Herkesin mümkün olan en yüksek düzeyde sağlık hizmetine ulaşması için!

PROF. DR. GÜLAY MİLLİ LOĞOĞLU

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 2020-Mayıs ayındaki, Örgüte üye 194 ülkeden üst düzey temsilcilerin katılımıyla gerçekleşen yıllık toplantısına, Koronavirüs pandemisi konusunda ABD ile Çin arasında tırmanan gerilim damgasını vurmuş; DSÖ ABD’nin eleştirilerini geri çevirirken Çin, bulacakları aşıyı tüm dünyayla paylaşma sözü vermişti.

Cenevre’de düzenlenen iki günlük bu toplantının açılış konuşmasını yapan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, dünya ülkelerini Koronavirüs pandemisi konusunda DSÖ’nün önerilerini dikkate almamak ve ortak adımlar atmamakla eleştirdi. ‘’Çeşitli ülkeler, farklı ve bazen çelişkili stratejiler izledi. Hepimiz bunun yüksek bedelini ödüyoruz’’ diyen Guterres, pandeminin dünyayı uyandıracak bir alarm olarak görülmesi çağrısı yaparak krizin daha adil ve sürekliliği esas alan ekonomik sistemler yaratmak için bir fırsat olarak kullanılması gerektiğini kaydetti.

ABD Başkanı Donald Trump ise DSÖ’yü Çin yanlısı olmakla suçlayarak ülkesinin kuruluşa yaptığı aidat ödemelerini durduracağını açıkladı. Trump gelen tepkiler üzerine daha sonra kısmen geri adım atarak, DSÖ’ye başta taahhüt edilen miktarın %10’unun ödenebileceğini, böylece Çin ile eşit ödeme düzeyine gelineceğini bildirdi. ABD, Pekin yönetiminin Koronavirüs salgınının ilk patlak verdiği dönemde şeffaf davranmadığını ve bu nedenle virüsün tüm dünyaya yayılmasında sorumluluk taşıdığını savunuyor. Washington yönetimi DSÖ’yü de Çin’e fazla yakın olmakla ve başlangıçta Çin’in baskısı nedeniyle Koronavirüs konusunda zamanında alarm vermemekle suçluyor. Toplantıda ABD’den hiçbir temsilcinin konuşma yapmadı.

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ise, bulacakları aşıyı tüm dünyayla paylaşacaklarının, tüm dünyanın kullanımına sunacaklarının sözünü verdi ve böylece aşıya gelişmekte olan ülkelerin de ulaşabileceğini ve aşının satın alınabilir uygun fiyatlarda olacağını belirtti.
Bu açıklamaya Almanya ve Fransa’dan da destek geldi. Video konferans yoluyla düzenlenen toplantıda Merkel, DSÖ’ye destek verdi. DSÖ’nün, kilit önemdeki meşru ve küresel bir kuruluş olduğunu belirten Merkel, kuruluş içindeki süreçlerin gerektiğinde iyileştirilebilmesi için kalıcı bir finansman sistemine gereksinim olduğunu belirtti. Merkel gelecekte erken uyarı mekanizmaları ve önlemlerin iyileştirilmesi, araştırma alanında işbirliğinin geliştirilmesi ve sağlık sistemlerinin güçlendirilmesi gerektiğine de dikkat çekti. Almanya Sağlık Bakanı da DSÖ’nün Covid-19’la mücadelenin de ötesinde büyük önem taşıdığına dikkat çekerek, DSÖ’nün gelecekte eşgüdüm işlevinin genişletilmesi ve bazı üye devletlerin nüfuzundan daha bağımsız hale getirilmesi gerektiğini vurguladı.

Başkan Donald Trump, geçtiğimiz aylarda ABD’nin DSÖ ile ilişkisini sonlandıracağını açıklamış ve örgütü Koronavirüs salgın sürecini iyi yönetemeyerek Çin’in kuklası olmakla suçlamıştı.

Dünya Sağlık Örgütü’nden çekileceğini açıklayan ABD, küresel sağlık projeleri için alternatif ortaklıklar başlattıklarını da bildirdi. ABD Dışişleri Bakanlığı Dış Yardımlar Dairesi Başkanı Jim Richardson ise, ‘’Sağlık projelerinin uygulanmasında başka seçeneklerin mümkün olmadığı bir dizi ülke vardı. Ancak Dışişleri Bakanlığı ve ABD Uluslararası Kalkınma Dairesi bu ülkelerin çoğunda alternatif yardımcılar buldu’’ açıklamasını yaptı. Bu alternatif ortakların hangi kuruluşlar olduğunu belirtmedi, ancak ABD’nin, DSÖ’nün yerini alacak inanç temelli sivil toplum örgütleri, taşeron firmalar ve çok uluslu kuruluşları kapsayan inanılmaz bir kadrosu olduğunu söyledi. DSÖ’nün en büyük bağışçısı konumunda olan ABD, 400 milyon Dolarla örgütün 2019 bütçesinin neredeyse %15’ini tek başına karşılamıştı. Richardson, ABD’nin DSÖ’den çekilme sürecinin de hala yürürlükte olduğunu, ancak bunun bir günde gerçekleşmeyeceğini ve zaman alacağını da belirtti.

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ NEDİR ?
Özetlenen bu tartışmaların ardından, DSÖ’nün küresel sağlık alanındaki eşgüdüm rolünü, kuruluş ve işlevi ile birlikte incelemek yararlı olacaktır. Halk sağlığı alanındaki küresel işbirliğinin kökeni, 19. Yüzyılda Batı Avrupa’da görülen kolera, veba, sarıhumma gibi salgın hastalıkların yayılmasının uluslararası ticarete ve dolaşıma asgari müdahale ile önlenmesi amacına dayanmaktadır. Bu amaca ulaşmak için başta Avrupa devletleri uluslararası sağlık konferansları düzenlemiş, uluslararası sağlık sorunlarına ilişkin sözleşmeler imzalamış ve bu sözleşmelerin uygulanmasını sağlamak üzere sağlık alanında uluslararası örgütler kurmuşlardır. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, uluslararası sağlık çalışmalarında yönlendirici ve eşgüdümü sağlayıcı makam olarak işlevde bulunmak üzere DSÖ kurulmuş ve bu örgüte, halk sağlığına ilişkin standartların belirlenmesinde normatif yetkiler verilmiştir.
Normatif işlev denildiğinde; örgütün, kendi faaliyet alanına ilişkin bağlayıcı uluslararası hukuk kurallarının yaratılmasında görev almasının yanında, bağlayıcı nitelikte olmayan fakat DSÖ’nün amacına ulaşabilmesi için gerekli görülüp, üyeleri belirli bir yönde davranmaya yöneltmeyi hedefleyen öneriler, ilkeler ve bir takım teknik standartların benimsenmesi de anlaşılmaktadır. Amaç, DSÖ’nün normatif işlevinin hem halk sağlığı alanındaki uluslararası işbirliğinin gelişmesi, hem de DSÖ Anayasasının ilgili hükümleri ve uygulama ışığında incelenmesidir. Sonuç olarak DSÖ, sağlığa ilişkin standartların belirlenmesinde esnek birer araç olarak sadece önerileri değil, gerekli gördüğü durumlarda hukuken bağlayıcı olan sözleşmeleri veya tüzükleri de kabul edebilmektedir.
Günümüzde ekonomik, sosyal, kültürel, eğitim, sağlık, iletişim, ticaret ve finans gibi alanlarda devletler arasında işbirliğinin sağlanması ve devletlerin bu alanlardaki çalışmalarının yönlendirilmesi ve eşgüdümü bakımından BM uzmanlık kuruluşları önemli görevler üstlenmektedir. BM Örgütü’nden ayrı hukuk kişiliği haiz uzmanlık kuruluşlarından sağlık alanında yetkili olanı, evrensel düzeyde faaliyette bulunmak üzere kurulmuş olan Dünya Sağlık Örgütü’dür.

1946 Yılında BM organlarının çalışmalarına başlamasının hemen ardından, BM Ekonomik ve Sosyal Konseyi tarafından 15 Şubat 1946’da alınan kararla uzmanlardan ve danışman sıfatıyla o dönemde mevcut uluslararası sağlık kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan bir Teknik Hazırlık Komitesi kurulmuştur. Bu komite, toplanacak uluslararası konferans için ön çalışmaları yapmakla görevlendirilmiştir. Komitenin çalışmalarının ardından, Uluslararası Sağlık Konferansı 19 Haziran-22 Temmuz 1946 tarihleri arasında New York’ta BM üyesi 51 devlet ile BM üyesi olmayan bazı devletlerin ve çeşitli gözlemcilerin de katılımıyla toplanmıştır. Bu konferansın sonunda son şeklini alan DSÖ’nün kurucu antlaşması, yani Dünya Sağlık Örgütü Anayasası, 22 Temmuz 1946’da New York’ta imzalanmıştır. DSÖ’nün kurucu antlaşması, 26 üye ülke tarafından onaylanmasının ardından, 1948’de yürürlüğe girmiş ve bu antlaşma ile Örgüte uluslararası sağlık çalışmalarında yönlendirme ve işbirliğini sağlama temelinde olmak üzere çeşitli işlevler verilmiştir. Böylece 7 Nisan 1948 tarihinde, DSÖ resmen kurulmuştur. Türkiye de 9 Haziran 1949 tarih ve 5062 Sayılı Kanunla DSÖ Anayasası’nı onaylayarak, Örgüte resmen üye olmuştur.

Sağlık alanında faaliyet gösteren BM uzmanlık kuruluşu olan DSÖ’nün amacı, herkesin mümkün olan en yüksek düzeyde sağlık hizmetine ulaşmasıdır. Bu bağlamda örgüte üyelik tüm devletlere açık olup; BM üyesi devletlerin DSÖ’ye üye olabilmesi için yalnızca DSÖ Anayasası’na taraf olması yeterlidir. Örgütün herhangi bir organının ayrı bir kabul kararına gereksinim yoktur. BM üyesi olmayıp DSÖ’ye üye olmak isteyen devletlerin üyeliği ise, başvurularının örgüt tarafından basit çoğunlukla kabulü şartına bağlanmıştır.

Olağan olarak yılda bir kez toplanan örgütün, üyelerinin çoğunluğunun veya İcra Kurulu’nun talebiyle de toplanması mümkündür (DSÖ Anayasası, Madde 13). Olağan toplantılar genellikle her yıl Mayıs ayında yapılmakta ve yaklaşık bir hafta sürmektedir. DSÖ Anayasası Madde 14’te, Örgütün yıllık olağan toplantısında bir sonraki yıl toplantısının düzenleneceği ülke veya bölgeyi seçebileceği belirtilmişse de, uygulamada, özellikle ekonomik gerekçelerle toplantılar birkaç istisna dışında örgütün Cenevre’deki merkezinde gerçekleştirilmektedir. Her üye devletin bir oy hakkı vardır (DSÖ Anayasası, Madde 59). Karar alınabilmesi için ise, önemli meseleler ve diğer meseleler olarak gruplandırma yapılmıştır (Madde 60). Buna göre, önemli meselelerde karar alınabilmesi için, oylamaya katılan mevcut üyelerin 2/3 çoğunluğunun olumlu oyu gereklidir. Önemli meseleler, sözleşmeler ve anlaşmalar ile DSÖ Anayasası’nda yapılacak olan değişikliklerin kabulü ile; DSÖ ile BM ve diğer uluslararası örgütler ve kurumlar arasında ilişki kuran anlaşmaların kabulü olarak belirlenmiştir (Madde 60/a). Diğer meselelerde ise, oylamaya katılan mevcut üyelerin çoğunluğu ile karar alınabilmektedir.

DSÖ, Anayasasında belirlenen görev ve yetkilerinin sınırları dahilinde, Örgütün amaçlarını gerçekleştirmesi için gerekli gördüğü her türlü tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.

DSÖ’nün merkezi örgütlenmesi:
1- Dünya Sağlık Asamblesi (Genel Kurul: tüm üye devletleri temsil eden delegelerden oluşur, bir üye devletin delegasyonunda en fazla üç delege bulunabilir), 2- İcra Kurulu (Genel Kurul tarafından alınan kararların uygulanmasını gözetmekle yükümlüdür. Üye devletler tarafından atanan 34 kişiden oluşur. Genel Kurul, adilane bir coğrafi dağılımı gözeterek, İcra Kurulunda yer alacak kişileri atayacak üye devletleri seçer, bu devletler de Kurula birer üye atar), 3- Sekreterya (Genel Direktör ile, Örgütün ihtiyaç duyduğu diğer idari ve teknik görevlilerden oluşur).

Sekreteryanın başı olan Genel Direktör, İcra Kurulunca aday gösterilip, Asamble (Genel Kurul) tarafından yenilenebilir beş yıllık görev süresi için atanır. İcra Kurulu’nun otoritesine tabi olan Genel Direktör, Örgütün en yüksek düzeydeki teknik ve idari memurudur (Madde 31).

DSÖ’nün kuruluş, örgütlenme, işlev ve sağlık konusundaki küresel eşgüdüm sağlayıcı rolü hakkındaki bu genel açıklamadan sonra, Trump ile Çin arasında DSÖ üzerinden yürütülen Covid-19 kamplaşmasına geri dönerek, konuyla ilgili son gelişmeleri irdeleyelim.

TRUMP DSÖ’YÜ, ÇİN KOMÜNİST PARTİSİ’NE BAĞLI OLMAKLA İTHAM EDİYOR!
3 Eylül 2020 tarihli haberlere göre, ABD DSÖ’den resmi olarak 6 Temmuz 2021 tarihinde çekilecek. ABD’nin BM Cenevre Ofisi nezdindeki Daimi Temsilciliği’nin yaptığı açıklamada, DSÖ’nün son yıllarda yeni tip Koronavirüs salgınının yanı sıra, diğer küresel sağlık krizlerine karşı da önlem almada başarısız olduğu belirtildi.
Ayrıca, ‘’Ek olarak, DSÖ, Çin Komünist Partisi’nden bağımsız olduğunu göstermekte kararsız davranarak, acil olarak ihtiyaç duyulan reformları hayata geçirmeyi reddetti.’’ ifadesi kullanıldı.
ABD’nin, DSÖ’den 6 Temmuz 2021’de çekileceği ve ABD Başkanı Donald Trump’ın da söylediği gibi, DSÖ yerine daha ‘güvenilir’ ve ‘şeffaf’ ortaklar aranacağı aktarıldı. ABD’nin bu yıl DSÖ’ye ödemesi öngörülen parayı da ödemeyeceği belirtildi. ABD’nin DSÖ’ye 2019 yılından 18 milyon Dolar, 2020 yılından da 62 milyon Dolar borcu bulunuyor. BM Genel Sekreter Sözcüsü Stephane Dujarric, 8 Temmuz’da yaptığı açıklamada, DSÖ üyesi ABD’nin Örgütten ayrılması için bir yıl önceden bildirimde bulunması gerektiğini belirtmiş; ayrıca ABD’nin DSÖ’ye olan borçlarını da ayrılmadan önce ödemesi ve finansal yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini vurgulamıştı. 2020 Başkanlık seçimlerinde Demokratların adayı olan Joe Biden ise gelişmelere ilişkin açıklama yaparak, seçilmesi halinde ülkesini yeniden DSÖ’ye üye yapacağını bildirdi. Çin ise, Covid-19 salgını devam ederken ABD’nin DSÖ’den ayrılma kararını eleştirdi ve ABD’nin bu adımının salgınla mücadeledeki küresel çabalara darbe vuracağını belirterek, bu durumdan en büyük zararı uluslararası desteğe gereksinim duyan ülkelerin göreceği değerlendirmesinde bulundu. Çin ayrıca, ABD Federal Soruşturma Bürosu’nun (FBI) Çin’in ABD’ye yönelik siber saldırılara karıştığı yönündeki iddialarını da reddetti. Çin, bu iddiaların, Soğuk Savaş anlayışını ve ideolojik ön yargıları yansıttığını ifade etti. FBI Direktörü Christopher Wray, ABD’ye en ciddi uzun süreli tehdidi ‘hırsızlık ve casusluk yaptığı’ gerekçesiyle Çin’in oluşturduğunu öne sürmüştü.

DSÖ VE TÜRKİYE

Bu tartışmalardan sonra Türkiye-DSÖ ilişkilerine gelirsek; yukarıda da belirtildiği gibi Türkiye, 9 Haziran 1949 tarih ve 5062 Sayılı Kanunla DSÖ Anayasası’nı onaylayarak, Örgüte resmen üye oldu. DSÖ’nün, 2008 yılından bu yana Türkiye’de bir ‘ülke ofisi’ bulunmaktadır. 10 Eylül 2020 tarihinde ise, Sağlık Bakanı Koca, DSÖ’nün ‘İnsani ve Sağlık Acil Durumlarına Hazırlıklılık Coğrafi Ayrık Ofisi’nin İstanbul’da açıldığını duyurarak, bu Ofisin Covid-19 ile mücadele başta olmak üzere, sağlık alanında insanlığın karşılaştığı tüm krizlere hem hazırlık, hem de yanıt verebilme konusunda bölge ülkeleri için bir rehber olacağı açıklamasında bulundu.

DSÖ VE COVİD-19 AŞISI
Potansiyel Covid-19 aşısına küresel erişilebilirlik konusunda DSÖ’nün eşgüdüm işlevine gelirsek; DSÖ Genel Direktörü Dr. Ghebreyesus, DSÖ’nün İsviçre’nin Cenevre kentinde bulunan merkezinde video konferans yöntemiyle düzenlenen basın toplantısında ülkelere, DSÖ öncülüğünde/eşgüdümünde yürütülen COVAX (Covid-19 Aşıları Küresel Erişim Girişimi: potansiyel Covid-19 aşısını geliştirmek, üretmek ve tüm ülkelere adil şekilde dağıtmayı hedefleyen küresel girişim) aşı çalışmalarına finansal destek vermeleri çağrısında bulunarak, COVAX’a yatırım yapmanın, salgını sona erdirmenin ve sürdürülebilir bir ekonomik iyileşme sağlanmasının en hızlı yolu olduğunu, ekonomik faaliyetlerin devamı için tüm dünyada, şimdiye kadar 12 trilyon Dolar yatırım yapıldığını; ayrıca aşı milliyetçiliğinin sadece virüse yardım edeceğini belirtti.

DSÖ, 18 Ağustos’ta yaptığı açıklamada, aşı çalışmalarına katılan ülkeler arasında Japonya, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Meksika, Norveç, Fas, Suudi Arabistan, İspanya, Güney Afrika Cumhuriyeti, Belçika ve Avrupa Komisyonu’nun da yer aldığını, aralarında Avrupa Birliği ülkelerinin de bulunduğu 64 yüksek gelirli ülkenin ise şimdiye kadar COVAX Girişimi’ne katıldığını belirtmişti. Dr. Ghebreyesus, bu örgütlenmeye ABD, Rusya ve Çin’in katılıp katılmadığına ise açıklık getirmedi (24.08.2020). Genel Direktör, DSÖ üyesi tüm ülkelere, çok uluslu COVAX aşı çalışmalarına katılım için mektup gönderdiğini ve oluşturdukları mekanizmanın amacının, 2021’in sonuna kadar en az iki milyar doz güvenli ve etkili aşı sağlamak olduğunu da ifade etti.

Ayrıca UNICEF’in de, COVAX Girişimi adına Koronavirüs aşısı dozlarının alımı, nakliyesi, lojistiği ve depolanması için üreticiler ve ortaklarla birlikte çalışacağı, bunun belki de dünyanın en büyük ve en hızlı aşı alımı ve tedariki olacağı açıklandı. UNICEF, PAHO Döner Sermayesi (Pan American Health Organization: Pan Amerikan Sağlık Örgütü) ile işbirliği içinde, düşük ve düşük-orta gelirli 92 ülkede COVAX Girişimi adına aşı dozlarının alımına ve tedarikine yönelik çalışmalara öncülük edecek ve aşıların bir kısmı insani acil durumlar için stoklanacak. UNICEF, dünyanın en büyük aşı alıcısı olup, yaklaşık 100 ülke adına rutin aşılama ve salgınlara müdahale amacıyla yıllık olarak 2 milyar dozdan fazla aşı satın alıyor. UNICEF ayrıca, son 20 yıl içerisinde hayat kurtaran aşıları 760 milyondan fazla çocuğa ulaştıran ve 13 milyondan fazla ölümü önleyen Aşı İttifakı Gavi’nin de ana satın alma ortağı. UNICEF, piyasayı şekillendiren satın alma konusundaki uzmanlığını kullanarak, COVAX Girişimi için de Koronavirüs aşılarının satın alımını ve tedarikini koordine edecek.
Türkiye’nin de COVAX Girişimi’ne katılma niyetini DSÖ’ye bildirdiği ve Türkiye ile birlikte 38 ülkenin daha işlemlerin ardından bu programa imza atacağı öğrenildi.

DSÖ’nün bu konuda yaptığı 22 Eylül 2020 tarihli son açıklamada ise, dünya genelinde ülkelerin üçte ikisinin COVAX’a katıldığı belirtilerek; Çin, Rusya ve ABD’nin henüz DSÖ’nün bu programına imza atmadığı aktarıldı. Ayrıca pek çok ülkeyle görüşmelerin devam ettiği de belirtilerek, gelecek günlerde daha fazla ülkenin bu programa katılacağı kaydedildi. Bu açıklamada, ‘’Kesinlikle güvenli olduğu kanıtlanana kadar hiçbir aşıyı onaylamayacağız veya doğrulamayacağız. Aşının, etkili olmasının yanı sıra, en yüksek güvenlik standartlarını da geçmesi gerekiyor.’’ ifadelerine de yer verildi.

Yazıda derlenen bilgilerden de anlaşılacağı üzere; Dünya Sağlık Örgütü, 1948 yılında (öncülleri 1902’de kurulan PAHO ve 1907 yılında kurulan OIHP- Uluslararası Kamu Hijyeni Ofisi-) kurulmuş olan ve 70 yılı aşkın bir süreden beri sağlık alanında küresel öncülük/eşgüdüm işlevleri yürüten deneyimli, son derece iyi örgütlenmiş bir BM uzmanlık kuruluşudur. Diğer BM kuruluşlarından farklı olarak, DSÖ’nün kuruluş Anayasasının 21. ve 22. Maddelerinde, Örgütün tüm dünyada geçerli olacak kararlar alabilmesine ve bu kararların üye ülkelerin iç hukuk mekanizmaları onaylamaksızın geçerli olabilmesine olanak tanıyan yetkiler düzenlenmiştir. Temel amacı, mümkün olan en fazla sayıda insanı fiziksel, zihinsel ve sosyal anlamda, olanaklar ölçüsünde sağlıklı kılmaktır. Sağlık alanında küresel düzeyde ilkeleri ve standartları belirleyen tek uluslararası uzmanlık kuruluşu olan DSÖ’nün, özellikle uluslararası mülkiyet dışı adların tescili, uluslararası ilaç ve aşı düzenlemeleri ve sağlık politikaları ile az gelişmiş ülkelerdeki sağlık sistemlerinin gelişiminde önemli yetki ve ağırlığı bulunmaktadır.

ABD’nin aşı çalışmalarını yalnız başına yürüteceğini; virüsü yenebilmek için uluslararası ortaklarıyla iş birliğini sürdüreceğini, fakat DSÖ ve Çin’in etkisindeki çok uluslu organizasyonlarla kısıtlanmayacağını açıklaması düşündürücüdür. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı açıklamada, bulduklarını söyledikleri ortakların-yardımcıların hangi kuruluşlar olduğu belirsizliğini korurken; DSÖ’nün yerine geçebilecek inanç temelli sivil toplum kuruluşlarından, taşeron firmalardan ve bazı çokuluslu kuruluşlardan isim verilmeden söz edilmesi de altı doldurulmamış, belirsiz, ciddiyetten uzak yaklaşımlar gibi görünmektedir. Eğer ideolojik ve/veya küresel güç olma yarışına dayalı bir anlayışla DSÖ üzerinden yürütülen Covid-19 salgınına dayalı bir ABD-Çin kamplaşması söz konusu ise ve bu, küresel bir salgının söz konusu olduğu ve hız kesmediği bir dönemde küresel dayanışma yerine yeğleniyorsa; yürütülen tartışmanın salgın konusundaki küresel eşgüdümü zora sokacağı açıktır. (ABD’nin ardından Brezilya da bu yönde benzer adımlar atacağını açıklamıştır.) Bununla birlikte Joe Biden, seçilmesi durumunda, ABD’nin tekrar DSÖ’ye katılacağını bildirmiştir.

AŞI MİLLİYETÇİLİĞİNİN İNSANLIĞA VERECEĞİ ZARAR
BM ve DSÖ üzerinden yürütülen ve odak noktası Örgütün, Çin’i, salgını önleme konusunda yeterince sorgulamadığı olan bazı eleştirilere, diğer bazı ülkeler de, doğrudan olmasa da zaman zaman katılmışlardır. (İddialar: 2020 Ocak sonunda salgın konusunda dünyayı uyaran DSÖ’nün Çin tarafından gereksiz yere oyalandığı ve DSÖ’nün de Çin’den salgın konusunda yeterli bilgi almak için baskı uygulamaması.) Tüm bu tartışmaların ardından DSÖ Genel Direktörü Dr. Ghebreyesus ise, Örgüt içinde Covid-19 süreciyle ilgili bir araştırma başlatılacağını duyurmuştur.

Başta AB üyesi ülkeler olmak üzere Covid-19 salgınından zarar gören bazı ülkeler ise, küresel salgınlarla mücadele konusunda DSÖ ve BM gibi küresel yapıların işleyişinde, hukuki yapılarında reform yapılması gereksinimini dillendirmektedirler.

Çin ise her ne kadar ABD’nin DSÖ’den çıkma kararını eleştiriyor olsa da, ABD ve Rusya ile birlikte, COVAX Girişimi’ne katılacağını henüz bildirmeyen üç ülkeden biridir. ABD, Rusya ve Çin’in Covid-19 aşı çalışmalarında klinik 3. Faza geçmiş olmaları ve potansiyel aşının bulunmasına en yakın ülkeler arasında bulunmaları da, bu konudaki isteksizlikleri açısından ayrıca çok düşündürücüdür. Burada akla ister istemez, ‘’aşı milliyetçiliği’’ gelmektedir. Liderler arasında önce kendi halkını korumak yönünde bir istek olmasına karşın, bu pandemiye verilen yanıt ortaklaşa (kolektif) olmalıdır. Aşıya erişimde kaynak-parasal güç yeterliliği ve aşıyı bulan-üreten önceliği yeğlendiğinde, unutulmamalıdır ki, çağımızın bu denli yaygın küresel ilişki ağında hiç kimse güvende olmayacaktır.

Öz olarak söylemek gerekirse; mevcut küresel düzende, sağlık alanında öncülük-eşgüdüm yapabilecek tek örgütlü, deneyimli kuruluş, BM’nin bir uzmanlık örgütü olan Dünya Sağlık Örgütü’dür. Bu kuruluşun herhangi bir ülkenin güdümünde-yanında kararlar aldığı düşünülmemelidir. Eğer böyle bir durum iddia ediliyorsa ve farklı bir niyet de yok ise, bu iddiaların altı kanıtlı olarak doldurulmalıdır. Aşının adil dağıtımı için alternatif ortaklar, yardımcılar bulduklarını açıklayan ülkeler (ABD) de, DSÖ’nün yerine geçecek olan bu ortakların kimler, neler olduğunu açıklamalıdırlar. Kuşkusuz DSÖ Genel Direktörü de, açıklamış olduğu gibi, bu iddialara yönelik Örgüt içinde bir araştırmayı ivedilikle başlatarak yürütmeli ve sonuçlarını da tüm dünya kamuoyu ile paylaşmalıdır.

Potansiyel Covid-19 aşısının bulunup, üretilmesine en yakın ülkelerden olan ABD, Rusya ve Çin’in de, eğer açıklamadıkları başka bir düşünceleri yok ise ve art niyet taşımıyorlarsa, şu anda küresel tek seçenek olan COVAX Girişimi’ne katılacaklarını açıklamaları ve aşı çalışmalarını şeffaf bir şekilde, DSÖ öncülüğünde/eşgüdümünde yürütmeleri  gerçekçi bir beklenti olacaktır. Dahası, bu son salgın sırasında yaşananlar göstermiştir ki, ne salgının ilk ortaya çıktığı ülkeler, ne de yayıldığı ülkeler, DSÖ’nün sağlık düzenlemeleri kapsamındaki yükümlülüklerini tam anlamıyla, olması gerektiği şekilde yerine getirebilmişlerdir (ekonomik-ticari nedenler, yönetimsel yaklaşımlardaki sorunlar, vd…) Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin uluslararası düzeyde bir yaptırımı da yoktur.

Küresel bir sağlık krizi yaşanırken DSÖ’nün fonlanmasını durdurmak, son derece tehlikeli bir yaklaşım olacaktır ve bu konuda DSÖ’nün yerini alarak küresel eşgüdüm sağlayabilecek başka bir küresel uzmanlık kuruluşu da bulunmamaktadır. Yapılması gereken, BM ve DSÖ bünyesinde yeni bir uzlaşma/uyuşma çalışması yapılarak; bazı liderlerin de belirttiği gibi, gerekiyorsa DSÖ ve BM gibi küresel örgütlerin işleyişinde ve hukuki yapılarında reforma gidilmesidir. Bu konuya en son olarak, Shinzo Abe’nin yerine seçilmiş olan Japonya’nın yeni Başbakanı Yoshihide Suga, BM Genel Kurulunda video konferans yoluyla yaptığı bir konuşmada değinmiş, Covid-19’a karşı dayanışma çağrısı yapmış, mevcut krizi küresel işbirliğini pekiştirmek adına bir fırsata çevirebilmek için tüm ülkeleri dayanışma içinde birleşmeye çağırmış, aşı ve ilaç çalışmalarını desteklediklerini bildirmiş, BM ve DSÖ’nün işleyişi ve hukuki yapısında bir reform da gerekiyorsa, mevcut koşulları iyileştirmek için bu çalışmalarda Japonya’nın öncelikle (proaktif) yer alabileceğini de eklemiştir (26 Eylül 2020).

Son söz olarak; küresel liderler bilmelidirler ki, hepimiz güvende olana dek hiçbirimiz güvende olamayacağız!…

Kaynaklar

–DW: DSÖ’de ABD-Çin kamplaşması

–VOA-Amerika’nın Sesi: ‘’ABD Dünya Sağlık Örgütü’nün yerine başka ortaklar buluyor’’

–Samancı U: Dünya sağlık Örgütü ve Normatif İşlevi. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi; 18(1), 2016.

–aa.com.tr. Bayram Altuğ: ABD’nin DSÖ’den resmen ayrılacağı tarih belli oldu

–tr.euronews.com. ABD’nin Dünya Sağlık Örgütü’nden ayrılması 1 yıl sürecek. Biden seçilirse…

–tr.sputniknews.com. Çin’den ABD’nin DSÖ’den ayrılma kararına eleştiri: En büyük zararı desteğe ihtiyaç…

–cenevreofisi.dt.mfa.gov.tr. Dünya Sağlık Örgütü (WHO-DSÖ)-TC Dışişleri Bakanlığı Birleşmiş Milletler…

–tr.sputniknews.com. Dünya Sağlık Örgütü İstanbul Ofisi açıldı

–tr.euronews.com. Dünya Sağlık Örgütü Direktörü: 9 Koronavirüs aşı adayımız var;…

–unicef.org. UNICEF, Koronavirüs aşısının alımına ve tedarikine öncülük ederek…

–aa.com.tr. Bayram Altuğ. DSÖ: Çin, Rusya ve ABD Covid-19 aşı programına katılmadı

–aa.com.tr. Emre Aytekin: ABD, Dünya Sağlık Örgütü’nün küresel Covid-19 aşısı programına katılmayacak

–aa.com.tr. Covid-19 ve Dünya Sağlık Örgütü’nün geleceği

–hbrma.com. Japonya Başbakanı Suga’dan Covid-19’a karşı dayanışma çağrısı