Cumhuriyet, söylev ve bir karikatür…

İskilipli Atıf ve Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi gibi kişilerin yönettiği “Teali İslam Cemiyeti”nin 1920’de hazırladığı bildiriler, Yunan uçaklarından Anadolu köylerine atılmıştı. Bildirilerde Türkiye’nin anahtarının İngiltere’nin emin ellerinde olduğu, Yunan ordusunun halifenin ordusu sayıldığı yazıyordu.

Av. CEM BAYINDIR

Bugün de torunlarının ve aynı düşüncenin -yüzlerine yansımış- aynı öfke ve tiksinti ile saldırdığı, yıkmaya çalıştığı ve büyük bölümünü yıprattığı Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları için, İskilipli Atıf Efendi ve Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi gibi kişilerin yöneticiliklerini yaptığı “Teali İslam Cemiyeti”nce 1920 Ağustosunda hazırlanmış ve hem Alemdar gazetesinde yayımlanmış hem de Yunan uçaklarından Anadolu köylerine atılmış 1. ve 2. bildiriler özetle şöyleydi:

TÜRKİYE’NİN KİLİDİNİN ANAHTARI İNGİLTERE’DİR

 “Kilit Türkiye anahtar İngiltere’dir. Alem-i İslam (İslam dünyasının) kilidinin anahtarını İngiltere’nin emin (güvenilir) ve itimat edilir (güvenli) eline tesliminde Alem-i İslam için hiçbir tehlike yoktur.”

Teali İslam Cemiyeti Yunan askerleriyle

YUNAN ORDUSU HİLAFET ORDUSU SAYILIR

“Yunan ordusu halifenin ordusu sayılır. Hiç de zararlı bir topluluk değildir. Asıl kafası koparılacak mahlukat (yaratık) Ankara’dadır.”

“Halbuki millet hâlâ aldanıyor, aldatılıyor, lüzumsuz (gereksiz) yere girdiği ve mağlubiyetle (yenilgiyle) çıktığı bir muharebenin (çarpışmanın) ferdasında (yarınında) da aklını başına toplayamıyor! Kendisini hâlâ aldatmağa çalışan heriflere niçin diyemiyor ki: “Ey hainler, Ey Allah’tan korkmayan ve peygamberden haya etmeyen (utanmayan) mahlûklar(yaratıklar), muharebe ettiniz, başımızı bin türlü belâlara soktunuz.”

EŞKIYA NE HAKLA KENDİNE KUVAYI MİLLÎYE ADINI VERİYOR

“Hem sizler ey yalancı ve deni şakiler! (Aşağılık eşkıyalar) Kendi milletimize karşı ecnebi (yabancı) milletlerden hiçbirinin yapmadığı şekavet (haydutluk) ve şenaatleri (alçaklığı) irtikâp (yolsuzluk) edip dururken milleti, eşrafı memleketi (memleketin ileri gelenlerini), ulemayı (din bilginlerini) asıp keserek mallarını yağma ederken kendinize ne hakla ne yüzle ne utanmazlıkla Kuvâ-yı Milliye (ulusal güç) namını (adını) veriyorsunuz?”

MİLLETİ YUNAN’LA SAVAŞA SOKARAK HAİNLİK YAPMAYIN

“Milleti öldürerek, mahvederek hukuk-ı milleti müdâfaa edeceksiniz öyle mi? Utanmaz hâinler, artık yetişir, yakamızı bırakın: Cenâb-ı Hakk’ın (Yüce Tanrı’nın) gazap ve laneti sizin üzerine olsun!”

“Kuvâ-yı Millîye eşkıyası ise İstanbul’u da elimizden çıkarmak ve memlekete son hizmet şeklinde son ihanetlerini de yapmak için çalışıyorlar.”

Teali İslam Cemiyeti’nin hazırlayıp Yunan uçaklarının dağıttığı bildiri

ATATÜRK VE SİLAH ARKADAŞLARI ZALİMDİR

Ey kahraman askerler! Harb (savaş) senelerinde sizi cephe cephe sürükleyen ve aç susuz süründüren ve din kardeşlerinizin, hemşehrilerinizin beyhude (boşuna) yere ölmelerine sebebiyet veren birkaç kişi arasında Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami gibi zâlimler de var idi!”

Bugün yine o şakiler, bagilerdir (isyancı) ki elleri birtakım yetimlerin, dul kadınların kanlarına mülamma (bulaşmış, değmiş) olduğu halde kalbgâhınıza (canevinize, ruhunuza) sokularak sizi mahvetmek ve evlâd u iyâlinizi (çoluk çocuğunuzu) yetim ve dul bırakmak ve servet ve saadetinizi (zenginlik ve mutluluğunuzu) külliyen (tümden) çalmak için şeytanın dahi hatırına gelmeyen hiyle ve desâisi irtikâb ediyorlar. (aldatma ve gizli hileler düzenliyorlar)”

ATATÜRK VE MİLLİ MÜCADELE KAHRAMANLARINA ÖLÜM FETVASI

“Siz bu zalimlerin cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız? Elinize aldığınız fetva-i şerif ki (işbu Atatürk ve arkadaşları için yazılmış ölüm fetvası) Allah’ın emridir, okuduğunuz hatt-ı münif ki (yüksek yazı) halifemizin, padişahımızın bir fermanıdır, siz Allanın emrine halifenin fermanına ittibâen (uyarak, biat ederek) bu canileri, bu katil canavarları daha ziyade (fazla) yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz. (görevli ve yükümlüsünüz)”

“Şu alçaklar ve hempaları (yardımcıları) bu cinayetleri hep sizin sayenizde yapıyor; bunların vücudlarını külliyen dünyadan kaldırmak beşeriyet (insanlık) için, Müslümanlık için bir farz (Allah’ın emri) olmuştur.”

İskilipli Mehmet Atıf

İSKİLİPLİ ATIF’IN VE CEMİYETİNİN SON GİRİŞİMİ

Bu derneğin yöneticisi İskilipli Atıf Hoca’nın 1925 tarihli Frenk Mukallitliği ve Şapka kitapçığında da devrimlere cephe alış vardır. Özellikle, zina ve hırsızlık suçlarını şapka giymeye oranla çok hafif bulması ve şapka giyeni dinden çıkmış (kafir) ilan etmesi üzerine Süleyman Nazif şunu yazar:

Ya Muhammet; Ey Şari’-i Akdes (en kutsal şeriat koyucu)! Dininin cehil elinde ne hallere girdiğine elbette ruhun vâkıftır. Ümmetinin gerçekten münevver kısmı, bu kapkara savletlere karşı beyza-ı İslâmî (İslâm’ın parlaklığını) ilâyevm-i kıyam (kıyamet gününe kadar) müdafaa edecek.”

 ATATÜRK SÖYLEV’DE DİN SÖMÜRÜCÜLERİ İÇİN NE DİYOR?

Şimdi de Atatürk’ün Söylev’de “Terakkiperver Cumhuriyet Partisi” için söylediği sözleri anımsayalım:

“… “Fırka efkâr ve i’tikadât-ı diniyeye hürmetkârdır.” (Dinsel düşünce ve inançlara saygılıdır) düstûrunu (ilkesini) bayrak olarak eline alan zevâttan (kimselerden) hüsn-i niyete intizâr (iyiniyet beklenebilir mi) olunabilir miydi?

Bu bayrak, asırlardan beri cahil (eğitimsiz) ve mutaassıpları (tutucu insanları), hurafe-perestleri (din dışı-boş inançlara inananları) iğfal ederek (kandırarak) hususî maksatlar (özel çıkarlar) temînine (sağlamaya) kalkışmış olanların taşıdıkları bayrak değil miydi?

Türk milleti, asırlardan beri nihayetsiz felâketlere, (sonu gelmez büyük yıkımlara) içinden çıkabilmek için büyük fedakârlıklar istilzam (ulusça büyük özverilerde bulunduğumuz) eden, mülevves bataklıklara (pis ve iğrenç bataklıklara) hep bu bayrak gösterilerek sevk olunmamış mıydı?

Yeni fırka (parti), biz hilâfeti tekrar isteriz, medreseler, tekkeler, cahil softalar, şeyhler, müritler, ‘biz sizi himaye edeceğiz; bizimle beraber olunuz. Çünkü Mustafa Kemal’in Fırkası hilâfeti lâğvetti (hilafeti kaldırdı). İslâmiyet’i rahne-dar ediyor’ (Dine zarar veriyor), diye bağırmıyor muydu?” (Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Nutuk 748-749. sayfalar)

ZÜMRÜDÜANKA’DA BİR KARİKATÜR

Görülüyor ki, büyük yıkımlara yol açacaklarını bile bile her dönem siyasal dinciler, dinden çıkar sağlamaktan, bunu kullanmaktan kendi çıkarlarını her şeyden üstün tutmaktan çekinmemişler, çekinmiyorlar, çekinmeyecekler.

Aşağıda 1924 yılından Zümrüdüanka dergisinde yer almış bir karikatür var. Karikatürde Atatürk tüm engelleri bir bir başarıyla aşıp son engel olan “taassub”un üzerinden geçerken görülüyor.

Asab, sinir, kas, bağlılık anlamı taşıyan “Asabe” kökünden gelen (ع ص ب) “taassub” bugünkü anlamıyla bağnazlık, yani bir düşünceye, bir inanışa, bir partiye, bir kişiye aşırı ölçüde bağlanıp ondan başkasını düşünememe durumu demektir.

Sağ üstteki yazı: Necat Safhaları (kurtuluş evreleri): Son hamle.  Alttaki son üç engel sondan başa, Saltanat, Hanedan, Taassub (Zümrüdüanka 6.3.1924)

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılına yaklaşırken çevremizdeki tüm din sömürücüsü, çıkarcı, cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarından ve tüm bağnazlıklardan kurtulmayı diliyorum…


 (Alıntılar: Mustafa Kemal Atatürk (Nutuk), Ali Rıza Özkan, Ramazan Demir, Tarık Zafer Tunaya, Sinan Meydan, Zekai Güner-Orhan Kabataş, Harp Mecmuası, Ankara İstiklal Mahkemesi zabıtları, Zeki Sarıhan, Mustafa Baydar, Fethi Tevetoğlu, Sina Akşin, Alev Coşkun, Şerafettin Turan)

 

 YAZIYI BEĞENDİYSENİZ LÜTFEN PAYLAŞIN