
Çağdaş düşünce ile donanmış laik, demokratik ve sosyal bir cumhuriyet bu kısa özette işaretlenen sistem karşısında her vatandaşın temel hedefi olmalıdır.
Muhalefet bu temel amaçla bütünleşmelidir.

“Günümüzde siyasi cephede neler oluyor” sorusuna cevap yüzlerce sayfayı doldurur. Ancak sonuç olarak burada saymakla bitirilemeyecek elem verici, yüz kızartıcı gördüklerimize bakıp cumhuriyet, demokrasi ve laiklik sözcükleriyle günümüzü değerlendirmeye çalışacağım.
Cumhuriyet kamu çıkarlarının baskın olduğu coğrafyamızda kendi değerlerini halen egemen kılamadı.
Halen cumhur yalnızca oy verme yoluyla yalnızca meşruiyeti sağlayan/onaylayan konumunda. Ne dümenin kontrolünü temsili kurumlar aracılığıyla sağlayabilme yetkisi elinde ne de böyle bir yetkinliğe ulaşmış durumda.
Egemen olanlar cumhuriyetin getirdiği haklardan biri olarak seçme ve seçilme özgürlüğünü kendi egemenliklerini meşru kılma ve pekiştirme aracı olarak kullanıyorlar.
Çünkü Cumhuriyetin temel zemini olan cumhur birbirini besleyen yoksulluğun ve cehaletin bağrında, tatlı uykusunda.
Bazen kendisine sorulduğunda elinde, içinde kendisine telkin edilmiş egemen zümreyi, aileyi onaylayan mühürlü zarfla seçim sandığına gidip tabutu olan tatlı uykusuna geri dönüp uykusuna kaldığı yerden devam etmekte.
Oysa cumhuriyet ülkenin kaderini tek gerçek sahibi addedilen cumhurun eline vermekle yükümlüydü.
Yalnızca bir iki büyük şehirde yuvalanmış, cumhuru kene gibi kemiren yoz bir bireyciliğin aleti oldu.
Bu ülkede demokrasi laiklikle, laiklik demokrasiyle taçlanamadı. Demokrasi tabanın isteği olmadığı için bir lüks olarak kaldı. Cumhuriyetin söz hakkı tanıdığı cumhurun ağzı geniş bir bantla bağlanmış vaziyette. Konuşması yasak. Ama alkışlaması serbest. Hem de elleri patlayana kadar. Kendisine onaylattırılan egemen zümreyi, aileyi hamasi nutuklar atarken bir titreyiş, kendinden geçiş, vecd içinde alkışlaması serbest.
Laiklik de öyle. İslamiyette olmayan bir klerk sınıfı yaratmaktan başka bir işlevi olmadı. Yaratılan bu din adamları sınıfı her türlü yozluğa ve sapkınlığa saplanmış durumda. Bugünlerde Diyanet İşlerinin başında görülen bu clerc sınıfı kurumunu karakterize eden şahsın durumu da bu işleyişin sonucu. Clerc-fr/clerk-ing kelimesinin ironik olarak katip anlamına geldiğini de aklımızda tutalım. Neydi katip? Söyleneni yazan.
Peki demokrasi hiç uygulandı mı? Demokrasi yöneten sınıfların istediği kadar uygulandı. Örneğin işçi sınıfının partisi olan komünist partilere uzun zaman örgütlenme özgürlüğü verilmedi.
Laiklik ise sözüm ona dine karşı kullanıldı. Ama asla libre-pensée (özgür düşünce de denir ama aslı dine karşı düşüncedir) uygulanmadı. Oysa özgür düşünce (dine karşı düşünce) atéisme’e (tanrı tanımazlık) tanınan özgürlükle ancak özgür düşünce olabilir.
İşte bu ahval ve şerait içinde sosyal demokrat bir parti ve muhalefet şekillenmiş bulunuyor. Son yirmi yıldır yaşadığımız cinnet bu ahval ve şerait içinde yaşanıyor. Ondan önce yaşanan kadetimize isyan içinde geçen bir elli yıl da aynı ahval ve şeraitin eseri.
1923-1950’li cumhur oluşturma yıllarını ise şerh koysam da 600 yıl süren zorba bir padişahın mutlak ve ortak olunamaz merkezi kul sistemine karşı, bütün kalbimle destekliyorum.
Çağdaş düşünce ile donanmış laik, demokratik ve sosyal bir cumhuriyet bu kısa özette işaretlenen sistem karşısında her vatandaşın temel hedefi olmalıdır.
Muhalefet bu temel amaçla bütünleşmelidir.