Düşünmeme Konforu

Tam bağımsız ülke olabilme hayali, tam bağımsız düşünebilen insanların çoğunluğu ile doğru orantılıdır. Düşünmeye ayak direyen insanların çokluğu, kölelik sisteminin inşa alanıdır

 

EMİNE SUPÇİN

Cehalet mutluluktur!

“Cehalet mutluluktur,” çoook eski bir söylem. Ve geçerliliği de bir o kadar evrensel. Ne ka’ az bilgi, o ka’  çok mutluluk. Başımıza gelen her belanın sebebi olsa da rahatımızı bozasımız yok; cehalete devam. Çünkü odaklandığımız nokta mutluluk. Bir parça, cimicik mutluluk. 🙂 (Hayat dediğimiz yüzde 85’ini diğer insanların oluşturduğu kavram pek bir acımasız. Dolayısıyla haksız da sayılmayız hani.)

Mutluluk efsanesinin içini rahatlık ve iyi olma hali ile doldurmuşuz. Karnın tok, sırtın pekse mutluluğun ilk basamağı gerçekleştirilmiş oluyor. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi mübarek. Yani tüm yaşamı konforlu hale getirmek için çalışıp didiniyoruz. Öyle ki akşamdaaaaan akşama bi’ gıdım rahat edebileceğimiz evlerimizi ve içini, konforlu ortamlar yapmak için servetler döküyor; o servetleri kazanabilmek içinse bir ömür rahatımızdan vazgeçiyoruz. Ne yaman çelişki ama! Yerlere yatarak gülsem mi, yüzümü avuçlayıp ağlasam mı bilemedim.

Tam bu noktada günümüz modern köleliği ile geçmiş zamanın tam manasıyla köleliğini karşılaştırmadan edemiyorum. Karşılaştırma sonucunda eski zaman köleliği daha rahat ve konforlu çıkıyor.  Çünkü barınma, yeme, içme tamamen sahibine ait. Ne ev geçimi derdi, ne elektrik faturası. 🙂 Bir sahip bulmak lazım 🙂 (Konumuzla hiç alakası yok ama “ev hanımlığı” statüsü pek bi’ cazip kölelik biçimi olabilir mi?)

Düşünme engeli

Neyse… Ömrümüz “hayatı kolaylaştırmak” çabasıyla geçiyor. Belki de sırf hayatı kolaylaştırmak uğruna düşünme sistemlerimizi kapatıyoruzdur. Çünküüü düşünmek de konfor alanını terk etmek anlamına geliyor. Açalım biraz.

Her yeni bilgi, öğrendiğimiz her yeni gerçeklik bir önceki duygu, duruş ve davranışımızı değiştiriyor. Sıradan bilgileri öğrenmek de öyle, düşünsel boyutta ilerlemek de. Özellikle köklü ve kalıplaşmış, inanç ya da “inanç olmuş” bilgilere tam zıddı yönde yeni bir soru ya da bilgi kırıntısı girdiğinde içeride depremler yaşanıyor. O güne değin oluşan bilgilerin temelinde Japon raylı sistemi de olmayınca korkunç yıkımlar meydana geliyor. Bu ne demek? Bilimsel öğrenme ve düşünme tekniği; şüphe. Şüphe düşünme biçimlerindeki raylı sistem gibidir. Depreme karşı korur. Çok erken yaşlardan itibaren, her bilginin değişebileceği insana öğretilmeli. Aksi takdirde inanç haline gelmiş bilgileri terk etmek istemiyor insancıklar.

Kim bu insancıklar?

Hani kazara profesör unvanı almış biri çıkıp televizyona, eğitimsiz insanı dolayısıyla cehaleti övmüştü ya, işte onun kastettiği güruh. Takım tutar gibi siyasi parti tutan insancıklar. Demokrasinin ne etine ne de beynine sirayet etmiş olduğu insancıklar. Yukarıdaki gibi bir sahibe ihtiyaç duyan insancıklar. Sahibi kendisine olmadık işkenceler etse, elinden ekmeğini suyunu da alsa ona bağlılıktan asla vazgeçmeyen insancıklar. Sahibini terk ederse konfor alanını kaybedeceğine inanmış insancıklar.

Komünizmin korkunç olduğuna inanmış ama ne olduğunu asla sorgulamamış insancıklar senelerce komünizm korkusuyla bastırıldılar. Sözcüğü kullanmak bile sorgu sebebiydi. Bilmediğinden korkutuldu insanlar. Bilmek de istemediler. Çünkü bilirlerse konfor alanları bozulacaktı.

Bilmemek ve düşünememek sıradan insanın konfor alanı. Elleşmeyin. Rahatları bozulmasın. Zaten anlatmaya çalışsan da anlamak ve öğrenmek istemezler ve hatta bunun için savaşırlar. Paralı trol ordularının dışında trollük yapan ve sen ne dersen de hep aksini iddia edenler de işte o düşünmeme konforunda yaşayan zavallılar.

Yapılacak tek bir şey var: Gelecek nesilleri bilimsel düşünme biçimiyle eğitmek. İşte bunun için savaşmaya değer…

PAYLAŞMANIZ İÇİN