Dünya’da Altın Ve Döviz: RİSKLERİNİ FİYATLAYAN TÜRKİYE

ERSİN DEDEKOCA

4 Ağustos’ta yayınlanan “Piyasaların yeni gözdesi: altın” başlıklı yazımızda dünyadaki “altın ons”, Türkiye’de de “gram altın” fiyatlarındaki son yükselişin üzerinde durmuştuk.

Bilindiği gibi, bir süreden beri ivmelenen altın fiyatları, dünyadaki yükselişini sürdürerek ons başına 2.000 Amerikan Doları ($) sınırını ilk hamlede geçmişti. 1.920.30 $’lık Eylül 2011’deki rekorunu egale etmesinin ardından henüz bir hafta geçmişken, altının bu ikinci önemli bariyerini de devirmesi çok dikkat çekici bir gelişme oldu. Son durumda Cuma akşamını, gün içinde 2.063’ gören  $/ons fiyatı 2.035 ile kapatmıştır.

Bugünkü yazımızda da, altın fiyatında yaşanan bu yükselişi biraz daha irdeledikten sonra, dünya genelinde $ ve Euro değerleriyle, Türkiye özelinde Türk Lirası (TL)’nın değeri üzerinde durmaya çalışacağız.

DÜNYA ALTIN FİYATI

Miktarındaki sınır ve dünya çapındaki bilinirliği/kabul edilirliği nedenleriyle altın, US Dolar”ı ($) ve Euro’nun yanında bir “rezerv değer” niteliği taşımaktadır. Merkez bankaları “uluslararası rezervleri”için, döviz rezervi bulundurmanın yanı sıra altın rezervi de tutmaktadırlar.

Diğer yandan, dünyada ne zaman bir belirsizlik olsa ve riskler belirse altına olan talep artmakta ve altın fiyatları yükselmektedir. Koronovirüs salgınının dünyada yol açtığı karmaşa ve ekonomilerdeki bozulmalar, kişi ve kurumları, portföylerinde daha fazla altın bulundurmaya yönlendirdi ve böylece, altına olan talep ve bu yolla altın fiyatı da yükselmeye başladı. Bu bağlamda salgın başlangıcında 1.600 $/ons değerinde olan altın, geçen hafta 2.036’yı gördükten sonra şimdilerde 2.063 $/ons’a yükselmiş bulunmaktadır.

Likiditedeki rekor artış ve negatif faiz

Salgın nedeniyle hükümetlerin açtıkları mali paketler ile merkez bankalarının parasal paketleri de büyük rakamlara yükseldi. Hükümetlerin açıkladığı mali veya harcama paketlerinin büyüklüğü 11 trilyon, merkez bankalarının parasal paketleri ise 6 trilyon $’ı buldu. İkisinin toplamı 17 trilyon $ olup, bu sayı 2008 küresel krizindeki likiditeden daha büyüktür.

Tabii ki bu rekor düzeydeki “bol likiditenin” faiz oranları üzerindeki etkisi de kısa zamanda kendini gösterdi. Şöyle ki, ABD’nin 10 yıllık tahvillerinin faizi yüzde 0.50’yi gördü ve küresel çapta “negatif faizle” işlem gören tahvillerin tutarı 16 trilyon $’a yükseldi. Bu tutar, geçen yılın ağustos ayında 17 trilyon $’lık rekor düzeyden sonraki ikinci en yüksek seviye oldu. ABD tahvil faizlerindeki aşağı yönlü eğilim ve bu kapsamda $’ın kırılgan görünümü de eklenince, ons altında yukarı yönlü eğilim daha belirginleşti.

İşte bu “negatif faizden” kaçışta sığınılacak limanlardan en başta geleni de altın oldu. AB’den sonra ABD’den de yeni bir paket açılacak olması gerçeği de, son dönemde altını ivmelendirdi. Mevcut sistem, küresel likiditeye eklenen 17 trilyon $ı salgın sonrasındaki yaklaşık 5 aylık sürede yarattı. Diğer yandan altının arzı ise çok yavaş artırılabiliyor. Küresel çaptaki parasal miktarla altının miktarı arasındaki makasın büyümesi, altındaki hızlı fiyat yükselişinin temel dinamiğini oluşturdu.

Euro/$ paritesindeki “yukarı yönlü seyir” de altını pozitif etkilemektedir. Bilindiği gibi söz konusu parite son bir ayda 1.13 seviyesinden 1.19’a kadar yükseldi. Aynı gerçeğin, Euro ile birlikte diğer döviz özelliği taşıyan paraların eklenmesinin ifadesi olan “dolar endeksi” de son bir ayda 97’den 93’e düştü.

“Dolar endeksi” ile “ons altın fiyatı” arasındaki ilişki, aşağıdaki grafikte görsel olarak daha net anlaşılmaktadır.

Kaynak: Bloomberg ve Inversting.com

Ons altın fiyatındaki beklenti

Tahvil getirisinin, yukarıda belirttiğimiz gibi rekor seviyede düştüğü, diğer yandan parasal politikalara ilişkin bazı belirsizliklerin hâlâ giderilemediği bu dönemde, portföy yöneticilerinin devlet tahvillerinin bir kısmını ellerinden çıkarmaya başlayabileceği de konuşulmaktadır. Fon yöneticilerinin yönetim sorumluluğunu taşıdıkları “sabit getirili varlıkların” büyüklüğü göz önüne alındığında, söz konusu beklentinin gerçekleşmesi olgusunun, altına trilyonlarca $ akması anlamına geleceği açıktır.

Sarı metaldeki bu “yukarı yönlü trend” sürmektedir. Keza her yükseliş yeni bir rekor getirmektedir. Bu süreçte altın 2.063 $/ons seviyesini gördü ve şimdilerde 2.036 değerindedir. Analistlere göre bu seviyenin aşılması, “atakların daha sertleştirmesine” yol açması olasıdır. Çıkış hareketinin devamıyla birlikte “sonraki direnç” olarak 2.100 $ görülmektedir. Genel olarak yukarı eğilimini koruyan ons altındaki yılsonu tahminleri 2.400-2.500 $ seviyesine kadar yükselmiştir.

Ancak uzmanlara göre, sert yükselişin “kâr satışı riskini” canlı tuttuğunu” da unutmamak gerekmektedir. Özellikle, salgınla ilgili “aşı” tarafında somut bir sonuca ulaşılması, “güvenli liman ihtiyacını” azaltacağı için, altın gibi, değerli metallerden çıkışı tetikleyebileceği gözden ırak tutulmamalıdır.

Bu bağlamdaki soruların en çok yoğunlaştığı konu da, “altın, $ ve Euro üçlüsünün” geleceğinin hakkında olmaktadır. Ortamın çok karmaşık, dengelerin çok hassas, etkenlerin çok fazla olduğu bu durumda bunun yanıtı oldukça zordur. Ancak yaşadığımız trendin, arada olacak bazı iniş ve çıkışlarla, en azından ABD Başkanlık seçimlerine; Trump’ın seçilememesi halinde de yeni başkanın göreve başlayacağı 2021 Şubat Ayı’na kadar sürebileceğini söylemek çok zor değil.

TÜRKİYE ve TL YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME

Son dönemde $’ın TL dışında diğer paralara karşı değer kaybediyor olması gerçeği, TL’nın konumu hakkında önemli bir ipucu vermektedir.

Türkiye’de bir süredir 6,85 düzeyinde sabit kalan $ kuru şimdilerde çıkışa geçerek, 7,20/7,27 bandına ulaşmış bulunuyor. Benzer şekilde Euro kuru da 8,40/8,60 aralığındadır. Altın fiyatına baktığımızda da, Türk altın yatırımcısı “çift taraflı kazanç” yaşamaktadır. Çünkü hem altının değeri artmakta, hem de diğer paralara karşı değer kaybeden $, Türk Lirasına karşı değer kazanıyor. Bu ikili etki sonucu Nisan Ayı’nda 375 TL/gram olan altın fiyatı, şimdilerde 460 TL/gram’a yükselmiştir.

TL’nın değer kaybındaki destekleyiciler

Önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi, bu başlıktaki ülke desteklerini aşağıdaki başlıklarda toplayabiliriz:

Yüksek ve örtük enflâsyon, cari açık, para arzındaki (emisyondaki) patlama, rezervlerdeki erime ve negatif net rezervler, yabancı sermayenin kaçışı, kamu kesimi israfının hız kesilmemesi, artan bütçe açığı ve iç ve dış güvensizlik.

Türkiye, son 5 -6 yıldır riskleri artan bir ekonomiye sahipti. Ancak, Mahfi Eğilmez’in dediği gibi, bu olguyu piyasalar bir şekilde kanıksamıştı. Ne var ki son dönemlerde sürekli yeni riskler ortaya çıktıkça endişeler çok hızlı arttı. Bu arada TUİK tarafından açıklanan rakamlara duyulan iç ve dış güvensizlik ve kur üzerinden “algı manipülasyonu yapmak” adına kamu bankaları vasıtalarıyla yapılan döviz satışlarının (60 milyar $) ülke net döviz rezervlerini negatife dönüştürmesi ve kamu bankalarının “döviz pozisyon açıklarını” tolerans sınırının üstüne çıkarması, emisyon artışının giderek hızlandırılması gibi uygulamalar, mevcut “kırılganlıkların etkisini” daha da arttırdı ve “risk algısını” güçlendirdi.

Tüm bu gelişmelerin sonucu olarak riskler artmaya başladıkça, yatırım sahipleri ne pahasına olursa olsun TL satıp döviz almak isteyince, bu hamle kurları yukarı doğru itti.

Gelecek için öngörü

Seyfettin Gürsel’in sözcükleriyle “tarihinde ender görülen bir yoksullaşmanın içinde” bulunan Türkiye’nin bu durumda yapılacak en doğru şey, ekonomik kırılganlıkları ve dolayısıyla tetikleyici unsurlara olan hassasiyeti azaltacak ciddi ve inandırıcı bir ekonomik program uygulamaktır. Bunun ilk adımı da kırılganlıkları artırıcı uygulamalardan bir an önce vaz geçmek olmalıdır.

Bu yönde adımı olmadığı gibi, hâlâ “popülist yaklaşımını” sürdüren ekonomi siyaseti nedeniyle geleceği öngörmek ne yazık ki mümkün durmamaktadır. Çünkü içinde bulunulan durum öngörülebilir olmaktan çıkmıştır. Böylesi bir yolun, mevcut risklerin fiyatlanması ve bunun da halkın daha çok fakirleşmesi anlamına geleceği açıktır.

Yılbaşından bu yana yerleşikler 19 milyar $ tutarında altın-döviz almış, yerleşik olmayanlar (yabancılar) da 12 milyar $ tutarında mali yatırımını satıp dövize çevirmiş ve çıkmıştır. Hiç olmazsa “Güveni nasıl kaybettik ki ulusal paramızdan 7 ayda 31 milyar dolarlık kaçış oldu” diye düşünülse iyi olur.