Duyarlığın Mola Vermeyen Kalemi: Mustafa Köz

“Yaralı Boşluk”ta Köz, hayatın en gündelik taraflarına olduğu gibi en sıcak, en sızılı taraflarına da şiir dilinin etkin gücüyle; sergileyen, çözümleyen, uyaran, duygulandıran, duyarlı kılan gücüyle dokunuyor.

CAFER YILDIRIM

Bahanesiz, gerekçesiz ve sürekli sadakat isteyen bir sanattır şiir.

Kendisiyle yeterince ya da onu doyuracak ölçüde ilgilenilmediğini hissettiğinde, şairiyle bütün bağlarını keser. Onu kendi sınırlarının dışına atar.

Buradan Şair Mustafa Köz’e gelmek istiyorum.

Mustafa Köz’ün ilk kitabı “Ay Düşü” 1990 yılında yayımlandı. İlk kitabının yayımlandığı tarihten itibaren izlediğim bir şairdir Köz. İlk tanışmamız da “Ay Düşü” vesilesiyledir.

Mustafa Köz’ün en başta anmam gereken ve her şair için geçerli olan özelliği ise “süreklilik”tir.

Köz’ün kurduğu şiirsel yapı içinde bir işlev yüklenmiş olan her kitabı bu yapıya başka bir mevsimin görüntüsünü katıyor, başka bir ruhun dünyasını sunuyor, başka bir dünyanın manzarasını ekliyor.

Mustafa’yla tanışmamızın 1990’da çıkardığı “Ay Düşü” kitabı nedeniyle olduğunu söylemiştim.

2019’un Kasım’ında çevresel bir etkinlikte onu Kazdağları’ndaki nöbet çadırları önünde bulmam benim için hiç şaşırtıcı olmadı.

Kastettiğim süreklilik budur. Şiirsel çabayla olduğu kadar hayat içindeki şairce duruşla da ilgilidir.

Kırk odalı bir saray

Köz’ün ilk kitabı “Ay Düşü”  bir ilk eserdir, bir ilk heyecandır, sonuçta her haliyle bir eskizdir. Orada daha sonraki Köz şiirinin ancak hareket haline bile geçmemiş embriyolarını bulabiliriz. Bu kitapta söz konusu olan devrimci romantizmin şairanelikle harmanlanarak dönemsel bir üslupla ve bu üslubun kalıpları içinde yansıtılmasıdır. “Nasıl söylerim”den ziyade “ne söyledim”in öne çıkartıldığı bir kitaptır “Ay Düşü”: 

“gece eygahtır gizine
hayınlığın
bir buğday içidir ay
karanlık
aylasında kirli sarı kuşlar ormanı
hüve-l bâkilerle kıtlık
fatihalarla şivandır” (Ay Düşü şiirinden)

Bir başka örnek :

“yarpuzsuboyları
uğru çiğdem gölgesiz
göçebe
kıl heybe
çökelek ve cicim
uğru buhurumeryem çiçekleri”

Üstelik şiirin adı da “Alesta”dır.

Köz’ün ikinci kitabı “Su Resimleri” ise daha sonra kurduğu şiirin hücreleriyle örgülenmiş, şiirsel yapısının bütün ipuçlarını taşıyan bir kitaptır ki bir köprü vasfına sahiptir.

Mustafa Köz, 1990’daki ilk kitabının yayımlanmasından sonra bugün itibarıyla 20 kitaba imza atmış bir şairdir.

Köz’ün kurduğu şiirsel yapı içinde bir işlev yüklenmiş olan her kitabı bu yapıya başka bir mevsimin görüntüsünü katıyor, başka bir ruhun dünyasını sunuyor, başka bir dünyanın manzarasını ekliyor.

Bu anlamda onun şiiri kırk odalı bir sarayı andırmaktadır.

“Ay Düşü, Su Resimleri”: Askerî yönetim tarafından ablukaya alınmış halkın devrimci duyarlıklarının öne çıktığı; bu bakımdan baskı, işkence, umut, hasret gibi temaları, şairin iç içe geçmiş duygular sarmalı halinde işlediği kitaplarıdır ki bu iki kitap Köz şiirinin eşikten içeriye uzanan özelliklerini barındıran ilklerdir.

Mustafa Köz’e özgü bir şiir kişisi: Doğa

“Sonsuzluk Taşta”: Bir adanın günlük yaşantısının varoluşla ilişkilendirilerek yansıtıldığı şiirlerde aynı zamanda ada yaşantısının ayrıntıları da bütünlüklü bir tablo halinde ortaya konmaktadır.

“Yengeç Sepeti” (1992): Doğal ve toplumsal yaşama ilişkin durumların belirlendiği, kavramların tanımlandığı şiirlerin ağırlık taşıdığı bu kitapta şairin deneysel şiirlerine her kitabında olduğu gibi yine yer verdiğini görürüz.

“Salıdan Önceki Pazartesi” (1995): Aşkın inceliklerle olduğu kadar kederle örgülenen dünyasını yansıtan şiirlerin yanında aforizma üslubuyla kaleme alınmış düşünsel çeşitlemeleri de içeren bu kitabı oluşturan şiirler lirik bir söylem temelinde bütünleştirilmiştir.

Şairin beş kitabı üzerinden yaptığım özetlemeler,  “kırk odalı bir saray” istiareme inandırıcılık kazandıracak bir ölçüye sanırım ulaşmıştır. Dilerim.

Köz’ün şiiri; barış arzusu, parçası olduğumuz doğaya duyarlık, antimilitarizm, antifaşizm, savaş karşıtlığı, eşitlik, kardeşçe yaşanan bir dünya düşü gibi sol kültürün temel kavramlarıyla çerçevelenmiş bir şiirdir.

Mustafa Köz’ün şiirinde doğa, üzerinde düşünülmesi gereken en temel kavramlardan biridir.

Onun özgünlüğü bu çerçevenin içini dolduran ayrıntılarda ve bu ayrıntıları yansıtırken kurduğu anlatımındadır.

Köz şiirinin geneli için yaptığım “kırk odalı saray”  benzetmesi kurduğu şiir dili için de geçerlidir. Onun şiirinde lirik anlatımdan didaktike, epikten dramatike, her çeşit anlatıma rastlamak mümkündür. Bu durumun bir nedeni onun deneysel çalışmalara sıkça başvuran bir şair olmasıysa daha temeldeki neden işlediği konunun atmosferine uygun bir anlatım kurma çabası ve de bu çabayı sonuca ulaştırma iradesidir.

Köz’ün şiirinde doğa, üzerinde düşünülmesi gereken en temel kavramlardan biridir. Çünkü onun şiirinde bin bir parçadan oluşan bu büyük organizmanın her uzvunun, her hücresinin o kadar çok adı geçiyor ki bütün bu anışlar alışageldiğimiz gibi şiire natürel bir görüntü katmanın ötesinde ayrı bir anlam kazandırıyor. Köz şiirinde doğa âdeta bir şiir kişisi olarak yer alıyor.

Üzüntüsüz Bir Gün

Bekliyor olacak döndüğümde
çiyle beyazlamış küçük uçurum,
ikindi rüzgârı sarsıyor onu da
kuşların yuvalandığı çamlık gibi,
kulak kabartıyor arıkuşları
yeni çıtırtılara, kuzeyden
güneyden gelen, doğudan ya da batıdan
her esinti, ayrı bir acıdır
her tüy için,
dağıtır renkli ölümleri
rengârenk tüylere. (Sonsuzluk Taşta)

Kanat Alıştırması

Bu gök de vardı önce
bu toprak bu gaga, bu kanat alıştırması
bu dil, önceki dilimiz
damarlı sözcükler buluruz onda,
bu sabah serinliği, içimizden dışımıza
elmanın bölünmesini anladık, ikiye üçe
narın çatlamasını, suyun donmasını
kurt yemişten önceydi, yemiş ağaçtan
boğumsuz bir solucan, eski yaprakta
yürür bilgeliğin çan kulesine
bir akrep sokar derin gölgeyi
bu baş dönmesi, bu bulutsu öfke
geçici, yayvan, budanmış
ekinsiz sözcüklere döneriz ölünce. (Sonsuzluk Taşta)

Varoluş düşüncesinin sürekli sorgulandığı zengin konu çeşitliliği

Aktardığım örnekler üzerinden şu özelliğini de belirtmeden geçmek istemem Köz’ün şiirinin: Gürül gürül akan bir şiir değildir onun şiiri, satır satır okunup idrak edilecek bir şiirdir. Yerel dilde yaşayan kelimelerin yazı diline taşınması ve aynı zamanda yazı dilinde güçlükle nefes alan sözcüklere şiir yoluyla can suyu taşınması şairin üslubu bakımından dikkat çekici bir özelliğe sahiptir.

Varoluş düşüncesinin insan, doğa ve her ikisinin ilişkisi üzerinden sürekli sorgulandığı Köz şiirinin izlek alanı oldukça zengin bir konu çeşitliliği içermektedir.

Bu anlamda onun şiirinde şehir hayatının ayrıntılarıyla karşılaştığımız kadar kırsalın, köyün, tarım üretimin gündelik yaşantısını yansıtan anlatımlarla da karşılaşırız. İşte bir örnek:

Alışkanlık

bir tarım planörü dolaşıyor yukarda,
tınazlı tarla kargalarla örtülmüş, yağmur
öncesi gökyüzünü koklayan bir köpek gibi
hayat, ovada yapayalnız bir ahlat ağacının
çevresinde dönen başsız bir atın isteği
ve umarsızlığıyla bekliyor sahibinin gelip
yalağa su koymasını ya da doldurmasını
küspe teknesini taze küspeyle. (Ateş Bağı)

Olanları gören “yaralı boşluk”

Yayımlanan son kitabı “Yaralı Boşluk”un (2021) nehir şiir denebilecek ilk şiirinde Köz, “olanları gördüm” diye seslenir. Bu uzun şiir,  şimdiden tarihsel bir kimlik kazanmış fakat acısı, dehşeti, kuşku ve sorularıyla toplumsal vicdanda tazeliğini koruyan Gar Katliamı’yla ilgilidir.

“olanları gördüm,
gördüm kanlarınızda gezinen yaban geyiklerini
yaralı bir çakal gibi uluduğunu zamanın
göğün derisini kemirirken barut ve barbarlık
toza belenirken kan, taze toprağa
hazırdı ağızlar söylemek için şarkısını yine de
elemle çürüyen gürlüğün
diriltmek için cevherlerin ateşini yeniden
kuruyana kadar çığlıklarınız,
çekilene kadar damarlarınızdan o sessiz ırmak,
gördüm haykırışlarınızdan yontulan direnci” (Orada, O Yanız Sabahta şiirinden)

Şairin gördükleri dün kadar yakın bir zamana aittir fakat zamanın taşıdığı ağırlık ve içerdiği yoğunluk anlatılanlara uzak bir tarihin havasını vermiştir. Gezi, Gar Katliamı, Roboski, Soma, salgın, Suriye iç savaşı “Yaralı Boşluk”a kaynak olan konulardan bazılarıdır. Günlük hayatın -duygu düzleminde olsun, eşyalar ve nesneler düzleminde olsun- ayrıntılarıyla harmanlanarak titizlikle işlenmiş bu konulardan; barış, özgürlük, emek, umut gibi insanlığın kadim temalarının arınmış suretleri hiç farkında olmadan okurun iç dünyasında, maneviyat aynasında kendini gösteriyor.

“Yaralı Boşluk”ta Köz, hayatın en gündelik taraflarına olduğu gibi en sıcak, en sızılı taraflarına da şiir dilinin etkin gücüyle; sergileyen, çözümleyen, uyaran, duygulandıran, duyarlı kılan gücüyle dokunuyor.

Ele aldığı konuyu sergiler, temanın etrafında örgülerken büyülü, şiirsel bir atmosfer oluşturuyor Köz. Sanki uzak bir zamandan, bilgi ve duygu edinme arzusu uyandıran bu atmosferin sırrı tabii ki özenle seçilen kelimelerdir. Şairin kelime avcılığını bu eserinde de sürdüğünü ve ustalıkla armağanlandığını belirtmek isterim.

Sözünü ettiğim buğulu ortamda merakla ve keyifle ilerlerken okur, sayfalar çevrildikçe aslında anlatılanların düne ve bize ait olduğunun farkına varıyor. “Yaralı Boşluk”un altını kalın bir çizgiyle çizmek istediğim en çarpıcı tarafı budur.

“Yaralı Boşluk”ta Köz, hayatın en gündelik taraflarına olduğu gibi en sıcak, en sızılı taraflarına da şiir dilinin etkin gücüyle; sergileyen, çözümleyen, uyaran, duygulandıran, duyarlı kılan gücüyle dokunuyor.

Bütün kapıları dünyaya açık bir konak

Bütün yazdıklarımdan ve Köz’ün şiirinden verdiğim örneklerden sonra Köz şiirinin toplumcu gerçekçi şiirle İkinci Yeni şiirinin kesiştiği bir alanda var olduğu kanaatinde olduğumu söylemeliyim. Toplumcu gerçekçi şiir ile İkinci Yeni’nin kesişme alanının sınırlarını bütünüyle belirlemek kuşkusuz mümkün değildir. Fakat toplumcu gerçekçiliğin anlamı öne çıkaran anlayışı ile İkinci Yeni’nin söyleyiş tarzının Köz’ün şiirinde bir bileşime ulaştığı ya da bir bileşimin oluşmasında işlevsel birer unsur olarak öne çıktıkları açıktır. Demem o ki Mustafa Köz’ün şiiri sabırlı bir yolcuğun ürünüdür. Özümsenmiş bir birikimin mahsulüdür. Türk şiirinin içinden bir nefestir ve aynı zamanda bütün kapıları dünyaya açık bir konaktır.

Mustafa Köz 1959, Niğde doğumludur. Atatürk Üniversitesi Türkçe bölümü mezunu olmakla birlikte; gazetecilik, işletme ve hukuk öğrenimi de görmüştür. Fakat geçimini Türkçe öğretmenliğiyle sağlamıştır. Bu demektir ki şairimiz işletme, gazetecilik ve hukuk alanındaki öğretimini de şiire tahvil etmiştir.

Mustafa’nın şiiri; adımları bu sanata doğru yönelmiş, kalbi bu sanata meyletmiş ya da kalemi bu sanatın sınırları içinde devinen herkes için uğrayacağı ilk adreslerden biri olmalıdır.

 

PAYLAŞMAK İÇİN