Düşünme Eylemi Üzerine…

Düşünmek, insanın bir yetisi, zorunlu bir yaşam koşuludur. İnsan dediğimiz zaman, öncelikle ‘’düşünen varlık’’ı anlıyoruz. Pascal’e göre, insanın tüm değeri düşüncesinde idi.

Düşünmek, sistematik ya da rastlantısal olarak düşünce üretimiyle sonuçlanan zihinsel bir süreçtir. Bir tanıma göre nesne, olay veya semboller arasında bağ kurma eylemi olan bu süreç sırasında insan beyninin çeşitli bölgelerinde meydana gelen değişikliklerin tıbbi cihazlar aracılığıyla gözlemlenmesine karşın, düşünme sırasındaki fizyolojik değişikliklerin ayrıntılı olarak betimlenmesi henüz mümkün olmamıştır. Psikolojik açıdan düşünme, daha çok algı ve anlama gücüyle ilintilendirilmekte, problem çözme ve karar verme bağlamında ele alınmaktadır. Düşünme, her türden akıl yürütmenin yanı sıra, sezme veya hayal kurma şeklinde de belirtilebilir.

Doğruluk ve gerçeklik, düşünmenin doğasında yer alan temel kavramlardır. Olgular gerçeklikle, olgulara ilişkin bilgimiz ise doğrulukla ilişkilidir. Doğruluk denilince aklımıza mantıklı düşünme gelir. Mantıklı düşünme, akıl yürütmelerle kendini gösterir. Mantıklı düşünme, doğru veya tutarlı düşünme gibi terimlerle de ifade edilir. Doğru düşünmenin ilkelerini ve biçimlerini inceleyen bilim dalı, mantıktır.

Düşünme eylemi, çeşitli kaynaklarda sınıflandırılmıştır:

-Mantıklı düşünme-mantıksız düşünme

-Somut düşünme-soyut düşünme

-Tümdengelimsel düşünme (genelden özele doğru gider)-tümevarımsal düşünme (özelden genele doğru gider); bunlar, akıl yürütme olarak da adlandırılır. Tümdengelimde, çıkan sonucun doğru olabilmesi öncülerin doğru olmasına bağlıdır; ortaya çıkan sonuç öncülleri aşamaz. Dolayısıyla bu doğrultuda yeni bir buluş yapılmaz ya da yeni bir şeyler öğrenilmez. Tümdengelim yönteminin kullanıldığı analitik düşünmede, öncelikle konu küçük alt başlıklara ayrılır; daha sonra her bir alt başlık kendi içinde çözümlenerek genel bir sonuç elde edilir. Analitik düşünme kişiyi sorgulamaya ve neden-sonuç ilişkisi aramaya iter, eleştirel bakış açısı kazanılır. Bu, bağnazlık ve gericiliğin önündeki en büyük engeldir; ezbere yapılan her şey bu düşünce sistemiyle sorgulanabilir. Tümevarım ise, parçalardan bütüne doğru ulaşan akıl yürütme yöntemidir. Bu, yeni ve bilinmeyen sonuçlara ulaşma imkanı tanır. Bu nedenle, deneysel bilimler ile beraber, olayları yasalara ulaştıran bir yöntem olarak tanımlanabilir.

-Bilinçli düşünme-bilinçsiz düşünme

-Bilme-inanma

-Gerçekçi düşünme-gerçekdışı/gerçeküstü düşünme

-Mutlakçı düşünme-bulanık düşünme

-Dikey (sistematik, programlı) düşünme-yanal (rastlantısal) düşünme,… gibi..

Biz bugün duygulanmanın da bir tür düşünce biçimi olduğunu biliyoruz..

FELSEFİ ANLAMDA DÜŞÜNMEK

Düşünmek, insanın bir yetisi, zorunlu bir yaşam koşuludur. İnsan dediğimiz zaman, öncelikle ‘’düşünen varlık’’ı anlıyoruz. Pascal’e göre, insanın tüm değeri düşüncesinde idi. Çünkü insan yaşamının bir yüzü eylem ise, öteki yüzü, eylemin öncesinde yer alan temel düşüncedir.

Jean-Jacques Rousseau’nun bu konudaki görüşü ise şöyledir: ‘’Düşünmek insan için doğal bir şey değildir. Düşünmek, onun tüm diğerleri gibi öğrendiği ve çok zor öğrendiği bir sanattır. Her iki cins için de birbirinden gerçek olarak ayrı, iki sınıf düşünüyorum: biri düşünenler sınıfı, diğeri hiç düşünmeyenler sınıfı. Bu ayrım hemen tümüyle eğitimden gelmektedir. (Emile; Eğitim Üzerine)

Düşünmek, insan yaşamında oluşan değişimlerin de belirleyici gücüdür. Ernest Renan’a göre, ‘’Değişmemenin tek yolu düşünmemektir.’’ Öte yandan düşünmek, onaylamaktan çok karşı çıkmayı düşündürür bize. Gerçek anlamda düşünebilen insan ‘hayır’ demeyi alışkanlık edinmiş insan değildir; ama gerektiğinde kesin bir biçimde ‘hayır’ diyebilen insandır. Alain Badiou’ya göre, ‘’Düşünmek, hayır demektir. Dikkat edin, evet işareti, uyuyan bir adamın işaretidir. Uyanıklıkta insan, tersine, başını kaldırır ve hayır der.’’ Descartes’e göre düşünmek insana, insan yaşamına bütünsel bir bakışla bakmaktır ve düşünce alanımızı daralttığımız zaman, dünyaya yeterince yerleştiğimizi söyleyemeyiz.

Karl Jaspers’e (Felsefi Otobiyografi) göre, ‘’İnsan olma koşulu, bireyin yaşama, bütün içinde katılmasını ve yaşamı anlamasını gerektirir. Hepimiz dar alanlarımızdan çıkmak ve insanlığın yazgısına ortak olmak zorundayız. Bu elbette her alanda bilgi sahibi olmak gibi bir çabayı düşündürmemeli bize. İnsan ömrü her alana uzanmamızı olası kılmayacak kadar kısadır. Bu yüzden yaşamımızı (beynimizi) iyi kullanmak zorundayız. Bunun için yöntemli olmak, ayıklayıcı ya da seçici olmak, birbiriyle ilgili olmayan bilgileri bilincimizde gelişigüzel bir biçimde bir araya getirmeme konusunda özenli olmak zorundayız.’’

USUNU İYİ KULLANMAK

Gerçek anlamda düşünmek; dünyayı ve kendini, dünyadaki kendini ve kendindeki dünyayı doğru olarak kavrayabilmek için usunu iyi kullanmaktır; bunu ilk vurgulayan, 17. Yüzyılda Descartes olmuştur. Daha önce de, Eski Çağ’ın akılcı filozofları olan Stoacılar, ussal düşüncenin önemi üzerinde durmuşlardır. Onlara göre insan aklının kaynağı doğadaydı. Doğanın bir parçası olan insan, doğaya uygun yaşamalıydı, ussal yaşam doğaya uygun yaşam demekti. Roma İmparatoru stoacı Marcus Aurelius’a göre, her türlü acıya usumuzun gücü ile katlanacak, her türlü sıkıntıyı usumuzun gücü ile alt edecektik. Ahlakın temelinde de ussallığın bulunması gerekiyordu, mutlu bir yaşam da ancak usu iyi kullanabilmekle olasıydı.

17. Yüzyılda Kant, insanın küçüklüklerini alt edebilmesi için, usunu iyi kullanmak zorunda olduğunu bildiriyordu. Kant’a göre, insanlar genellikle başkalarının usuyla iş görüyorlardı. Kant’a göre, küçüklüğün kaynağı bu kolaycı tutumda idi ve tüm küçüklükleri, korkaklığın ve tembelliğin beslediğini söylüyordu; başkasının usuyla düşünmek, yani düşünmemek, bir alışkanlık olmuştu sanki.. Kant’a göre, ‘’Usla yönelmek uygundur. Gizemli ve sözümona bir doğru duygusuyla ya da inanç diye nitelendirilen aşkın bir sezgiyle yönelmek, uygun değildir.’’

BEYNİMİZ NASIL DÜŞÜNÜYOR?

Tüm düşüncelerimizin oluştuğu yer; benlik duygusunun farkında olunmasını sağlayan, insanı insan yapan, beynin en büyük bölümünü oluşturan ve tüm parçalarını sarmalayan serebrumdur (telensefalon); beyin kabuğunu da içeren bu kompleks, çok özet olarak, karmaşık hareketlerin organizasyonu, öğrenilen deneyimlerin bellekte saklanması, duyusal bilgilerin alınmasından sorumludur. Bu sistemin temel yapı taşı, ana sinir hücreleri olan nöronlardır. Algı, zeka, akıl, mantık, düşünce gibi bilişsel işlevlerin tümü, nöral etkinlik (aktivite) sonucunda gelişen işlevlerdir. Nöronlar birbirleriyle, elektrokimyasal işlergeleri kullanarak haberleşirler, bağlantı kurarlar. Tüm duygular, düşünceler, eylemler; kısacası tüm aktivitelerimiz, bir nörondan diğerine iletilen elektrokimyasal sinyallerle meydana gelir.

Yetişkin bir insan beyninde ortalama 100 milyar nöron bulunur. Nöronlar, beynin yapılmasına karar verdiği aktiviteye ilişkin biyo-elektrik sinyalleri dağıtır. Uyarılan nöronlar, şimşek çakması gibi bir hızla diğer ilgili nöronları uyararak, karmaşık bir nöron ağı (devresi) oluştururlar. Her nöronun akson dediğimiz kısmı, elektrik kablolarındaki gibi, miyelin kılıfı adı verilen özel bir doku ile sarılarak, izole edilmiştir. Bu doku, enerjinin iletim hızını arttırarak, düşünme ve öğrenme becerilerini geliştirir.

Yeni bir şey öğrendiğimizde ve aslında bir şeylere ‘’kafa yorduğumuzda’’, nöronlar arasında yeni bağlantılar oluşturmuş oluruz. Bu düşünsel olayların sonucunda karmaşık nöron ağları, yeni nöron devreleri gelişir. Nöronlar arasındaki bağlantılara, sinaps adı verilir. Her nöron, ortalama olarak 1000 sinaps bağlantısı oluşturabilir ve bu kapasite, kişinin beynini ne ölçüde kullandığıyla ilgilidir. Sinaps sayısı ne kadar fazla ise, verilerin işlenebilirliği de o kadar fazladır. Beynimize saniyede yaklaşık 400 milyar bit bilgi girer; ne kadar çok sinaps, o kadar çok bilgi işlemek ve bu girdileri verimli bir şekilde değerlendirebilmek demektir. Ortalama bir beyin bu verilerin 2000 bit kadarını işleyebilir. Bilişsel fonksiyonların değerlendirilmesinde beynin büyüklüğü, yani nöron sayısı değil; sinaps sayısı önemli bir kıstastır.

Yani sinaps sayısı ile zeka düzeyi doğru orantılı diyebiliriz. Nöron sayısı azalmaz; gelişme ve yetişkinlik dönemlerinde yaygın olarak gerçekleşen ve apoptozis (programlanmış hücre ölümü) olarak adlandırılan fizyolojik süreç, genetik olarak kontrol edilir ve bu doğal süreçte, merkezi sinir sisteminde çok sayıda nöron oluşturulup, bunlar daha sonra, sinapsların oluşturulması için yeniden şekillendirme işlevine eşlik etmek üzere ölürler; yani sürekli bir ardışık yapım-yıkım vardır… Ancak ‘kullanmamaya’ bağlı olarak, sinaps sayısı azalabilir. Zaman içinde etkinleştirmediğimiz veriler, artık anımsanamaz. Beynimizde yaklaşık 100 milyar nöron olduğuna göre, toplamda yaklaşık 100.000.000.000.000 (100 trilyon) sinaps bulunur…ve bu, çok etkileyici bir sayıdır !

Dahası, beyin kabuğundaki yapıların ve sinapsların, çok etkileyici bir yeniden organize olma, yeniden düzenlenme yetisi vardır (beyin plastisitesi; kısaca, beynin bağlantılarını düzenlemesi ve/veya yeni bağlantılar kurma yetisi). Beyin, bir başkasına ait olan fonksiyonu üstlenebilen sinir yollarına sahip olabilir; böylece, gelişimdeki küçük hatalar ya da hasardan kaynaklanan geçici işlev kayıpları, farklı bir sinir yolağı boyunca, güzergah değiştiren sinyaller aracılığıyla düzeltilebilir. Beyni özel yapan şey, bir bilgisayarın aksine, duyusal ve motor sinyalleri paralel biçimde işleyebilmesidir. Sinirsel bağlantılar, kullanmama sonucunda zayıflarken; düzenli kullanım ile güçlenir !

DÜŞÜNME AŞAMASINDA BEYİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER

Yapılan PET (Pozitron Emisyon Tomografisi) çalışmalarında, beyin aktivitesinin, düşünürken en yüksek düzeyde olduğu belirlenmiştir. Herhangi bir şey düşünülürken, aktif olmayan nöron bağlantılarını aktif hale getiririz (etkinleştiririz). Bir şeyi çok düşündüğümüzde, beynimiz her zamankinden çok daha fazla enerji kullanır. Düşündüğümüz şey, tamamen bunun için özelleşmiş hücrelerin oluşturduğu biyokimyasal tepkimelerle gelişir. Beynimizde her gün ortalama 50.000-70.000 düşünce oluşur. Herhangi bir konu hakkında ne kadar çok düşünürsek, o konuyla ilgili özelleşmiş nöron devreleri güçlenir ve her seferinde, harcanan enerji daha da azalmış olur. Sözgelimi bu satırlar okunurken de beynimizdeki aktif olmayan nöron bağlantıları aktifleştirildi ve yeni sinir bağlantıları da kurulmuş oldu.

Sonuç olarak düşünmek; bizi biz yapan, var oluşumuzun biricik olayı. Sahip olduğumuz en karmaşık, ama aynı zamanda en mucizevi organımız beyin. Mükemmel bir bilgi işlem merkezi, mükemmel bir orkestra şefi…

Düşünerek, sorgulayarak, fikir yürüterek, ‘’kafa yorarak’’ onu neden kullanmayalım…

Bu noktada, Prof. Dr. Ahmet İnam’ın, ‘’bir eylem olan düşünme’’ üzerine düşüncelerini aktarmak isterim:

Mevcut olmak (bulunmak) ile var olmak, yaşamla hayat arasındaki ayrımı göz önüne aldığımızda; bir matematik problemini çözerken neyi çözdüğümüz sorusuna yanıt aramayı ‘’bir can olarak insan’’ anlayışının ufkuna sokmuş oluruz. Yaşamda bulunuruz. Bulunmak, bu gezegende sağ kalma mücadelesi süreçlerinin adıdır. Karnımızı doyurmak, türümüzü sürdürmek, hastalıklardan, doğanın ve çevremizdeki insanların olumsuz etkilerinden kurtulmak, ne olursa olsun sağ kalmak, ne olursa olsun ölmemek, bu gezegende bir yer tutmak.. Bu gezegendeki serüveninde insan önce bulundu, bulunma sorunlarını çözdükçe, yerleşik yaşama geçti. Giderek bulunmanın ötesinde bir insan olma olanağını keşfetti: Hayatı.

Müziğin, dansın, şiirin, resmin, heykelin, bilimin, düşüncenin salt yaşam için olmadığını, yaşamın açtığı kapılardan hayata çıkılabileceğini anladı. Hayat değerlerle yaşanan; bilmenin, anlamanın, güzel insan olmanın arandığı, yaşandığı bir var oluş alanıydı. Yaşamdan hayata çıkamadıkça yaşamdaki zulmü, adaletsizliği, sömürüyü ortadan kaldırma olanağı yoktur. Bilgiyi yalnızca yaşam alanıyla, salt uygulamayla, sonuç almaya yönelik araştırmalarla sınırlandırırsanız, genişletemezsiniz, derinleştiremezsiniz; yaşamdaki açlık, yoksulluk, adaletsizlik gibi çözümleri zorunlu olan sorunları da çözemezsiniz. (Ahmet İnam)

Öyleyse düşünme hem yaşama, hem yaşamın canlılığından kaynaklanan hayata değmeli. Filozoflar yalnızca dünyayı anlamak için düşünmeyecekler; düşünmek bir eylemdir. Bir eylem olan yaşamı canlandırmayı, dönüştürmeyi, insanı mevcudiyetiyle var kılmayı, yaşamla yoğrulmuş hayatın sonsuz bilgisine götürmeyi hedefleyen bir düşünmenin ardına düşmek gerek. (Ahmet İnam)

Son söz olarak; işleyen demir ışıldar! Düşünmek, özgürlüktür! Düşünmek, klasik tanımıyla, insanı diğer canlılardan ayıran aklın bir fonksiyonudur.

Analitik düşünce sistemi araştırmacılığı da beraberinde getirir; bu, analitik ve bilgili olan bilinçli zihnin bir işlevidir; bilinçlilik, farkındalıktır. Analitik düşünceye sahip olan bireylerin kandırılması zordur. Bireyler kendi fikir ve doğrularına sahip olarak toplum içinde varlık gösterebilirler. O halde; Milli Eğitim Bakanlığı marifetiyle felsefe dersinin ve diğer felsefe grubu derslerinin (mantık, sosyoloji, psikoloji gibi) seçme(me)li bir hale dönüştürülmesi, günümüz siyasi iklimi açısından oldukça anlaşılabilir bir durumdur!

Yaşamın herhangi bir kesitinde hiçbir şey düşünmemek olası değildir. Anlamlı ya da anlamsız, ne olursa olsun, herkes bir şekilde düşünebiliyor. ‘’Hiçbir şey düşünmüyorum’’ diyen bir kişi dahi, hiçbir şey düşünmediğini düşünüyor!

Düşünmeye değer, yararlı şeyleri çözümlemeli düşünebilmek umuduyla….

Keyfiniz de, sinapslarınız da bol olsun !

***

“Öğretmenler! Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” diye seslenen Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, akıl-bilim öncülüğünde kurmuş olduğu LAİK CUMHURİYET’in 97. kuruluş yıl dönümü kutlu olsun !

 

Kaynaklar

-Afşar Timuçin: Felsefeye Giriş

-Ahmet İnam (Prof. Dr., ODTÜ Felsefe Bölümü); Bilim ve Ütopya, Ocak 2018.

-Akıl yürütme ve düşünme; Eğitim Portalı, Felsefe Ders Notları, 2020.

-Ceylan A: Nasıl düşünebildiğinizi hiç düşündünüz mü? Düşünen Beyinler, 2019.

-Chudler EH: Brain Plasticity: What is it? Learning and Memory.

-Fields RD: White matter in learning, cognition and psychiatric disorders; Trends in Neuroscience, 31(7), 361-370.

-Greenough WT, Black JE, Wallace CS: Experience and Brain Development; Child Development, 58 (3), 539-559, 1987.

-Johnson MH, Munakata Y, Gilmore RO: Experience and Brain Development; Brain Development and Cognition: A reader, 2. Edition, 186-216, 1993.

-Kim E. Barrett, Susan M. Barman, Heddwen L. Brooks, Jason X-J Yuan: Ganong’s Review of Medical Physiology; 26th Edition, 2019.

-Kurzweil AI: Ibm Simulates 530 Billion Neurons, 100 Trillion Synapses on Supercomputer, 2012.

-Martin L: Neurons and Synapses, Human Memory, 2018.

-Yıldırım Ö: Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü ‘’Felsefeye Giriş’’ ve ‘’Sosyolojiye Giriş’’ Ders Notları.