Ülkenin en önemli ekonomik ve stratejik değerlerini yerli ve milli olduğunu iddia edenlerin özelleştirdiğini, elden çıkardığını bildiğimizden, Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsünü, aşı ve ilaç fabrikasını kapatmalarına da şaşmamak gerek
AV. CEM BAYINDIR
Sağlık Bakanı bundan 20 gün önce, nisan sonu, mayıs başına değin en az 50 milyon kişinin aşılanacağını ve salgının denetim altına alınacağını söylemişse de geçen hafta aşılama işinin başka bahara yani sonbahara kaldığı açıklamasını duyduk.
Arada bir de siyasi figürlerimizden, yerli aşımızın çıkmak üzere olduğunu, ha geldi ha gelecek, nisan sonu, mayıs başı, haziran ortası…. gibi sözleri duyuyoruz.
Sağlık Bakanlığı’nın sitesine şöyle bir baktım da; bizde aşı çalışmaları, 1885 yılında başlamış ve çiçek aşısı ile ilgili olarak o tarihte bir yasa çıkarılmış.
1887’de Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane’de ilk kuduz aşısının üretimi başlamış; 1892’de ilk çiçek aşısı üretim evi kurulmuş; 1896’da difteri serumu üretilmiş; 1897’de sığır vebası serumu, 1903’te kızıl serumu, 1911’de tifo aşısı, 1913’te kolera, dizanteri ve veba aşıları…
Cumhuriyet kurulduğu zaman
1927’de verem aşısı, 1931’de tetanos ve difteri aşıları, 1933’de Simple Metodu ile kuduz aşısı üretimi, 1934’de İstanbul Aşıhanesinin enstitü bünyesine alınması, çiçek aşısı üretiminin ülke ihtiyacını karşılayacak duruma getirilmesi işi, 1935’te Farmakoloji Şubesi oluşturulması, 1936 yılında Hıfzıssıhha Okulu açılması, 1937’de kuduz serumu, 1942’de tifüs aşısı ve akrep serumu üretimleri, 1950’de influenza aşısı üretimi, 1976’da kuru BCG aşısının deneysel üretimi, 1983’te de kuru BCG aşısının üretimi olmuş.
Osmanlı’da ve yeni Cumhuriyetle başlayan aşı çalışmaları bugün kurumsal anlamda yok. Dediklerine göre, Erciyes Üniversitesi ve birkaç fakültede bu konularda çalışmalara başlamışız da sonucunu bekliyormuşuz, gelen ilk haberler pek şahaneymiş…
1923’te Atatürk’ün önderliğinde kurulan Cumhuriyette, bir kültür ve atılım devrimi olmuş, ülke yenileşme ve çağdaşlaşma yolunu seçmişti. Kültürel atılımların yanında sanayide ve tarımda da birçok fabrika, tesis kurulmuş; teknolojik yenilikler için de var gücüyle çalışan bir ülke haline gelmiştik. Tüm müdürler, genel müdürler, öğretmenler, valiler, kaymakamlar liyakatli ve inançlı kadrolardan seçilmişti.
Dr. Refik Saydam diye bir mucize adam
İşte bu liyakat sahibi ve inançlı insanlardan biri de Refik Saydam’dır. 14 yıl süren Sağlık Bakanlığı döneminde birçok sağlık hizmetlerinin temellerini attı. 1924 yılında Ankara’da, sonra Anadolu’nun birçok kentinde, memleket hastaneleri, doğum ve çocuk bakım evleri, sağlık kursları, tıp öğrencileri için yurtlar açtı ve 1928 yılında Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Mektebi’ni kurdu. Onun döneminde bu enstitüde birçok aşı ve serum seri olarak üretildi, 1940’ta kolera salgını için Çin’e aşı ihraç edildi.
Refik Saydam 1931-1938 yılları arasında Milli Eğitim, Maliye Bakanlıklarına vekalet etti. Atatürk’ün ölümünden sonra ise İçişleri Bakanlığı, Kızılay Başkanlığı ve başbakanlık görevlerinde bulundu.
Onun, 27 Mayıs 1928’de kurduğu Hıfzıssıhha Enstitüsü de cumhuriyetin dev atılımlardan biriydi. Bu enstitünün amacı, hızla yayılan salgın, bulaşıcı hastalıklarla savaşmaktı.
Enstitü sürekli gelişerek birçok üretimi başarıyla yapmaya başladı, hatta 1950’de Dünya Sağlık Örgütü’nce Milletlerarası Bölgesel İnfluenza Merkezi olarak tanındı. O yıllarda, Hıfzıssıhha Enstitüsü; Türkiye genelinde 16 ilde daha hızlı hizmet vermek amacıyla şubeler açtı.
Hıfzıssıhha, Fransa’daki Pasteur Enstitüsü (Institut Pasteur), Hollanda’da Ulusal Halk Sağlığı Kurumu RIVM (National Institute for Public Health and the Environment), Amerika’da CDC (Centers for Disease Control and Prevention) gibi dünya ölçeğinde bilimsel kabul gören bir merkezdi.
Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitisü’nü kapatmaları şaşırtıcı mıydı?
1980’lerin sonlarında Anavatan Partisi iktidarında nedense önemi azalan enstitü, Batıdan aşı ve ilaç alımını devlet politikası haline getiren siyasi düşünce sahiplerince itibarsızlaştırdı, yöneticilerine davalar açıldı, eziyetler çektirildi. 1996’da DBT, kuduz aşısı, 1997’de de BCG aşı üretiminin kesilmesi ile 1999 yılında kapatıldı. 1999 yılında kapatılmanın ardından günümüz iktidarı döneminde 2004’te önce aşı üretim enstitüsü de Bakanlar Kurulu kararı ile kapatıldı.
Kurum böylelikle tümüyle atıl hale getirilince, 663 sayılı “Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile 2 Kasım 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak, aynı kararname ile kurulan Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’na (Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü) devredilmiştir. Ancak ne yazık ki bu müdürlüğe bağlı bir viroloji biriminin olmadığını söylemek isterim.
Ülkenin en önemli ekonomik ve stratejik değerlerini yerli ve milli olduğunu iddia edenlerin özelleştirdiğini, elden çıkardığını bildiğimizden, Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsünü, aşı ve ilaç fabrikasını kapatmalarına da şaşmamak gerek.
Şimdi oturmuş, Çin aşısı mı iyi Avrupa aşısı mı? “Kaç aşı geldi?” “Hangi firma kanalıyla getirildi?” “Gerisi ne zaman gelecek?” “Kimler aşı oldu?” “Bizim sıramız ne oldu?” “Hangi gruptayız?” “Aşıyı bulduk mu?” “Kaçıncı fazdayız?” gibisinden sorulara yanıt arıyoruz.
Yerli aşı için, öyle bir teknolojiye sahip olup olmadığımız, aşıyı üretsek bile üretim kapasitesinin ne denli olacağı da ayrı tartışma konuları. Birçok uzman, Türkiye’de yaşayan göçmenler dahil neredeyse 90 milyonu bulan insan için milyonlarca doz üretebileceğimiz koşulların olmadığını söylüyor
Cumhuriyetin benzersiz halk sağlığı savaşımı
Oysa, neredeyse 100 yıl önce bu kurumu kuran Refik Saydam’a göre Cumhuriyetin en büyük ve kutsal amaçlarından biri “halk sağlığını korumaktır.” Saydam bir konuşmasında bunu şöyle açıklar:
“Sağlık işleri demek vatandaşları hasta etmemek, toplu şekilde yaşayan insanların sağlıklarını bozacak arızalar husule gelmemesine itina etmek, vaki bir afete ve salgına karşı türlü imha tedbirlerini kullanarak onu olduğu yerde söndürmek, hastaların verebileceği zararlardan sağlamları korumak, hasta olmamaları için çalışmak, doğumları arttırıp ölümleri azaltacak örgütlenmeyi ve yöntemleri kurmak ve sürdürmektir. Yani özetlenirse toplumsal sağlığın korunması kurallarına uygun olarak milletin hayat ve sağlığını yükseltecek bütün önlemleri almak ve sürdürmektir.”
Şimdilerde ne o Refik Saydamlar var ne o liyakat ne o halkı üzerinde titreyen Cumhuriyet kaldı.
Peki, bizim meşhur yerli aşı ne zaman gelir diye sorarsanız bana göre, dünyada salgın etkisini azaltınca, yitirince…
Çünkü demokrasiye, hukuka, liyakate, eğitime bakış açımız ne kadar şark kafasıysa, sağlığa bakışımız da ondan farklı değil.
PAYLAŞMANIZ İÇİN