Demokrasi üzerine

Demokrasiye sahip olmak için önce serbest piyasa sahip olmak gerekir. Bu hipotezimizi eski Sovyet Cumhuriyetleri üzerinden sınayabiliriz. Aynı tarihlerde komünizmden uzaklaşan bu ülkelerden bazıları kısa zamanda liberal demokrasi ile tanışıp AB üyesi olurken, diğerleri 30 yıl geçmesine rağmen demokrasi ile tanışamamışlardır.

ABDULLAH KÖKTÜRK

Demokrasi de, faşizm veya sosyalizm gibi kapitalist üretim sistemi sonucu oluşan kavramlardan birisidir. Tabii burada kelimenin kökenini aldığı eski Yunan Demokrasilerinden bahsetmiyoruz. Bahsettiğimiz, kapitalizmin ideolojisi olan liberalizmden türeyen “liberal demokrasi”dir.

Sınıflı toplumların kuralı, üretenin yönetiyor olmasıdır. Bu “üreten yönetir” kuralına göre ilk çağda, en büyük üretici güç olan kölelere sahip olanlar kuralları koyardı. Feodalizmde ise, en büyük üretici güç olan toprağa sahip olan senyörler ve lordlar ülkede kral bile bulunsa yönetim yetkilerinin çoğunu elinde bulundurmuşlar, eğitim, hukuk hatta askerliği kontrol altında tutmuşlardır.

Feodalizm çok çeşitli sebepler ile (veba salgınları, iklimsel değişimler vb)  krize girmiş, öncelikle ev üretimi daha sonra makine üretimi ile gelişen kapitalist üretim, şehir burjuvazisini oluşturmuştur. Yeni üretim sisteminden gelen bu sınıf öncelikle vergilerin konduğu şehir parlementolarında söz sahibi olmak istemiştir.  Yani demokrasi, üretim ilişkilerinin gelişimi sonucu, en büyük üretici güç haline gelen burjuvazi tarafından talep edilmiştir. Burada önemli olan üretimin denetlenmesi gibi, yönetimin de burjuvazi tarafından denetlenebilir olmasıdır. Kapitalist üretim sistemi üzerinde şekillenen liberal ideoloji, bilhassa Fransız Devrimi’nden sonra muhafazakar ve sosyalist fikirlere hakimiyet sağlayarak, kapitalizmin başat ideolojisi olmuştur. Hürriyet, hayat hakkı ve mülkiyet üçlüsü ile sembolize edilen liberalizmin yönetim şekli de “liberal demokrasidir”. Liberal demokrasinin birinci özelliği de denetlenebilir olmaktır

Liberal Demokrasilerin En Önemli Şartı Serbest Piyasaya Sahip Olmaktır

Liberal demokrasilerin en önemli özelliklerinden birisi de ekonomilerinin serbest piyasaya dayanma zorunluluğudur. Liberal demokrasinin serbest piyasaya ihtiyacı olduğu kadar, serbest piyasanın demokrasiye ihtiyacı yoktur. Yani tüm liberal demokrasiler serbest piyasa ekonomisine sahip iken, serbest piyasa ekonomisine sahip diktatörlükler olabilir. Örneğin Güney Kore yıllarca serbest piyasa ekonomisine dayalı bir diktatörlük olarak yönetilmiştir.

Liberalizmin tarihsel sürecine baktığımızda ilk başlarda demokrasinin liberalizm için iyi kabul edilen bir şey olmadığı görülmektedir. Hatta “Demokrasi bir zamanlar kötü bir sözcüktü”[i]. Demokratik katılımın piyasa ekonomisine zarar vereceği düşüncesi 19. Yüzyl düşünürleri arasında da hakim bir düşünceydi. Hatta J. S. Mill’in işçi sınıfının bir çoğunluk etkisine sahip olmasını önleyecek bir oy verme sistemi önerdiği bilinmektedir.

Bugün demokratik batı ülkeleri daha önce sağlam bir serbest piyasa ve liberal ekonomik temel oluşturmamış olsalardı, belki de hiçbir zaman demokratik olmayacaklardı. Bugünkü liberal demokrasiler önce liberal, sonra da demokratik oldular. Bir başka deyişle, batı dünyasına demokrasiden önce sermayeye, rekabete, piyasaya dayanan bir toplum ve siyaset yerleşmişti.

Buradan liberal demokrasilerin kökeninde serbest piyasanın bulunduğunu görüyoruz. Demokrasiye sahip olmak için önce serbest piyasa sahip olmak gerekir hipotezimizi eski Sovyet Cumhuriyetleri üzerinden sınayabiliriz. Aynı tarihlerde (1989-1990) komünizmden uzaklaşan bu ülkelerden bazıları kısa zamanda liberal demokrasi ile tanışıp AB üyesi olurken, diğerleri 30 yıl geçmesine rağmen demokrasi ile tanışamamışlardır. Polonya, Macaristan, Çekoslovakya, Bulgaristan ve Romanya demokratik ülkelere dönüşürken, Doğudaki Türk Cumhuriyetleri otoriter rejimlerden kurtulamamışlardır. Çünkü Batıdaki ülkeler 1945 de sosyalist ekonomiye geçtiklerinde geçmişlerinde uzun süreli bir serbest piyasa hikayeleri vardı. Bu nedenle 45 yıl sonra tekrar bu kültürlerine geri dönebilmeleri kolay olmuş, doğudaki eski Sovyet Cumhuriyetlerininin temellerinde ve kültürlerinde serbest piyasa olmadığından demokrasi mücalelerinde başarısız olmuşlardır. Bunun temelinde sosyalizme geçişlerinin 1920’ler olması ve ortak mülkiyet kültürünün bu cumhuriyetlerde sosyalizm öncesi de bulunmasının rolü olduğunu değerlendiriyorum.

Piyasa Toplumunun İlk Gereksinmesi Demokratik Olan Değil, Liberal Devletti

Liberal demokrasi kapitalizmin gelişmesinin çok geç bir döneminde oluşmuştur. Çünkü piyasa toplumunun ilk gereksinmesi liberal devletti, demokratik olan değil. Demokratik oy hakkı, ancak, kapitalist piyasa toplumunun ürünü olan işçi sınıfı rekabete girerek, rekabet süreci içinde bir ağırlığı olması gerektiğini talep edebilecek derecede güçlendiğinde bu düzene eklenmiştir. Bundan dolayı liberal demokrasi başarılı bir biçimde gelişen kapitalist piyasa toplumlarının özgün bir ürünüdür.

Liberalizm gelişirken tüm kurumları kendi lehine dönüştürmüş, büyük topraklara sahip olarak dini bir feodalite kurumu olan kilisenin üretim güçlerinin gelişmesini engellemesi ve ekonomik hayata müdahalesi ise Protestanlık ile aşılmaya çalışılmıştır.[i]

Sadece Seçimlerin Olması Demokrasi İçin Yeterli Değildir

Demokratik olmayıp, demokrasi varmış gibi davranan ülkelerde seçimler tek yeter şartmış gibi gözükürken, serbest, güvenli ve temsileyette adaleti sağlayan seçimlerin olması liberal demokrasilede sadece şartlardan birisidir. Oy hakkının yirminci yüzyılın başlarına kadar sadece üretim aracı sahiplerine tanınmış olması oy hakkının burjuva karakterini göstermektedir. İngiltere’de 1832’de yetişkin nüfusun yüzde 4’ü, 1867’de ise yüzde 8’i oy hakkına sahip olabilmiş, sadece erkekleri kapsayan oy hakkının gerçekleşmesi için 1918’e kadar beklenmiştir. Kitlelerin siyasal sürece dahil olmaları, kapitalist ekonomik ve toplumsal ilişkilerinin yeniden üretiminin, uygun anayasal mekanizmalar yoluyla güvence altına alınmasından sonra gerçekleşmiştir.[i] Seçimlerin düzenli aralıklarla tekrarlanması ve birden çok siyasal partinin var olmasının yanında,  seçmenlerin seçim yoluyla iktidarın değişeçeğine inanıyor olması da o ülkede demokrasinin göstergelerinden birisidir.

Demokrasilerde Temel Haklar Güvence Altına Alınmış Olmalıdır

Liberal demokrasinin olmaz ise olmazlarından birisi de, ülke vatandaşlarının temel kamu hakları güvence altına alınmış olmasıdır. Düşünce, örgütlenme ve gösteri hakkı yanında demokratik ülkelerde basın özgür olmalı, hükümetlerce medyaya baskı uygulanmamalıdır.

Liberal demokrasinin ölçekleri bunlardır. Herkes bu ölçekleri kendi ülkesine uygulayarak, ülkelerinde demokrasi olup olmadığını belirleyebilir. Bu sayılanlardan biri veya birkaçı eksik ise o ülkede demokrasi olduğunun söylenebilmesi mümkün değildir.


[i] Samuel Bowles ve Herbert Gintis, Demokrasi ve Kapitalizm, (çev. Osman Akınhay), İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1986, ss. 84-92.


[i] Max Weber, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, (çe. Gülistan Solmaz),Ankara, alter Yayıncılık, 2011.


[i] Crawford Brough Machperson, Demokrasinin Gerçek Dünyası, Ankara, Birey ve Toplum Yayınları, 1984, s. 7.