Devlet diyorsa, insanın iki öz anası, iki aynı teyzesi olabilir!

Nasıl olur, dediğinizi duyar gibiyim.Biraz sabır.

Hoş biraz sabır da yetmez ya!Mevzu uzun ve karmaşık.Annemin bu hayatta tek bir kardeşi vardı, Nisa Teyzem. Dağda taşta, karda tipide, at sırtında Doğu’nun çetin doğa şartlarında 30 sene ebelik yaptı. Benim de hem ebe annem hem de kirvemdir, hakkı çoktur üzerimde.

“Yoruldum artık, yeter’ dedi ve Erzurum’dan göç edip önce Bursa’ya ardından da Kocaeli Karamürsel’e yerleşti.Müzmin bekarlardandı, belinde 14’lü ile gezerdi.Karamürsel’de evlendi, ancak kısa süre sonra eşini kaybetti, yine tek tabanca kaldı. Uzatmayayım, sağlığına çok dikkat ederdi, şıkır şıkır giyinen, her hafta düzenli olarak kuaföre giden bir Cumhuriyet kadınıydı.Özdemir Asaf’ın bir şiiri vardır ya:

“Damarını kessen özgüven akar bazı kadınlardan.
Yürüyüp geçerken yanınızdan bakmanızın sebebi güzelliği değil, rüzgârıdır.
Bir an denizden eser, bir an karadan.
(…)
Ve bu kadınlar öylece geçip gider hayatlarınızdan, hiç arkalarına bakmadan!”

Anneannem ve teyzem Nisa

İşte böylesine bir kadındı teyzem. 84 yaşındayken karaciğer kanseri teşhisi kondu. İstanbul’da iki kez ameliyat ettirdim, başında bekledim, doktoru ‘tamamen temizledik, ama yine nüksedebilir’ demişti. Sonunda iki sene daha yaşadı ve 2018’in Aralık ayında Kocaeli Üniversitesi Hastanesi’nde vefat etti. Hakkı ve emeği çoktu üzerimizde demiştim ya, son görevimizi de yaptık. Bir evi ve bankada bir miktar parası vardı, anam bana vekaletname verdi ve işlemleri benim takip etmemi istedi. Veraset ilamı almak için notere gittim. Gitmez olaydım.

HİKAYE NOTERDE BAŞLAR!

Bütün bu hikaye de işte orada başladı, noter: “ekrana düşmüyor, bir sorun var ama anlamadım. Teyzenizin çifte vatandaşlığı var mıydı?” diye sordu. “Yoktu, neden olsun” dedim. “Nüfustan araştırın” deyince Erzurum Nüfus Müdürlüğünün yolunu tuttum. Vekaletnameyi göstererek durumu izah ettim ve vukuatlı nüfus kayıt örneği talep ettiğimi söyledim. Memur tam bir yokuşçuydu. Cevap: “Veremeyiz, anneniz gelecek”

“Yahu anam 88 yaşında ve yürüyemiyor, gelebilse bana neden vekaletname versin?”

“Annenizinkini verelim” deyince patladım, kadın memur müdür beye sormak için gitti, geldiğinde yanıtın aynı olduğunu söyledi. İlamı alamamıştım ama bu işte bir iş var diyordum kendi kendime. Neydi peki bu gizemli iş? Aklıma ablam geldi, Sarıkamış Nüfus Müdürü Temel abiye gidip yardım rica etmesini söyledim. Sağolsun Temel abi baktı ve telefonda bana, ” Gözün aydın Macit, nüfusta iki anan, ölen teyzenden de iki tane var. Birinci teyzen ölmüş, nüfusa öldü diye işlenmiş ancak ikincisi hayatta. Anandan da iki tane var, ikisi de hayatta” demez mi?

Nasıl böyle bir şey olurdu? Hadi üveyi anladık da, insanın iki öz anası olur mu? İki öz teyzen olur da, aynısının tıpkısı nasıl olur?Zaten hepitopu iki kardeşler, ikinci bir teyzem de yok ki! Peki ne yapmalıydım? Temel ağabey, sorunu ana nüfus kayıtlarının bulunduğu Bayburt’tan çözmem gerektiğini söyledi. Azimli ve kararlıydım. Atladım Bayburt’a gittim. Nüfus müdürü bütün kayıtları çıkarttırdı, önüne koyup uzun uzun düşündü, ben de onu taklit ediyordum, mevzu derin ve çetrefiliydi, ciddi olmalıydım. Elimi şakağıma koymuş meraklı bakışlarla masadaki evraka bakıyordum. Belki de müdürden daha ciddiydim. Bitmedi. Bir sorun daha vardı, anamın ve teyzemin asıl kızlık soyadları Karslıoğlu olmasına rağmen mükerrer kayıtta Keskin idi. Bu nasıl oluyordu? Sonunda, “sen git, bu iş uzun, nüfusunuz Demirözü ilçesinde oradan isteyeyim kayıtları, bir bakalım. Sen Erzurum’un Pasinler ilçesine git, deden Bayburt’tan oraya göçmüş, bir süre sonra geri dönmüş. Gidiş ilmühaberi var, ancak geri dönüş ilmühaberi yok. Onu bulursan silsileden çözeriz” diye konuştu.

Ah be dedem! Dedem dava vekiliymiş, yani avukat. E, sen hukuk adamı değil misin? Niye ilmühaber vermeden gidiyorsun? Yazık değil mi bana! Hiç bu torununu düşünmedin mi?

Anneannem Kebire ve dedem Sabri

Anneannem Kebire ve dedem SabriNeyse, kar ve tipili bir kış günü bu kez Pasinler’in yolunu tuttum. Hiç ummazdım, müdür bey 1940-1942 yılları arasına ait nüfus kayıtlarının bulunduğu dosyayı şak diye bulup getirdi. Aldım dosyayı önüme incelemeye başladım. Dedim ya, ciddiyetle konuya eğiliyorum diye. Bizim ailede bir sorun var bu çok açık, dedem Pasinler’e gelince Bayburt nüfus müdürlüğü ardından bir yazı yollamış, ‘Sabri Karslıoğlu ölmüştür’ diye. Pasinler yazı yazıp teyit istemiş, ‘adam burada ve yaşıyor’ demiş.Bir süre sonra Bayburt’tan ‘yanlışlık olmuş, yaşamaktadır’ diye cevap gelmiş. “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” durumu yani. Sonunda hukukçu dedemin ilmühaber vermeden çekip gittiğini tespit ettik. Bu yol ve yöntem de işe yaramamıştı. Silsile bozulmuştu. Bayburt Nüfus Müdürünü arayıp bilgi verdim. “Benden haber bekle” dedi. Beklemeye başladım, mevzu giderek daha da ciddileşiyordu, ben de ciddi ciddi bekliyordum. Sonunda Demirözü Nüfus Müdürlüğü’nden bir bayan memur aradı ve beni bilgilendirdi. Büyük bir ciddiyetle dinliyordum yine altından hangi çapanoğlu çıkacak diye. Yine beni ne bekliyordu acaba?

“Annenizin kayıtlarını inceledik, birinde 1930, diğerinde 1932 doğumlu. Teyzenizinkinde sorun yok ama iki kayıt mevcut. Annenizin doğum tarihleri aynı olsaydı, ben buradan hallederdim, yetkimizde, ancak tarihler farklı olunca kanunen mümkün değil. Siz veraset ilmühaberi alabilmek için bize dava açmak zorundasınız. Dava açarak ancak düzeltebilirsiniz”. Haydaa! İşin ciddiyeti artık kanuni bir hal almıştı. Çaresiz bir avukat tuttum, çok genç ancak çok cevval avukatımız sağolsun bir çırpıda davayı açtı. Dava, anamın ikameti nedeniyle Sarıkamış’ta açılmak zorundaydı. Bir celsede hallolur dediğimiz dava tam 11 ay sürdü. Önce Sarıkamış ve Demirözü emniyeti ve jandarması anamı ve teyzemi araştırmaya başladı. Yaşıyorlar mı? Ne âlemdeler? Anam yaşıyor, ikinci öz annem ya yaşamıyorsa, değil mi? Çok önemli bu, gülmeyin! Merhum teyzemin biri ölü, koskoca devlet ölmesine rağmen yine de inatla yaşamaya devam eden ikincisini arıyordu. Büyük bir ciddiyetle eğiliyordu konuya.Sarıkamış Emniyetinden bir polis anamın evine gelerek, ablamın pasta börekleri eşliğinde anamı gördü bizatihi. Raporuna kaydetti, evet yaşıyordu. Anama kopyasını ve Keskin olan diğer anamı sordu. Anamı anama soruyordu. Anam da anlattı, neyi mi?

Soyadı kanunu çıktığında köy muhtarı olan diğer dedemin anamın babasına sormadan aileye Keskin soyadı verdiğini, daha sonra dava vekili olan dedemin nüfusa giderek tekrar Karslıoğlu soyadını aldığını. Bu tamamdı da, anam hem 1930’da hem de 1932’de nasıl doğmuştu? Haklı polis, anlamaya çalışıyordu. E biz de tabii ki. Meğerse 1940-1942 yılları savaş yılları malum, anneannemin Bayburt nüfus müdürü olan bir akrabası ekmek karneyle verildiği için iki kere nüfusa kaydetmiş anamla teyzemi. Hoş, o ekmekleri ne anam ne teyzem görmüş, nüfusu çokmuş zaar adam alıp bir güzel yemiş. Sonra da o kayıt nüfusta kalmış. İyi peki de, teyzem ve annem yıllarca devletten maaş aldılar. E be devlet, “ahu sizden ikişer tane var, düzeltin bunu” desene. Akıllı devlet, biliyor bu pisliği torunu temizler nasılsa. Demek ki, mükerrer kayıta binaen bir başvuru daha yapsa anamla teyzem, bu devlet bir maaş daha bağlayacaktı. Yoruldunuz değil mi? Ben de. Bu araştırma sonuçlarının Sarıkamış’a ulaşması aylar sürdü. E boru mu, devlet ciddiyeti. Al benden de o kadar. Üç duruşma bu şekilde geçti. Bayburt ve Demirözü nüfus müdürlüklerinden istenen nüfus kayıtları da. Ağır mesele tabii. Öyle kolay mı? Yetmedi, hakim bey, Sarıkamış, Bayburt ve Demirözü belediyelerine anamın ve teyzemin ikincilerine ait taşınmaz ve emlak vergisi olup olmadığına dair yazı yazdı. Yoktu. Tam bitti derken, hakim bu kez Vodafone, Turkcell ve Avea’ya ikinci anamla hayalet teyzemin üzerine hat var mı diye resmî yazı gönderdi. Onların gelmesi de iki ay sürdü. Sondan bir önceki duruşmaya tanık olarak ablamla ben girdik. Hakim büyük bir ciddiyetle sordu bize, biz de dilimiz döndüğünce anlattık. Hakimden tatlı sert fırça da yedim. Yemin sırasında, “ederim” dedim, “olmaz efendim, ‘yemin ederim’ diyeceksin” dedi. “Yahu neye yemin edeceğim, işte ölmüş bir teyzem, bir de anam var, gerisi fasa fiso, tam bir Aziz Nesin hikayesi” diyemedim tabii ki! Ciddi olmak şart. On ay sonunda karar çıktı, avukatımız gülerek geldi ve “hadi geçmiş olsun” dedi. Sevinçten uçuyorduk, sanki harpten çıkmıştık. Meğer bitmemiş. Karar Bayburt ve Demirözü ile Sarıkamış adliyesinde 15 gün süreyle askıya çıkacakmış. İtiraz var mı diye.Ortada bir tek anam var, kim itiraz edecek? Çaresiz bekledik. Bu kez Sarıkamış adliyesi başkatibinin bu kararı tescil edip nüfusa göndermesi gerektiğini öğrendik. Ancak bir türlü nüfusa gitmiyordu. Araştırdım, meğerse müdire hanım 15 gün hesabını yanlış yapıyormuş. Ne yaptıysak kadına anlatamadık. Avukatımız itiraz etti ama Nuh diyor peygamber demiyordu. Boşu boşuna bir 15 gün daha bekledik. Ne vardı, o kadar bekledik, bir 15 gün daha beklerdik, patlamadık ya? Son 15 gün bitti ve evrakın nüfusa ulaşmasıyla derin bir nefes aldık. Oh be, başarmıştık!

Nüfus kayıtları düzeltildi, zavallı teyzemi – içimiz yana yana- bir kez daha öldürdük, anamı da teke düşürdük. Yaşasın, artık tek bir öz anam vardı, olması gerektiği gibi. 11 ay süren bu serüven son bulmuştu. Bankadaki parayı çekip anama teslim ettim. Ancak iş eve gelince yine bir hukuki engel çıktı. Teyzem vasiyetname bırakmıştı. Tam onu da hallediyorduk ki,zalim Corona yüzünden duruşmalar ertelenince bizim duruşma da belirsiz bir tarihe ertelendi. Onu da aşacağız elbet.Biz hukuk cengaveriyiz. Biraz daha sabır.Yani demem o ki, aman ha! Ölmeden gidin nüfusa bakın, sizden ya da ananızdan babanızdan bir tane daha var mı?Demedi demeyin.Ya? Sizin iki tane öz ananız var mı? Benim var (dı)…

Annem son kitabım Mukatele ile