En Güzel Fikir!

Hikâye aynı. Masaya gelen rakı, tavuk kanatları,    mezeler, pet şişelerdeki sular, mideye yolculukta. O yolculuk o kadar müthiş ki her konuya radikal de yaklaşabilirsin. Biri kentten tüymekten bahseder, hepsi birden katılır

 

ALİ HAN EREÖRNEK

Beyaz yakalıyız ya kesin zamanında varmalıyız.
İstanbul’un trafiğine dalmışız ve işe gitmek için çaba gösteriyoruz. Bir yeraltı treni geliyor binemiyoruz, diğeri geliyor oturduğumuza değil içine sığabildiğimize şükrediyoruz. Ekranlarda onlarca reklam bize saman uzatmış gibi bakıyor. Durağımız gelmiş, biri dürtse ya, şükür inebiliyoruz.
Merdivenlerle yerüstüne çıkmak öyle bir zaman alıyor ki! Neyse ki, yürüyen merdiven var. Yeraltında harcanan zamana şükür, ya yer üstünde olsaydık? Caddeye çıktığımızda bir araba ve insan seli karşılıyor bizi. Yuvalarına girmeye çalışan karıncalar misali işyerine koşturmak ve patrona emeğimizi taşımak durumundayız. Selin içinden bir sağa bir sola slalom yapan adımlarla gideceğimiz son menzile varıyoruz.
Mesai başlıyor.
Arkadaşlarla laf dolaştırırken biri kanola yağının doğaya verdiği zarardan bahsediyor, bol sütlü kahvesini yudumlarken! Diğeri pil atıklarından sözü açıyor, önündeki son model dizüstü bilgisayar olduğu halde. Biri sabah sokakta kedi ve köpeklere mama ve su koyduğundan mesaiye 10 dakika geç kalmış, ama öğlen yemeğinde çıkan tavuğu hızlıca kemiriyor. Biri sadece cam şişede su tükettiği için övünüyor, ama evdeki saksılarına bakınca hepsi plastik. Mesai bitmesine yakın çöp kutuları alabildiğine dolu, ama olsun yarın boşalacak! Tüm gün işyerinde stresle çalışılmış. Bu böylece, bir ayın tüm işgünlerinde sürüyor hatta bazen fazlası da oluyor. Ay sonu bankaya bir dijital rakam yatıyor. Kartı bankamatiğe sokunca ya da internetten hesaba bakınca gördüğümüz rakamla ütopya bizi yeni bir aya çağrıyor. Akşam iş çıkışı aynı kalabalık stresini yaşayıp ilk yeraltı trenine binecek miyiz? Yemeğe gideceğiz arkadaşlarla, geç kalmayı hiç sevmem. Metrodan inip merdivenleri koşar adım çıkarken yeraltı treninin holünde bir grup müzik icra ediyor. “Ne kadar güzel” diyoruz, kulağa hoş geliyor, ama acelemiz var, arkadaşlar bekler. Bakıyoruz göz ucuyla, çok az kişi önlerinde müzik keyfini çıkarıyor.

Akşam yemeği keyifli başlıyor. Laf lafı açıyor, herkes başlıyor anlatmaya. Tarımsal ürünler pahalı ve giderek sağlıksız hale geliyor. Ormanlarımıza, tarlalarımıza, denizlerimize, sularımıza, havamıza ve hatta bize tecavüz ediyorlar. Hayvanlar ölüyor, türler yok oluyor. Küresel ısınma artıyor. Getirmişler bizim memlekete asbestli gemileri söküyorlar, kanser vakaları çoğalıyor. Avrupa’nın çöpleri ülkemin atölyesi olmuş, işe yaramayan önemli bir kısmı ormanlara atılıyor şirketlerce. Su kaynaklarımız gasp edilmiş…

Hikâye aynı. Masaya gelen rakı, tavuk kanatları, mezeler, pet şişelerdeki sular, mideye yolculukta. O yolculuk o kadar müthiş ki her konuya radikal de yaklaşabilirsin. Biri kentten tüymekten bahseder, hepsi birden katılır. En güzel fikir budur. Arama motorunda fiyat araştırmaları yaparlar, genelde fiyatları yukarı yönde hareket ettirdiğinin farkında olmayarak. Yemek çıkışı herkes birbirine sarılır kucaklaşır ve en kısa zamanda birlikte olma sözü verdikten sonra da yeraltı trenleri veya arabalarına dağılır. Eve giderken öyle bir çile vardır ki; “Ulen bir süre böyle bir organizasyona katılamayacağım” diye kendi kendine yemin bile edilir. Yattığının ertesi gün hayat yine aynıdır aslında, yıllardır da aynı. Sadece yaşanan bugünü rakı mı unutturur?

Sözüm meclisten dışarı, bazı kendini çevreci olarak tanımlayan arkadaşlar var. Bir yandan güzel şeyler yapmaya çalışıyorlar, haklarını teslim etmek istiyorum, ama bir yandan da kafalarında oturtamadıkları etik düşünceleri var. Yani mesele; çevreyi öldüren iyi kapitalistlerle, yeşil kapitalistleri mukayese etmek değil. Ancak sorunun asıl temel kaynağını kaçıran “Yeşil” kesimin hatasını onlara hatırlatmak. Tekrar söylüyorum; bu gönüllükleri ve bazılarının mücadeleleri çok önemli, ama sadece zaman kazandırmaya yarıyor o kadar. Sorunun temel kaynağı sınır tanımaz büyüme potansiyelli kapitalizmdir. Kapitalizm krizi de sever. Öyle ki; siz evinizdeki pilleri toplar geri dönüşüme atmak istersiniz, bu çok büyük erdemdir. Ancak bu atık toplama işine eleman harcamadan giren bir dönüşüm firmasının iştahını kabartır. Çoğu yerde belediyeler eliyle yaparlar bu işi. Tabii ki yanlış değil, ancak o pil yine üretilecek ve siz yine o atık pil istasyonuna bedava ve gönüllü olarak gideceksiniz! Ne oldu çevreyi kurtardık mı?

Kapitalizm ve emperyalizmi yıkmak talebinde bulunmayan Yeşil hareket, yeşile gölge düşürür. Bu toplumu düze çıkarmanın yolu yeşil ve Kızıl’ın bileşiminden geçer. Bir devrim yaratmayacaksanız, birçoğunun anlamadığı gibi, bir hükümeti sandıkta devirip aynı düşüncede bir partinin iktidarından medet ummak nasıl bir tutum siz hayal edin? Bize radikal bir dönüş lazım. Evet bize ara yollara sapmadan, dosdoğru bir etik ve bir devrim lazım!

PAYLAŞMANIZ İÇİN