Bugün 1 MAYIS bir başka uyandım bu sabah

Soludum sularının kokusunu denizin, kumun, yosunun, çakılın… Gökyüzü derindi, bir çırpıda daldırdım yüzümü… İçimin mavisini, düşlerimin kırmızısını okşayıp durdum. Ağaç diplerinde seviştim özlemlerimle. Uzaklara, çok uzaklara dokunacak oldum fakat kollarım kısa geldi. Anneme küsemezdim…

 

HAYRETTİN GEÇKİN

Bir başka uyandım bu sabah: Balkona attım kendimi. Göğün sokaklarına doğru birkaç şiir okudum. Aç karnıma şiir okumak hep iyi gelir bana. Sonra kuşlarla konuştum, çiçeklere selam verdim. Otların böceklerin davetini kabul edip yanlarına indim.

Tohum gürültüleri doluştu ayaklarımın altına…

Soludum sularının kokusunu denizin, kumun, yosunun, çakılın… Gökyüzü derindi, bir çırpıda daldırdım yüzümü… İçimin mavisini, düşlerimin kırmızısını okşayıp durdum. Ağaç diplerinde seviştim özlemlerimle. Uzaklara, çok uzaklara dokunacak oldum fakat kollarım kısa geldi. Anneme küsemezdim…

Yürüdüm kendime doğru sonra, dünyaya doğru. Ses kattım renklerin sesine. Kelebekler nerdeydi sahi? Kelebekler ordaydı. Güneşin uçukladığı tepelerinde otların. Uçuç böcekleri kamaştırdı gözlerimi. Kulaklarım doğanın senfonisinde. Büyülendim.   

En güzel şiir barış dedim içimden. İçimden en güzel şiir doğa… En güzel şiir özgürlük… Sevgidir en güzel şiir dedim. Unutmuş gibiydim Covid 19 bahanesiyle 1 Mayıs’ın yasaklandığını…

Ne zaman bir şeyler unutsam, bir şeyler aklıma gelir.

Can güvenliğimin olmadığı yıllar: Bir silah edindiğim… Sonra onu kullanabilmek için güneş batım zamanı tenha bir araziye giderek nişan aldığım ulu bir ağaca… Taze bir acı gibi saklamışım meğer yüreğimde,  ulu ağacın yaprakları arasından korkarak havalanışını tünemiş kuşların…

Tövbe!

İlk atış denemesinden sonra bir daha silaha el sürmeyeceğime dair kendime verdiğim söz.. Silahı bir bataklığa bıraktığımı… Kuşların çekinerek uçmadığı bir dünyayı ezber edip bir uçurtma gibi insan duyarlıklarına ve gökyüzüne salma isteğim…

İşte o zamandı, en güzel şiir barış dediğim. En güzel şiirin özgürlük olduğunu o zaman yazdım şaşkınlıktan nereye uçacağını şaşıran kuşların kanat izine.

Aklımın ve yeteneklerimin sınırlarına doğru uçmak istedim. Ama kanatlarım! O zaman; “insanların kanatları yok / insanların kanatları yüreklerinde” dizeleriyle henüz karşılaşmamıştım Nâzım’ın… Gökyüzü dalgalıydı, köpük köpüktü, hiç unutmam.

Dedim ya ne zaman bir şeyler unutsam, bir şeyler gelir aklıma.

İkizdereli köylülerin televizyondaki görüntüleri kabuksuz bir yara gibi işliyor içimde… Ve itiliş kalkılışları jandarmalarca…  İstanbul’da ucuz ekmek almak isteyen insanların düşürüldüğü durum Patatese hücum dramı… Cumartesi Anneleri’nin,  Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin sorunlarını en alta, hızla değişen gündemi ve yeni acıları en üste koyarak istifledim ülke ve insanlık sorunlarını. Bir acı katarına dönüştü yüreğim.

Bir acı, bir acı daha soydum sonra.

1977’nin kanlı bir 1 Mayıs’ı nerden düştü aklıma şimdi… Ben daha papatyalarla konuşacaktım. Gelinciklerle, menekşelerle, börtü böcekle… Soğukların hışmına uğramadan kışı atlatan ve meyveye duran erikleri tebrik edecektim yan bahçeye geçip. Güneşe ve denize sözüm vardı. Kumlara, çakıllara… 1 Mayıs’a, dünyanın bütün işçilerine, ezilenlere, mazlumlara, adil ve özgürlükçü dünya düşçülerine, eylemcilerine selam uçuracaktım.

Kanlı 1 Mayıs’ta ordaydım, Taksim’de. “Derin devlet”, “Kontrgerilla” sözlerini ilkin orda duymuştum. Gençtim. Hatta gençliğimden de gençtim o sıra. Sakalım mavi çıkardı, ayaklarıma kapanırdı yağmurlar… Sahi 34 kişi miydi Taksim’de öldürülen? Sanırım! Silahların arasından kaçıp kurtulduğumda ustanın şu dizeleri mi düşmüştü dudaklarıma: 

“onlar ümidin düşmanıdır sevgilim

akar suyun  

meyve çağında ağacın 

serpilip gelişen hayatın düşmanı…”

 

Yıllar geçmişti aradan. Yıl 2007. Oğlum Can 24 yaşında. Onunla gitmek istemiştik Taksim’e. Yine ortalık toz duman. O moral bozukluğu içinde dönerken şu dizeler kendini yazmıştı bir kâğıda:

Taksim’de bir gül açacak oldu

Baharı yasakladılar sokaklara

Zeynep el sallıyor. Diyor: “Kahvaltı hazır. Çekinme davet et, çiçeklere de kuşlara da yeterince yer var balkonumuzda.”

Bugün 1 Mayıs! 

Barış olsun! 

Aşk olsun!

1 Mayıslarda daha güzel bir dünyayı büyütelim kalbimizin iki yakasında. Kimse aç, açıkta kalmasın. Çekinerek ötmesin kuşlar dağlarımızda.

Üyesi olduğum Türkiye Yazarlar Sendikası’nın 1 Mayıs Mesajı:

“YAŞASIN 1 MAYIS

1 Mayıs işçi ve emekçilerin birlik, mücadele, dayanışma günüdür.

İşçiler, günde 16 saati aşan ağır çalışma koşullarını değiştirebilmek, sekiz saatlik işgünü hakkını sağlamak için bedeller ödeyerek 1 Mayıs’ı kazanmıştır.

İşçi ve emekçilerin haklı taleplerini seslendirebilmesi, afiş, bildiri, gösteri yürüyüşü ve miting yaparak taleplerini duyurabilmesi salgın gerekçe gösterilerek engellenmeye çalışılıyor. Salgın koşullarında aralıksız çalıştırılan işçiler en temel haklarını gündeme getirdiğinde; gözaltı, baskı ve cezalarla karşı karşıya kalıyor.

Türkiye Yazarlar Sendikası olarak, salgın ve emeğin haklarına saldırı günlerinde; emekçilerin birleşik mücadelesinin ışığına her zamankinden daha fazla gereksinimimiz olduğuna inanıyor, emekçilerin haklı taleplerini sahipleniyoruz. İşçiler çalıştırılırken dikkate alınmayan salgının, işçiler taleplerini seslendirdiğinde engel olarak ileri sürülmesini kabul etmiyoruz.

1 Mayıs Birlik Mücadele ve Dayanışma gününü, yasaklamalar nedeniyle emekçilerle birlikte alanlarda kutlayamamanın üzüntüsünü ve öfkesini yaşıyoruz.

İşçi ve emekçilerin, 1 MAYIS’ı fabrikalarda, işyerlerinde, gerekli önlemleri alarak semt ve alanlarda, kutlamasının en temel hakları olduğu inancıyla destekliyoruz.

Dünyanın bütün emekçileri ve kalemleri birleşin!”

PAYLAŞIMINIZ İÇİN