Düşünmek ve pek ileri demokrasimiz

Günümüz siyasal gücü de “özgürlük, demokrasi, ileri demokrasi gelecek” masalları ile başlamış; sonra tedbirler, sonra sıkı tedbirler, ardından sert tedbirler, şimdilerde de çok sert tedbirlerle gene aynı noktaya gelmiş ve Türk halkı “ileri demokrasi”sine kavuşmuştur

 

 

AV. CEM BAYINDIR

Konuşan Türkiye

Düşünce Özgürlüğü konusunda rahmetli Demirel (1) bir ara “Konuşan Türkiye” diye sloganlaşmış bir söz sarf etmişti.

Siyasal gücün de anayasa değişikliği halkoylamasında “düşünce özgürlüğü gelecek” afişlerini herhalde anımsarsınız.

II. Abdülhamid döneminde de dedelerimiz “Hürriyet, adalet, müsavat!” diye bağırmışlar, sonra 1908’de İkinci Meşrutiyet ilan edilmiş, “İttihad ve Terakki Fırkası” iktidara gelmiş birkaç ay sonra İttihad ve Terakkiciler bakmışlar ki, insanlar yazıp, çizip konuşunca kendi iktidarları sürmeyecek, “efendim siz de hürriyetinizi çok suistimal ediyorsunuz!” diye yakınmaya başlamışlar.

Eğer bu hürriyet havası sürüp giderse iktidarımız yıkılabilir onun için tedbir alalım demişler, olmamış, sonra sıkı tedbirler alalım demişler yine memnun olmamışlar, sonra daha sert tedbirler ve birkaç yıl da çok sert tedbirler almışlar, ama ne olmuş, yıkılıp gitmişler… (2)

Hep Aynı Döngü

Cumhuriyetle birlikte, Cumhuriyet Halk Fırkası iktidara gelmiş. 1938 sonrası yine başlamış aynı terane, “hürriyet suiistimal ediliyor, tedbir alalım!” demişler.

Ne kadar yazar, çizer, konuşan, düşünen varsa hapislere yollanmış. Onlar da zamanla sıkı tedbirlere geçmiş gene olmamış, ardından “sert tedbirler”e geçmişler, o da yetmeyince, 1946-50’de çok sert tedbirler almışlar ama sonra bildiğimiz gibi yıkılmışlar…

Sonra Demokrat Parti iktidarı almış, Aziz Nesin’in dediği gibi “Bir hürriyet, bir hürriyet…” (3)

Bu hürriyet havası da ancak iki üç yıl sürmüş, “Efendim hürriyeti kötüye kullanıyorsunuz!” diye başlamışlar onlar da tedbir, sıkı tedbirler, sert tedbirler, çok sert tedbirlere; sonra ANAP, sonra ötekiler hep aynı yollardan geçilmiş onlar da tüm iktidarlar gibi bir gün yolun sonuna gelmiş, geçmiş gitmişler.

Günümüz siyasal gücü de ilk yıllarda liberali, solcusu, orta yolcusunun, “savulun demokrasi geliyor”, “yetmez ama evet” naraları arasında “özgürlük, demokrasi, ileri demokrasi gelecek” masalları ile başlamış; sonra tedbirler, sonra sıkı tedbirler, ardından sert tedbirler, şimdilerde de çok sert tedbirlerle gene aynı noktaya gelmiş ve Türk halkı “ileri demokrasi”sine kavuşmuştur.

Bugün her ağzını açanın, hain, dinsiz, terörist, darbeci, dış güçlerin maşası ilan edildiği; gazetelerde, televizyonlarda, sosyal medyada yazdıkları (yorumlar, yazılar, paylaşımlar hatta beğeniler) yüzünden yargılananları, ceza alanları, hapis damlarına düşenleri çok sık görür olduk.

Sert Tedbirler Aşaması

Son aylarda da “insan hakları eylem planı”, “güven veren ve erişilebilir bir adalet sistemi inşa etme planı”, “hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi”, “ifade özgürlüğü planı” gibi yeni müjdeler üst üste geliyor.

Bundan anladığım bu ittifakın da eskileri gibi çok daha sert tedbirler aşamasına geçtiği…

Basından aldığım rakamlara göre, son 5-6 yılda 60’ın üzerinde gazeteci hapis, ertelemeli hapis ve para cezasına mahkum edilmiş.

RTÜK’ün muhalif kanallar konuştukça, sayısız para cezası kestiğini, birçok kez program durdurma verdiğini, Basın İlan Kurumu’nun muhalif gazetelere kestiği cezaları, muhalif kanal sunucularının adliyeden evlerine gidemediklerini hep okuyor ve duyuyoruz.

Geçen yıl yasalaşan sosyal medyaya sansür ile de bir de baktık ki, burası da; bir düğmeyle erişimleri engellenebilen, içerikleri silinebilen ve büyük para cezaları verilen nur topu gibi bir alan olmuş çıkmış. Yani sosyal medyanın tümüyle iktidar denetimine sokulması da fırından yeni çıkmış tazelikte…

Düşünce” dolayısıyla “yazı” özgürlük ve demokrasiye doğrudan bağlantılıdır. Özetle, düşüncelerimizin kağıda aktarılması demek olan yazı, demokrasinin gelişiminde de çok önemli görevler üstlenir.

Uygarlığı yazının bulunuşuyla başlatanların bana göre haklılık payları vardır.

Günümüzde şeriat özlemi içinde tutuşan gazeteci, siyasetçi, yazarların bile “demokrasi sevgisi” hepimizin gözünü yaşartıyor.

Ancak bu arkadaşların demokrasi anlayışı, kendileri için sınırsız bir alan, sınırsız bir ifade özgürlüğü iken; muhalifler için ise tersine, iktidarın sınırlarını belirlediği dar bir alandan çıkmadan demokrasicilik oynamak anlamına geliyor.

Sormak İsterim

Türkiye için en doğru, en güzel, en yararlı olanı yalnızca siz mi düşünüyorsunuz, sizden başka kafa yoran, düşünen, uyaran, doğruyu gösteren olamaz mı?

Ankara eski valililerinden Nevzat Tandoğan ’ın (4) “komünizm” için söylediği meşhur sözünü uyarlarsak; “Bu memlekette düşünmek gerekirse ben düşünürüm size lüzum yok” mu demek istiyorsunuz? Bildiğinizi okumak, başka söze düşünceye tahammül edememek, sizden ayrı düşünen herkesi şeytanlaştırmak diye bir yol, yol mudur?

Descartes (5) diye bir adam 400 yıl önce “düşünüyorum öyleyse varım” demişken, biz bu çağda düşünmekten neden bu kadar korkuyoruz, anlamak güç…

Görünen, o ki sert tedbirler, sert söylemler bizi bir seçime doğru götürüyor. Söylenen sözler, gelişen ani olaylar, verilen demeçler, çıkarılan ve çıkarılacak yasalar önümüzdeki ilk seçim için atılmış adımlar.

Seçime giren partilerin de söz haklarının olmadığı, siyasal güce karşı eleştirilerini, görüşlerini rahatça anlatamadıkları; toplantı, gösteri, program yapamadıkları ve bu nedenlerle iktidarın muhalefete demokrasicilik oyunu için onlara bıraktığı alanın çok dar olduğu ortada…

Enseyi Karartmamak

Ancak yine de enseyi karartmamak gerekir. Çünkü yazının başında söylediğimi yinelemek gerekirse, ne denli tedbir, sıkı tedbir, sert tedbir, çok sert tedbir alırsanız alın, halkta da bir uyanış başladı mı iniş hızlanmış demektir.

Ben ilk seçimde -olağanüstü bir gelişme olmazsa- yirmi yıldır başımızda olan ve artık kabak tadı veren iktidarın işinin her zamankinden zor olduğunu söyleyebilirim.

 

1) 1924-2015 arasında yaşamış altı kez başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yapmış siyasetçi

2) Aziz Nesin, Türkiye Toplumu ve Demokrasi, Nesin Yay.2016, s. 58,59

3) Aziz Nesin, Türkiye Toplumu ve Demokrasi, Nesin Yay.2016, s. 58,59

4) 1894-1946 arasında yaşamış, Ankara Valiliği de yapmış bürokrat.

5) René Descartes 31 Mart 1596- 11 Şubat 1946 arasında yaşamış, Fransız filozof, matematikçi ve yazar.

PAYLAŞMANIZ İÇİN