Bu piyango herkese çıkabilir mi

cfryildirim@hotmail.com

Özellikle 90’lı yıllardan sonra dizi filmlerimizin teknik yapısında bir sağlamlaşmanın olduğu kesindir. Orta Doğu ülkeleri başta olmak üzere, Orta Asya, Latin Amerika ve kimi Avrupa ülkelerinde Türk dizi prodüksiyonlarının rağbet bulması tabii ki bizim için ulusal bir gurur kaynağıdır.

EN ALTTAN EN ÜSTE

Ne var ki ulusal gururla sınıfsal aidiyetin her zaman örtüşmediğini biz yine bu diziler sayesinde gördük ve bir kez daha bilincimiz tazelenmiş oldu. Meramımı şöyle anlatayım:

Gücünden kuşku duyulmayan bir şirket hatta bir holding var. Bu şirketin ya da holdingin, hayatlarını işlerine ve kurdukları yapıya vakfetmiş sahipleri var.

Dizinin birkaç bölüm sonrasında ise yoksul semtlerden gelip o kurumlarda çaycılık yapanlar, temizlik işleriyle uğraşanlar, gecekondu güzelleri, onların işsiz güçsüz akrabaları, hasılı benzer tipte bir sürü kişi güç sahibi olmaya başlıyor. Bunlar üstelik kapıcı, çaycı, temizlikçi olarak değil, farklı güzergâhlarda yürüyen kişiler olarak sahnede boy göstermeye başlıyorlar. En alt düzeyde parçası oldukları yapının karar mercilerine, hayat damarlarına doğru ilerliyorlar.

Bu piyango herkese çıkabilir mi diyelim ya da böyle mi denmek isteniyor?

REYTİNGİ YÜKSEK KONU

Zenginle yoksulun hayatının birbirinin içine geçtiği, bu eşitsiz ilişkilerin aşkla tutkallandığı, menfaatle güçlendirildiği, giderek güç dengelerinin değiştiği, tarafların son kozlarını paylaştığı ve genellikle de zenginin mağlup olduğu bir olay örgüsü tabii ki kitlesel bir talep potansiyeline sahiptir. Yani yüksek reytingdir.

Tamam da bu reyting formülü aşırı bir hayal kurgusuyla yüklü değil midir?

Burjuvanın sınırı sanki bir soğan zarıdır. Biraz kurnaz olan ya da güzelliğiyle patronunun oğlunu etkilemiş olan, o zarı yırtıp geçebiliyor. Sonra burjuvalar onca zihinsel ve maddi birikimlerine rağmen baldırı çıplaklarla mücadelede çaresiz kalıyor ve kurduğu o görkemli yapısını savunmak için ne kadar çabalarsa çabalasın ne bir dayanak ne de bir çare bulabiliyor. Türk yargısı bile ona sırt çeviriyor. Türk polisi bileklerine kelepçe takmak için görev mahallinde hazır bekliyor.

PEKİ GERÇEK NE?

Böylesi durumlarda son artistik görüntünün, şakağa dayanmış kabzası altın işlemeli bir 7.65’lik ya da gözyaşlarıyla ıslatılan pişmanlık cümleleri olduğunu biliyoruz.

Oysa gerçek bu mudur?

Hangi serdengeçti genç, hangi mahalle bıçkını, hangi fettan kadın holdingin jiletli tellerle güçlendirilmiş değil sadece, sınıf sezgisiyle ve tecrübesiyle tahkim edilmiş duvarlarını aşabilir? Holdingin varlığı sadece rakiplerine yönelik ticari bir öngörüyle değil, aynı zamanda tarihsel bir tecrübe, gelecekle ilgili bir yığın kaygı ve bütün bunları garanti altına alacak en son güvenlik bilgisiyle de korunmaktadır.

Demem odur ki dizileri izlerken kimse boyunu aşan hülyalara kapılmasın!