Dünya Dönüyor, İnsan Dikili Taş!

 

Konuşmayı öğrenir öğrenmez başlıyor Allah korkusu. Daha neyin ne olduğunu anlamadan, cehennem ateşiyle dağlanıyor beynimizin hayal kurabilen merkezi. İlk altı yıl diyor uzmanlar, ilk altı yılda körelirmiş çocuğun beyni

 

EMİNE SUPÇİN

Tamam, Mevlevi olalım demiyorum elbette, ama dünyanın döngüsüne uyumlanarak dönersek belki aydınlanırız!

Şaka şaka. Fiziksel bir döngüden söz etmiyorum. Ruhani de değil. Bilişsel döngü diyorum ayol.

Harbiden de dünya dönüyor ve biz dönmek şurada dursun, dikili taş gibi yerimizde duruyoruz. Bakınız yerimizde sayıyoruz demedim, öylece duruyoruz. Çünkü yerimizde saysak en azından hareket olur, devinim olur. Evrende her zerre değişiyor, biz değişmemek için frene basıyoruz. Patinaj yapıyor altımızda gerçekler, ama biz öldür allah kıpırdamıyoruz. Sanki biri fotoğrafımızı çekecek.

Evet evet, dünyanın döngüsü ile insanın döngüsünü birleştirip insanlığın benliğinde olması gereken değişimden bahsediyorum.

Haydi biraz tartışalım. Beyin fırtınası anlamında, yoksa kimseye terlik filan fırlatmayalım, şiddete karşıyız ya, o bakımdan.

Şimdi… Dünya gözle görülür şekilde yılda en az dört kere değişiyor. Mevsimlerin her biri birbirinden farklı etki yaratıyor. Görsel şölenlerine girmiyorum bile. Minnak uydumuz Ay desen, ona keza. Geçtim ikisinden de atmosfer anlık değişiyor. Gökyüzü aşıkları çok iyi bilirler ki mavi zemin üzerine bulutların oluşturduğu resimler şahanedir. Galaksimizin dışına çıkıp oralardaki değişimlere örnekler aramaya gerek yok. Bilim insanları evrenin de durmadan değiştiğini, hatta büyüdüğünü ve genişlediğini belirtiyorlar.

Peki biz?

Biz insanların değişimi ne durumda? Tamam fiziksel olanını hepimiz biliyoruz. Doğuyoruz, bebek diyorlar, biraz sonra çocuk, derken genç, peşi sıra orta yaşlı ve orta yaşlı, ve daima orta yaşlı kalıyoruz. 🙂 Ta ki nihai sona kadar. Fiziksel olanını anladık. Peki zihinsel değişimimiz ne alemde? Hemen söyleyeyim: Tık yok.

Her şey değişirken, bizim fikirler aynı yerinde sayıyor. Dört mevsim gelip geçiyor bir yılda, hatta 365 gün bir sabah, bir gece oluyor fakat insanın zihninde hiçbir şey değişmiyor. Dün de sosyal demokrat, bugün de. Dün de ırkçı faşist bugün de. Len bir şey kıpırdasın beyninde, bir değişim yaşa; olmadı farklı düşünenleri bir dinle, bir kitap al eline ve senin düşüncenden olmasın yazar. Yahu bir kere dene bunu. Değiş! Yok…

Bu değişemeyen benlik hikayesinin başlangıç noktasından ele almak gerekir belki de. Hani doğar doğmaz değişimin korkunç bir şey olduğu fısıldanıyor ya kulağınıza. İsmimizi verirken başlıyor dogma denen illet. Aptal ritüeller ve kokuşmuş öğretiler içinde buluyoruz kendimizi. Tabi ki kaderin doğduğun coğrafya olup çıkıyor. Henüz keşif arifesindeyken, “Cısss!” diyor annemiz. “Ona dokunamazsın.” Çünkü ya yanacaksındır, ya da kıracaksındır. Zarar vardır işin ucunda. Cıss ilk yasak, ilk emir. Konuşmayı öğrenir öğrenmez başlıyor Allah korkusu. Daha neyin ne olduğunu anlamadan, cehennem ateşiyle dağlanıyor beynimizin hayal kurabilen merkezi. İlk altı yıl diyor uzmanlar, ilk altı yılda körelirmiş çocuğun beyni.

Çok aşağılara indik, çık yukarı. İğdiş edilmiş beyinlere diyeceğim bir şey yok. Zaten desem de anlamı yok. Sussam gönül razı değil’e bağlayacağım şimdi.

Ama çok üzülüyorum yafu! Kendi beynimden başlayarak, sınırlar çizilmiş tüm beyinlere çok ama çok acıyorum. Çünkü o sınırları geçmek yahut da o duvarları yıkmak öyle canını yakıyor ki insanın “Hayır hayır, öyle değildir,” diye sürekli ve günlerce iç geçiriyorsun. Üstelik beynin nefes borusunu tıkayan sadece taassup da değil. Hatta sadece çevreniz de olmak zorunda değil. Bunu devletler de bizzat kendi elleriyle yapıyor çünkü küresel düşünen değil, yerel ve militeral düşünen bireylere ihtiyacı var. Çünkü onlardan yeri geldiğinde kendi ülkesi için kan dökecek ya da kanı dökülecek askerleri olsun istiyor. Bu yüzden her millet tarihini kendi zaferleriyle yazıyor. Ama sen bunu bilmiyorsun sadece sana ne verilirse onu alıyorsun.

İlk acıyı, Padişah Anaları’nı okuduğumda yaşamıştım. Bizim yabancı kadın düşkünü, uçkur dertlisi padişahları okuyunca, benim ortaokul ve lise bilgilerimin utancını görmeliydiniz. Tüm öğrendiklerim nasıl sarsıldı, nasıl kanadı beynimin içi. İkinci parçalanış ustamın sorularıyla başladı.

“Bak şimdi sana ilk sorum: Allah her şeyi yaratmaya muktedir midir?”

“Elbette.”

“Peki dinimizce ensest günah mıdır?”

“Kesinlikle.”

“Öyleyse, her şeyi yaratmaya gücü olan bir varlık niçin sadece Adem ve Havva’yı yaratıp onların çocuklarının ensest ilişkiyle üremesine neden olsun? Bir de Fatma ve Osman yaratıp akraba üremesini engelleyemez miydi?”

Sonra o üç noktalar uzayıp gidiyor. İlk şüphe tohumu düşmeye görsün içine, artık temkinli yaklaşıyorsun doğru diye belletilen her öğretiye.

Oysa bu şekilde darpla kırılmasa tıkanan yerler. Hiç kanalizasyon yapmasak en başta. Dünyanın dönüşüne ve değişimine uygun her geçen gün biz de değişsek ve geçerli kanunlarımız yalnızca evrensel yasalar olsa. Sevgiye inansak mesela ve ille de kutsayacaksak bir “şey”i o varlığın kutsiyeti, canın yüceliği, insani değerlerin üstünlüğü olsa… Dürüstçe anlatsak tarihi. Ve çocuğa, “Biz buraya kadar getirebildik, şimdi sıra sende. Sen de insanlığa, doğaya ve genel geçer evrensel yasaların yararına bakalım neler üreteceksin?” diyerek önünü açsak… Beyninin gelişimini bilim ve sanatla açsak… Resim, müzik, spor, heykel, tiyatrolarla başlasak eğitimine… Okuma yazmayı öğretirken, toplama çıkarmayı verirken sanattan faydalansak, versek ellerine fotoğraf makinelerini çevrelerinin fotoğraflarını çekseler, koysak önlerine mikroskopları merak ettiklerini inceleseler… O hani en çok merak ettikleri dönem var ya; üç-dört yaşa denk gelen ve “Bu ne, bu ne?” diyerek kulaklarımızı kuruttukları dönemde başlasak tüm bu eğitimlere…

Geçmişin dikili taş dönemini geride bırakalım artık… Daha açık beyinli, daha düşünme ve yaratıcılığa yönelik olsun eğitim sistemimiz… Şimdi, hemen kolları sıvayalım diyen birilerinin olmadığını biliyorum ama buraya not düşüyorum ki bir gün buna zaten mecbur kalacağız…

Dünya dönüyor, biz niye duralım. Değişsin fikirler, açık olsun beyinler…

PAYLAŞMANIZ İÇİN