Çanakkale çevre örgütleri valiyle görüştü: ALAMOS’U TAHLİYE EDİN!

Çanakkale’de geçtiğimiz cumartesi günü yaşanan olaylardan sonra yeni vali İlhami Aktaş’la görüşen çevre örgütleri ve STK’lar, Çanakkale’nin çevresel ve ekolojik sorunlarını içeren bir dilekçe sundular. Görüşmede cumartesi günkü polis şiddeti ve gözaltılar da konu edildi.

ESKİMİYEN Haber

Yaklaşık on beş gündür randevu bekleyen çevre örgütleri ve STK’lar, cumartesi günkü olaylardan dört gün sonra kabul edildikleri görüşmede valiyi şaşırttılar.

Çevre örgütleri ve STK temsilcilerinin Çanakkale’nin çevresel ve ekolojik sorunlarını anlatmaları ve rapor formatında ayrıntılı bir dilekçe sunmaları üzerine şaşkın bir ifadeyle kısa bir nezaket ziyareti beklediğini söyleyen Vali İlhami Aktaş, yaklaşık 1 saat süren görüşmede sorunları bizzat not aldı ve ilgileneceğini belirtti.

Görüşmede Vali Aktaş’a Kazdağları direnişinin birinci yılında gerçekleştirilmek istenen basın açıklamasına yapılan müdahale, polisin uyguladığı şiddet ve gözaltılar da iletildi.

Bununla ilgili olarak Vali Aktaş’tan, Kirazlı Balaban civarındaki jandarma ablukasının kaldırılması, yaşam savunucularına kesilen hukuksuz ve mesnetsiz para cezalarının iptali istendi.

Valiliğin 25 Temmuz tarihli basın açıklamaları, toplantı ve gösterileri yasaklayan kararın kaldırılması, gözaltına alınan ve daha sonra serbest bırakılan çevrecilere isnat edilen asılsız suçlar için soruşturmanın iptali ve 25 Temmuz günü orantısız güç ve şiddet kullanan ve hukuksuz bir şekilde gözaltı uygulayan güvenlik kuvvetleri hakkında soruşturma başlatılması istendi.

Görüşmeye Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği’nden Mehmet Akbulut, Çan Çevre Derneği’nden Hikmet Kılıç, Gülpınar Sürdürülebilir Yaşam Derneği’ni temsilen Selma Kanbur, Kazdağları Dayanışması adına Çanakkale Tabip Odası Başkanı Dr. Güleda Erensoy, Büyükhusun Dayanışması adına Cem Tüzün, Ekoloji Birliği’ni temsilen eş sözcü Süheyla Doğan Ünal, İHD Çanakkale Şubesi’nden Hayrettin Pişkin ile Hukuk Danışmanları İsmail Atal ve Burcu Özaydın Kahveci katıldı.

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Başkanı ve Ekoloji Birliği Eş sözcüsü Süheyla Doğan, Çanakkale ili ve Kazdağları’ndaki ekolojik yıkım projelerini anlattı.

Doğan, çevre örgütleri ve STK’ların valilikten taleplerini iletti.

Çan’daki termik santralların neden olduğu hava kirliliği üzerinde duran Çanakkale Tabip Odası Başkanı Güleda Erensoy, göğüs hastalıklarının yüksek seyrettiği Çan’da Covid-19 vaka sayısının bu nedenle yüksek olacağını söyledi.

Çevre örgütleri ve STK’ların hukuk danışmanı Avukat İsmail Atal da görüşmede, Valiliğin ve İl Hıfzısıhha Kurulu’nun yasaları objektif ve herkese eşit uygulamadığını, devletin topraklarını, kamu arazisini işgal eden altın şirketlerine karşı gönüllü kamu hizmeti yürüten Her Yer Kazdağları platformuna ceza kesilirken, Ekim 2019’da ruhsat süresi biten Alamos Gold’a ceza kesilip tahliye işlemi yapılmadığını, şirketin kamu arazisinde işgalci olduğunu anlattı.

Avukat Burcu Özaydın Kahveci de, Cumartesi günkü basın açıklamasının 1 gün öncesinde ilan edilmesi gereken yasağın usulsüz olarak, açıklamadan hemen önce ilan edildiğini, polisin orantısız güç kullanarak işkenceye varan uygulamalarda bulunduğunu ifade etti.

Kahveci, alandaki yasağın kaldırılması gerektiğini, kesilen cezaların da çifte standart nedeniyle hukuksuz olduğunu ve iptal edilmesi gerektiğini belirtti.

Bölgenin Çevresel ve Ekolojik Sorunları ve Talepleri’nin harita ve grafiklerle anlatıldığı rapor formatındaki dilekçede Anayasa’nın “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir” diyen 56. maddesi bizlere bu görevi vermektedir” dendi.

Dilekçede bölgedeki çevresel ve ekolojik sorunlar 10 madde halinde açıklanıyor.

İşte o dilekçe:

VALİLİK MAKAMINA,

ÇANAKKALE

Çanakkale İli, tarihi, kültürel ve ekolojik olarak oldukça önemli bir konumdadır. Birbirinden kıymetli özelliklere sahip ilçe ve köyleri ile, dağları ve ovaları ile, denizi ve ormanı ile ülkemizin ve dünyanın önemli merkezlerindendir. Kazdağları ve çevresi Biga Yarımadası’nın en önemli ekosistemlerindendir. Bölgemizin değerleri, 2002’de Altınoluk’ta, 2005’de Çanakkale’de ve 2013’de Güre’de gerçekleştirilen Kazdağları Ulusal Sempozyumlarında sunulan tebliğler ve bu tebliğlerden oluşan kitaplarda detaylı bir şekilde sunulmuştur.

Ne yazık ki bölgemiz bazı enerji ve metalik madencilik projeleri ile ciddi bir ekolojik yıkım tehdidi altındadır.  Prof. Dr. Murat Türkeş tarafından yayına hazırlanan “Çanakkale’nin Durum Raporu 2018” başlıklı rapor yazımızın ekinde sunulmakta olup bölgemizin özellikleri ve Bölgemizin Çevresel ve Ekolojik Sorunları söz konusu raporda detaylı bir şekilde anlatılmaktadır. Bu konudaki haritalar yazımız ekinde yer almaktadır. 

Bizler, ekoloji örgütleri olarak, Çanakkale İlimizin doğasının ve yaşam alanlarının korunması için bir araya geldik. Anayasa’nın “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” diyen 56. maddesi bizlere bu görevi vermektedir.

İklim krizinin yaşamımızı giderek derinden sarsan etkilerinin görüldüğü günümüzde, bölgemizle ilgili iklim değişikliği ve iklim krizine yol açan önemli çevre sorunlarını ve ekolojik yıkım projelerini ve bu süreçte ekoloji örgütleri olarak maruz kaldığımız sorunları size aktarmak istiyor ve ekolojik yıkım projelerin önlenmesini ve yaşanılan sıkıntıların ortadan kaldırılmasını talep ediyoruz:

  1.  METALİK MADENCİLİK: 2000’li yılların başından bu yana Biga Yarımadası altın madenciliği firmalarının ilgi odağı olmuştur. Bölgemizde halihazırda çok sayıda altın madenciliği arama ve işletme ruhsatları bulunmaktadır. Lapseki’de TÜMAD Madencilik tarafından yürütülmekte olan bir proje faaliyete başlamıştır. Daha sonra Çanakkale’nin tek içme suyu kaynağı olan Atikhisar Barajı yakınlarındaki Kirazlı mevkiinde Alamosgold iştiraki Doğu Biga Madencilik A.Ş.’ne ait işletme ruhsatı kapsamında 200 hektarlık bir alanda 347 bin ağac kesilmiş ve madencilik faaliyetleri için hazırlık yapılmıştır. Hepimizin yüreğini burkan bu orman ekosistemi kıyımından sonra bölgede gelişen tepkiler sonucunda 13 Ekim 2019 tarihinde dolan işletme ruhsatı süresi yenilenmemiştir. Ancak aradan 8 ay geçmiş ve ruhsat yenilenmemiş olmasına rağmen firma hala alanda bulunmaktadır ve tahliye edilmemiştir. Aynı firmanın Ağı Dağı ve Çamyurt’ta da projeleri bulunmaktadır. Serçiler’de, Halilağa’da, Söğütalan’da ve daha başka bölgelerde son dönemlerde çeşitli faaliyetlerin sürdürüldüğü bilinmektedir.

Tema Vakfı, bu ay içerisinde sonuçlanan ve kamuoyuna açıklanan https://t.co/xBUxNrfjRR   bağlantısında yer alan “Kazdağları Yöresi’nde Madencilik” başlıklı bir rapor yayınlamıştır. Raporda Biga Yarımadası ve Kuzey Ege’yi kaplayan 1.697.062 hektar alan Kaz Dağları Yöresi olarak tanımlanmıştır. Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nden (MAPEG) elde edilen

verilere göre bu alanın 1.294.335 hektarı (%76’sı) ruhsatlandırılmıştır. Yöre, ihale, arama ve işletme safhalarında 1.634 ruhsata bölünmüştür. Bu yoğunlukta bir madencilik faaliyetinin yörenin tüm ekolojik, kültürel ve ekonomik yapısını büyük ölçüde tahrip edeceği açıktır.

2004 yılında 5177 sayılı Maden Kanunu’nda ve Bazı Kanun’larda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun özellikle önemli bir kırılma noktasıdır. Kanun ile izin ve çevresel etki değerlendirmesi hususlarında düzenlemeler yapılmış, madencilik faaliyeti yapılabilecek alanlar genişletilmiştir. Orman, muhafaza ormanı, ağaçlandırma alanları, özel koruma bölgeleri, milli parklar, tabiat parkları, sit alanları, tarım alanları, su havzaları ve benzeri doğal ve kültürel zenginlikleri

olan ve bu sebeple koruma altına alınmış alanlar madencilik faaliyetine açılmıştır. Bugün itibarıyla ne yazık ki ülkemizde doğayı, tarım alanlarını ve kültürel varlıkları madencilik faaliyetlerine karşı koruyan tek bir koruma statüsü bulunmamaktadır.

Bu maden yasası kapsamında yürütülmekte olan metalik madencilik, özellikle de altın madenciliğinin hiçbir kamu yararı yoktur. Oysa bölge ekosistemine ve yaşam alanlarına vereceği zarar ve oluşturduğu risk kabul edilemez. Türk Tabipler Birliği’nin bu konudaki raporu ektedir.

Prof. Dr. Kenan Kaynaşlı tarafından bölgenin tarımsal gelirleri ile madencilik gelirlerinin kıyaslanması konusunda bir bilimsel çalışma yapılmıştır.  Bu rapora göre bitkisel üretimin ekonomiye katkısı yıllık 4,383 milyar dolar, hayvansal üretimin ekonomiye katkısı 2,550 milyar dolar olmak üzere toplam 6,983 milyar dolardır.  Oysa altın madenciliğinden devletin elde edeceği pay 672 milyon dolardır. Madenlerin ortalama ömrü olan 10-11 yılda tarımda   750 bin kişi istihdam edilirken elde edilecek gelir 70 milyar dolardır. Aynı sürede altın üretiminde istihdam 1600 kişi ve elde edilecek gelir yalnızca 1 milyar dolardır.

Kazdağları, 5000 yıllık geçmişi içinde bu bölgenin “altın yumurtlayan tavuğu” olmuştur. Bu nedenle burada yapılacak bütün çalışmalarda yaşam, ekonomi ve ekolojik anlamda sürdürülebilirlik ilkesi daima ön planda tutulmalıdır.

Bu nedenlerle;

  • Bölge için verilmiş bulunan tüm altın madeni arama ve işletme ruhsatlarının iptal edilmesini,
  • Kirazlı Altın Madeni Projesi ile ilgili işletme ruhsatı süresi dolmuş olan ve hala ormanlık alanda bulunan Alamosgold iştiraki Doğu Biga Madencilik A.Ş.’nin tahliye edilmesini,
  • Kirazlı Proje alanının ekolojik yöntemlerle acilen rehabilite edilmesini istiyoruz.
  • TERMİK SANTRALLAR: Bölgemizde halihazırda çalışmakta olan 5 adet fosil yakıtlı termik santral bulunmaktadır. Santrallardan 18 Mart ve Odaş adlı iki adedi Çan’da bulunmaktadır. Söz konusu santrallar nedeniyle Çan İlçesi ve çevresinin hava kirliliği ciddi oranda artmıştır.  Hava kirliliği nedeniyle yörede yaşayanların sağlığı etkilenmiştir. Tarımsal üretimde verim düşüklüğü ve kalitede düşüş yaşanmaktadır. Çan yöresi ile ilgili olarak yapılmış çeşitli sağlık araştırmaları raporları mevcuttur.

Çan’daki termik santrallar dışında Cenal Termik Enerji Santralı, İçdaş Bekirli Termik Santralı, İçdaş Biga Değirmencik Termik Santralı de faaliyettedir.

İşletmede olan bu projelerin yanı sıra bölge için daha yaklaşık 10 proje olduğu bilinmektedir. Kirazlıdere, Karaburun, Ağan, Nemal, Biga, Kocadalyan, Naren, Nemal, Çırpılar, Helvacı Termik Santral Projeleridir. Bu projelerin bir kısmının ÇED süreci tamamlanmış, dava edilmiş ve davalar kazanılmıştır.

Tüm bu fosil yakıtlı-kömürlü termik santrallar bölgenin hava ve yaşam kalitesini etkileyecektir.

Ülke çapında önemli sağlık örgütleri ve çevre örgütlerinin yer aldığı Temiz Hava Hakkı Platformu tarafından 2017 yılında Çanakkale’de toplam 16 tane santralın yöredeki hava kalitesi, sağlık ve toprak üzerine olası etkileri incelenmiştir. Ekte ve ayrıca https://www.temizhavahakki.com/canakkale-hava-kirliligi-modellemesi-mayis-2017/ bağlantısında yer alan rapora göre,  15.000 MW’a yaklaşan kurulu gücü olan santralların yapılması durumunda en kötü durum senaryolarında, günlük PM2,5 düzeylerinin İstanbul’da yıllık ortalamalarda % 20-25 kadar bir artış olabileceği, Bandırma-Çanakkale arasındaki bölgedeki günlük PM2,5 düzeylerini ise yıllık ortalamalarda %50-150 arasında artabileceği belirtilmektedir.

Rapora göre santral emisyonları (salım), Çanakkale ve çevresinde havadaki zehirli parçacık madde ve NO2 konsantrasyonlarını (birikim) arttırarak, felç, akciğer kanseri, yetişkinlerde kalp ve solunum yolu hastalıkları ile çocuklarda solumun yolları semptomlarında artışa ve dolayısıyla bu hastalıklardan kaynaklanan erken ölümlere neden olabilir (Dadvand ve ark., 2013). Ayrıca, kükürtdioksit (SO2), azotoksitleri (NOx) ve toz salımı nedeniyle havadaki zehirli parçacık madde oluşumu da artıyor. CALPUFF modelleme sisteminin çok önemli bir özelliği, genellikle Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) ve yasal-yönetsel süreçlerde genellikle göz ardı edilen bir etki alanı olan SO2 ve NOx’nin atmosferdeki ikincil PM2,5’a kimyasal dönüşümünü simüle edebilmesidir (benzeştirme). Diğer bir kilit konu ise, santrallerden kaynaklanan asit gaz salımlarının neden olduğu asit yağışları ile tarım alanlarına, ekosistemlere ve mülklere verdiği zarardır. Tüm planlanan santrallerin çalışmaya başladığı varsayılarak yapılan modelleme sonucuna göre, tahmin edilen sağlık etkileri, yılda 1130 erken ölümdür (%95 güven düzeyi ile 660-1570 güven aralığında). Bu sayının 960’ı PM2,5’a maruz kalmaktan ve 260’ı NO2’ye maruz kalmaktan kaynaklanmaktadır. Yapılan kestirimler, düşük doğum ağırlığında olan bebek sayısında 160 bebek artışı öngörmektedir.

Temiz Hava Hakkı Platformu tarafından ayrica  https://www.temizhavahakki.com/canakkalede-planlanan-cenal-entegre-termik-santralinin-saglik-etkileri/ bağlantısında yer alan “Uzman Görüşü: Çanakkale’de Planlanan CENAL Entegre Termik Santralinin Sağlık Etkileri, Ekim 2019” başlıklı rapor durumun ciddiyetini ortaya koymaktadır.

Tüm dünya ülkeleri fosil yakıtlı termik santralların iklim krizine ve insan sağlığına olumsuz etkileri nedeniyle fosil yakıtlı termik santrallardan vazgeçerken ve mevcut santrallarını kapatma konusunda kararlar alıp uygulamaya başlarken bölgemizde hala yeni santralların planlanması kabul edilemez bir durumdur. İklim Uzmanı Önder Algedik tarafından   hazırlanan ve ekte sunulan “Kömür ve İklim Değişikliği-2017” başlıklı rapor, kömürlü termik santralların iklim değişikliği üzerindeki etkilerini anlatmaktadır. Heal-Sağlık ve Çevre Birliği’nin hazırladığı “ÖDENMEYEN SAĞLIK FATURASI Türkiye’de Kömürlü Termik Santraller Bizi Nasıl Hasta Ediyor?” başlıklı raporunda da termik santralların sağlık üzerine olumsuz etkileri anlatılmaktadır.

  • Bölgedeki yeni termik santral projelerinin ruhsat ve lisans-önlisans izinleri bir an önce iptal edilmesini,
  • Mevcut santralların çalışanlarını mağdur etmeyecek bir şekilde adil bir dönüşüm ile kapatılmasını istiyoruz.
  • JEOTERMAL ENERJİ SANTRALLARI: Bölgemiz için diğer önemli sorunlardan birisi de sayıları giderek artmakta olan jeotermal enerji santrallarıdır. Özellikle Ayvacık ve Ezine İlçelerinde Gülpınar, Tuzla, Yukarıköy, Taşağıl civarlarında oldukça geniş alanlarda arama ve işletme ruhsatları verilmiş bulunmaktadır.  Halihazırda faaliyette olan Tuzla Jeotermal Enerji Santralı ve Babadere 1 Jeotermal Enerji Santralı mevcuttur. Bunların dışında inşaata başlanmış bir santral ve “ÇED Gerekli Değildir” kararı verilmiş ancak derneklerimizce dava konusu olmuş çeşitli santral projeleri vardır. “ÇED gerekli değildir” kararı alan diğer projeler ise; Transmark JES, MTN JES ve Yerka JES, Babadere-2 projeleridir. Assos yakınlarında Büyükhusun Köyü’nde de jeotermal kaynak arama projesi için “ÇED Gerekli Değildir” kararı verilmiş olup proje derneklerimiz ve yöre halkı tarafından dava edilmiş bulunmaktadır.

Çanakkele’nin domatesinin, Ezine peynirinin, organik zeytinciliğinin gerçekleştirildiği hem tarım hem de turizm açısından çok önemli olan bu bölgelerde jeotermal enerji santralları şimdiden etkilerini göstermiştir. Aydın, Salihli, Manisa İllerimizde yer alan jeotermal enerji santrallarının tarım alanlarına, yeraltı ve yerüstü sularına ve insan sağlığına olumsuz etkilerinin bilim insanlarımızın raporları ve kamu kurumlarının da çeşitli yazıları ile ortaya çıkmıştır.  Orman ve Su İşleri Bakanlığı-Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün ekte yer alan 14.08.2017 tarihli yazısında Jeotermal Enerji Santrallarının bölgenin yer altı ve yerüstü su kaynakları üzerindeki olumsuz etkilerini belirtmekte ve daha fazla ruhsat verilmemesi istenilmektedir.

  • Jeotermal Enerji Santralları konusunda bölge için verilmiş arama ve işletme ruhsatlarının iptal edilmesini,
  • Yeni ruhsat verilmemesini,
  • Mevcut santralların denetlenmesini talep ediyoruz.
  • RÜZGAR ENERJİ SANTRALLARI: Bölgemiz için verilen rüzgar enerji santralları projelerindeki artış ve bu projelerin yer seçimlerindeki yanlışlıklar ve kapasite büyüklükleri bizleri endişelendirmektedir. Bir dönem yenilenebilir enerji kaynağı diye savunmakta olduğumuz projeler Çanakkale İntepe, Ayvacık İlçesi ve Ezine İlçeleri yakınlarında, Bayramiç ve Çan bölgesinde işletmeye alınmıştır veya hala inşaatı devam eden RES projeleri mevcuttur. Bir yandan da yeni projeler için “ÇED Gerekli Değildir” kararları verilmektedir. Bunlar Saroz RES, Üçpınar RES, Gazi 9 RES, Yeniköy RES (Mutlu), Kocalar RES, Maslaktepe RES, Yeniköy RES (Ayes), Göztepe RES, Çanakkale RES; Gülpınar RES;  Gelibolu RES, Ares RES gibi projelerdir. RES projeleri sayıca ve kapasite olarak fazla olduğunda, yerleşim yerlerine yakın olduğunda, orman ekosistemi içerisinde, meralarda, tarım alanlarında yapıldığında sayısız zararlara ve olumsuz etkilere yol açmaktadır. RES’lerin yol açtığı zararlar nedeniyle, Karaburun halkı isyan etmektedir. Bölgemiz için de sayıları giderek artan ve yanlış yerlere yapılan ve kapasiteleri fazla olan RES projelerinden endişe duymaktayız.
  • Bölgemiz için izin verilen ve faaliyete geçen tüm RES Projelerinin envanterinin çıkartılmasını, yer seçimi vb açısından incelenmesini, kümülatif etkilerinin değerlendirilmesini,
  • Planlanan projelerin envanterinin çıkartılmasını ve yer seçimi, ekosisteme olası etkileri konusunda birlikte değerlendirilmesini istiyoruz.
  • KORUNAN ALANLAR-SİT ALANLARI-MİLLİ PARKLAR ÜZERİNDEKİ TEHLİKELER: Bölgemizde çokça korunan alan ve sit alanları vardır. Enerji, sanayi, madencilik, yapılaşma, imar nedenleriyle bu alanların korunan alan statüleri değiştirilmekte, düşürülmekte ya da kaldırılmaktadır. Bu uygulama korunan alanlarımızın sayısını giderek azaltmaktadır.
  • Korunan alanlara, sit alanlarına, milli parklara dokunulmamasını, henüz korumaya alınmamış alanların tespit edilerek korumaya alınmasını,
  • Kazdağları Milli Parkı’nın sınırlarının genişletilerek dağın kuzey yamaçlarının da milli park içerisine alınarak korunmasını,
  • Kazdağları’nın UNESCO Dünya Mirası listesine alınması için gerekli çalışmaların ve başvuruların yapılmasını istiyoruz.
  • KIYI İŞGALLERİ VE İMAR BASKISI: Bölgemizin eşsiz güzellikteki kıyıları ve sahillerinde gerçekleştirilen, gerçekleştirilmek istenen yapılaşma ile bakir koylarımız işgal edilmektedir. Halk kıyılardan yararlanamamakta, kıyılar ve sahiller rant kapısı haline getirilmekte, kirletilmektedir. Örneğin Bozcaada’daki sessiz sakin doğal koylar geçtiğimiz yıllarda ihale edilerek işletmeye açılmak istenmiştir.
  • Kıyı işgallerine izin verilmemesini ve sahillerimizin rant kapısı haline getirilmesinin ve kirletilmesinin önlenmesini istiyoruz.
  • Bölgemizde yapılaşma ve imar ile ilgili gerekli önlemlerin alınarak daha fazla betonlaşmanın önlenmesini istiyoruz.
  • ENDÜSTRİYEL TARIM VE HAYVANCILIK: İklim değişikliğine ve çevre kirliliğine neden olan etmenlerden arasında önemli faktörlerden birisi de endüstriyel tarım ve hayvancılıktır. Endüstriyel tarım kullanılan kimyasal gübreler ve ilaçlar ile, hibrit tohumlar ile ve mono tarım ile hem toprağın hem de su kaynaklarının kirlenmesine neden olunmaktadır. Endüstriyel hayvancılıkta kullanılan ilaçlar ve ortaya çıkan atıklar ve gazlar da yine toprağın, su kaynaklarımızın ve havanın kirlenmesine yol açmaktadır.
  • Endüstriyel tarım ve hayvancılık yerine doğanın korunması ve zehirsiz sofralar için ekolojik yöntemlerin ve atalık tohumların ve kullanıldığı geleneksel  aile çiftçiliğinin desteklenmesini istiyoruz.
  • KATI VE SIVI ATIKLAR, KANALİZASYON, ARITMA TESİSLERİ: Sahil bandında kaçak ve kontrolsüz yapılaşma mevcuttur. Bu bölgelerde yeterli altyapı olmaması nedeniyle ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Tarım alanları plastik atıklarla dolmakta ve görsel ve kimyasal kirlilik yaratılmaktadır. Foseptiklerden denize sızıntılar olmakta ve deniz kirlenmektedir. Arıtma tesisleri kapasiteleri yaz nüfusu için yeterli gelmemektedir.
  • Katı atık ayrıştırma, kanalizasyon ve arıtma tesisleri konularında gerekli altyapıların bir an önce tamamlanmasını istiyoruz.
  • ÇED SÜREÇLERİ VE STRATEJİK ÇEVRESEL DEĞERLENDİRME GEREKLİLİĞİ:

ÇED süreçlerinde, yatırımcı firmaların çeşitli suistimalleri ile karşılaşılmakta, firmalar gerçek niyet ve kapasitelerini gizleyerek başvuru yapmakta ve yatırımlarını ÇED Yönetmeliğinin Ek-1 listesine sokarak “ÇED Gerekli Değildir” kararlarının verilmesini sağlamaktadırlar. Daha sonra da kapasite artışları ile gerçek niyetlerini ortaya koymaktadırlar.  “ÇED Gerekli Değildir” kararı ile de ÇED süreçlerinden kaçılmaktadır. Kamu kurumlarımız da bu durumu kanıksamıştır. Oysa karar verilirken yatırımcıların ruhsat alanı büyüklükleri ve gerçek niyetleri gözetilmeli ve Valiliğinizce verilen “ÇED  Gerekli Değildir” kararları en aza indirilmelidir.

Bölgemiz, yukarda saydığımız ve ayrıca bu yazımızda belirtemediğimiz daha başka bir dizi çevresel etkiler nedeniyle kirlenmektedir. Havamızın, toprağımızın, orman ve su ekosistemlerimizin kirlenmesinin, iklim krizine yol açan etmenlerin azaltılması ve ortadan kaldırılması için öncelikle havza bazında “çevre koruma master planları” hazırlanmalıdır. Tüm kirlilik kaynakları saptanmalı, kümülatif etkileri birlikte ele alınmalı ve buna uygun koruma önlemleri ve politikaları geliştirilmelidir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın koordinasyonunda tüm ilgili kurumların bir araya geldiği ve halkın öneri ve görüşlerinin alındığı, bilim insanları tarafından hazırlanacak Gelibolu yarımadası için “Stratejik Çevresel Etki Değerlendirmesi” yapılmalıdır. Tüm yatırımlar da bu plana uygun olarak koordine edilmeli ve plan dışına çıkılmamalıdır.

  • Bölgemiz için acilen bütünlüklü bir “Stratejik Çevresel Değerlendirme” yapılmasını istiyoruz.
  • Değerlendirmede bölgenin tarım ve turizm potansiyeli iyi değerlendirilmeli ve bu potansiyeli olumsuz etkileyecek yatırımlara izin verilmemelidir.
  1. DOĞA KORUMA MÜCADELESİNDE YAŞADIĞIMIZ SORUNLAR:

Bizler, Anayasanın 56. Maddesinden yetki alarak, doğayı ve yaşamı barışçıl bir şekilde ve hukuki mücadele ile birleştirerek savunuyoruz.

Kirazlı Altın Madeni Projesine ve diğer yıkım projelerine karşı da barışçıl bir şekilde mücadelemizi sürdürüyoruz. Kirazlı Balaban Mevkiinde arkadaşlarımız da ormanı ruhsatsız bir şekilde işgal eden Doğu Biga Madencilik A.Ş.’nin faaliyetlerini izlemek ve ormanları savunmak için alanda çadırlı nöbeti sürdürmekteler. 368 gündür barışçıl bir şekilde süren nöbet bölgemiz ve tüm Türkiye tarafından desteklenmektedir. Arkadaşlarımız pandemi döneminde gerekli önlemleri alarak kendilerini izole etmiştir. Ancak son dönemde Kirazlı Nöbet alanının çevresi güvenlik kuvvetleri tarafından abluka altına alınmış ve alanda bulunanlara ve alana gelenlere miktarı 350 bin TL’yi aşan idari para cezaları kesilmiş ve hala kesilmektedir.  

Kirazlı Çadırlı Nöbetinin 365. Günü nedeniyle 25 Temmuz’da Çanakkale’de ve 26 Temmuz’da Kirazlı’da yapılmak istenen basın açıklamaları, Valiliğinizin son dakikada almış olduğu basın açıklamalarını ve toplantı ve gösterileri iptal eden karar nedeniyle gerçekleştirilememiştir. Bu kararı demokratik bulmuyoruz. Bu karar, Anayasanın bizlere tanıdığı barışçıl gösteri yapma hakkının ihlalidir.

25 Temmuz günü basın açıklaması için sosyal medyadan çağrılan kitleye ama saatinde tarafımızca iptal ve dağılma çağrısı yapma isteğimiz güvenlik kuvvetlerince önce kabul edilmesine rağmen daha ikinci cümleyi söylemeden güvenlik kuvvetlerinin orantısız bir şekilde müdahale ederek 16 arkadaşımızı yerlere yatırıp ters kelepçe uygulayarak gözaltına alması kabul edilemez bir uygulamadır. Bu görüntüler barış kenti Çanakkale’ye yakışmamıştır.

  • Kirazlı Balaban civarındaki jandarma ablukasının kaldırılmasını,
  • Yaşam savunucularına kesilen hukuksuz ve mesnetsiz para cezalarının iptalini,
  • Valiliğinizin 25 Temmuz tarihli basın açıklamaları, toplantı ve gösterileri yasaklayan kararın iptalini,
  • Gözaltına alınan ve daha sonra serbest bırakılan arkadaşlarımıza isnat edilen asılsız suçlar için soruşturmanın iptalini,
  • 25 Temmuz günü orantısız güç ve şiddet kullanan ve hukuksuz bir şekilde gözaltı uygulayan güvenlik kuvvetleri hakkında soruşturma başlatılmasını istiyoruz.

Bizler, Anayasamız ve İnsan Hakları Sözleşmesi’nden yola çıkarak doğamızı ve yaşamı barışçıl ve hukuki bir şekilde savunmaya devam edeceğiz.

Siz Sn. Valimizin de yukarda açıkladığımız ekolojik yıkım projelerini önleyerek, bölgenin doğasını ve bölgede yaşayan halkının sağlığını ve ayrıca ve her türlü yasal hakkını koruma konusunda gereken hassasiyeti göstermenizi bekliyoruz.

Saygılarımızla. 29.07.2020