim.
Altı gün geçmiş… Ama kaplumbağa karşı köye gelememiş. Aramışlar taramışlar, yolun yarısında bulmuşlar.
-Hayrola?… demişler. Üç günlük yolu altı günde bile gelemedin?
Kaplumbağa cevap vermiş:
-Sormayın arkadaş!… Yağmuru, çamuru, inişi çıkışı hesap ettim de, kötü insanları hesap edemedim.
Ne zaman hızla ilerlemeye başlasam tutup ters çevirdiler.

Bu hikayeye benziyor bu hafta yazmak istediklerim.
İnsan; iyiliğin de kötülüğün de, kahramanlığın da korkaklığın da mimarı.
Bilmeden istemeden birini kırmak, birini üzmek her insanın başına gelecek bir şey. Mesela biri sana çok aşık olur, senin yüreğin bir başkası için atıyordur. O kişi üzülür, kahrolur belki o karşılıksız aşk, onu bambaşka bir yola sürükler. Senin elinden üzülmekten başka bir şey gelmez.
Kalbin kimi seveceğini seçemezsin. Ama bile isteye birini üzmek, bencilce hislerle, çıkarların için birinin hayatını olumsuz olarak değiştirmek, işte asıl sorun bu.
İnsan bebekken güvenmeyi, çocukken sevmeyi öğreniyor. Minicik bir şekerle mutlu olup, “hadi gel” dediğinde elini uzatan sevimli çocuk ne zaman kimseye güvenemeyen, kırgın birine ya da kimsenin güvenmediği bir dolandırıcıya dönüşüyor? Ne görüyor en yakınında, neler yaşıyor da insan cerahat  haline geliyor?
İnsanların sevincini yasa, inancını güvensizliğe çeviren ilk yalanı kim söylemişti? 
Boksör elini indirdiğinde, gardını almayı bıraktığında alır yumruğu, denizci kendini en çok güvende hissettiği sularda yer vurgunu, iyi kaptan rüzgarsız havada batırır gemiyi .
Uzaktan biri en fazla dalımızı kırar, biz tekrar yeşilleniriz. Niye yalan söyleyeyim, çok da ciddiye almayız aslında. En yakınlarımızdan yediğimiz darbe öyle mi? İşte o köklerimizden sallar bizi.
İhtiyacı olana borç vermemeyi, kapımıza geleni kapıdan çevirmeyi, yolda kalanı arabaya almamayı öğreten bu insanlar kim? Yine en yakınlarımızdan, yani evimize aldığımız, sıkıştığında borç verdiğimiz, yolda kaldığında arabamıza aldığımız, evsiz kaldığında evimizi açtığımız insanlardan yediğimiz dost kazıkları değil mi bize bu dersi veren! İyilik yaptığımız hatta çok güvendiğimiz insanların, insanlara güvenme duygusunu içimizde yaralayıp bırakmaları garip  tezat değil mi? Kapıdan geçen her hangi biri bize yapabilir mi bunu?
Seversin, aşık olursun hayatını değiştirirsin. Hiç bitmeyecek dediğin aşk biter, ayrılık olur çok olağan. Üzülürsün ağlarsın, ama bir süre sonra yeni birini sevecek gücün olur, devam edersin hayatına. Ama ya sevdiğin kişi tarafından binbir yalanla kandırılıp aldatılırsan? İşte o zaman uzunca bir süre sevemezsin kimseyi, emin olamazsın. Ya, canım aynı şekilde yanarsa! diye korkarsın. Karşına çıkan dünyanın en iyisi olsa bile, bir anda geçmiş can yanmaların belirir içinde, melek gibi bir seçeneği geçmişinle aynı kefeye koyar, aynı kilo ile tartarsın.
Ya da biri borç istese aklına hemen en zor anında borç verdiğin ama işi bitince bırak geri ödemeyi telefonunu bile açmaz olanlar geliverir gözünün önüne. Giden sadece paran değildir, çünkü dostluğun ve o insanlara harcadığın zaman da gitmiştir. “Borç vermeseydim ne param gidecekti ne dostluğum” diye düşünmez misin?
Bir hayalin vardır, bir arkadaşınla iş kurarsın, cep azıcık para görünce ya da işin önü açılınca ilk kimin gözü açılırsa diğer ortağın gözünü çıkarması da bundan farklı değildir zaten.
Ya da bir müzik grubu kurarsın, ilk albümde, ilk röportajda öne çıkar bencilliğin kokusu, sonra ego savaşları arasında dağılıverir grup. Müziğin tınısı gider kaybolur, aynı ses çıkmaz bir daha hiç birinden…
Sorsan herkesin hayatında böyle bir kırılma kandırılma hikayesi var.
Herkes kendince akıllanmış. Kazık atılan taraftan, kazık atan tarafa ustalıkla yağ gibi geçenlere zaten söyleyecek sözüm yok.
Sözüm dostlarına kazık atan insanlara, aldatan insanlara, yürüdükleri yolda bir sürü insanı kırmış dökmüş insancıklara da değil, onların ne olduğu belli zaten. Benim sözüm, bu insancıklara hiçbir şey yapmamışlar gibi sarılan, yaptıklarını yüzüne vurmayan “sen ne yaptın arkadaş, bu yaptığın yanlış” demeyen, hatta neredeyse alkış tutup zarar görenin değil, dolandırıcının, hırsızın, ahlaksızın yanında olanlara… Belki de bilmeden insanlara, insanlığa en büyük zararı onlar veriyor çünkü. Ahlaksızı kollayarak, yaptıklarını normalleştirerek, başkasının gördüğü zararı umursamayarak, sadece kendi bencil mabatlarını kurtarmış olmanın hafifliği ile dümenin etrafında konuşlanıyorlar ve sayıları her gün artıyor.
Rüzgar döndüğünde, bindikleri geminin dümenini mabatlarında hissettiklerinde, anlayacaklar neler olduğunu.
Haklının değil, kandırarak kazananın yanında olanlar ”aman bize ne?”, ”bana yapılmadı ki” deyip kötülüğe yol açıyorlar .
Adam göğsünü gere gere karısını dövüyor, bir başkası yere çöp atıyor, başka biri işçisinin parasını vermiyor, biri iş yerini dolandırıyor, biri elemanını biri ortağını, biri seni, biri beni, biri ülkeyi, biri devleti… Adlar değişiyor, ahlaksızlık değişmiyor.  Çukur büyüyor içten içe, büyüyor yalnızlığımız. Ahlaksızlığın dolandırıcılığın kötülüğün sayısı her geçen gün artıyor.
En yakınımızdan başlıyor çamur. Çamurdan başını çıkarıp “her yer çamur” diyenin başına gelmeyen kalmıyor zaten. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovuyorlar ama dokuz köyü dolandıran baş tacı.
Ülkedeki dolandırıcılardan, kötü insanlardan şikayet etmeyin en yakınınızdakinden başlayın, çünkü birleri çıkıp en yakınındakine “kral çıplak” demedikçe en tepedekilerin yaptığı hırsızlıklara da kimsenin gücü yetmeyecek.
İlk yalanı kim söyledi bana,
İlk kim bozdu oyunu
İlk kim yattı arkadaşının aşkıyla mesela,
İlk kim ödemedi birine olan borcunu
İlk kim tutmadı sözünü
İlk kazığı kim attı
Adem ile Havva’nın
Habil ile Kabil’in üzerine atmayın
Aynaya bakın
İlk ne zaman kirlendiniz, kirlettiniz birini
onu söyleyin
İlk ne zaman kirlettiniz aynadaki yüzümü
İlk ne zaman saldınız içime bu tohumu ,
Bakın bakalım hanginizin harcı var
aramıza ördüğüm duvarda,
İyi insanlarda vardı oysa ki bu dünyada
Borç verilecek, kefil olunacak, aşık olunacak
Dostluğunda sual sorulmayacak
Sözünü tutacak, önünde saygıyla eğilecek insanlar vardı.
Rahat rahat elini tutacağınız insanlar vardı.
Saygısı, sevgisi eksik olmayan insanlar da vardı.
Aşk vardı mesela Mecnun’u çölde gezdiren
Ferhat’a dağları deldiren
Sizin kötülükleriniz kopardı belki de o insanları benden
Hepinizi aynı kefeye koyduğumdan beri
O insanlar görünmüyor gözüme..
Fotoğraf açıklaması yok.
PAYLAŞMAK İÇİN