Bodrum’un haline bakınca, hoş gelenler nerede?

Kornaya gerek yok, sabah 6 da, denizin kenarına havlu koyup sözüm ona rezerve edip  gidip uyumaya devam etmeye gerek yok, yediğin çekirdeği, çöpü kapımın önüne bırakmaya gerek yok. Tuvalet kağıdını nasıl olsa pansiyon diye klozete atıp ufacık sokaklara lağım taşmasına sebep olmaya gerek yok. Denizin dibine kadar arabayla gelip o sokakta arabaya alışkın olmadığı için rahatça dolaşan kedilerimizi ezmeye gerek yok

 

HİCRAN AYDOĞDU

Ay yaz geldi geldiler yine, of çok kalabalık oldu nidaları her yıl bodrumda mayıs ayında başlar eylülde biter. Eylülde kumalarımız gider sevgilimiz Bodrum bize kalır.
Son iki yıldır bu durum değişti pandemi ile beraber kumamız yan eve yerleşti.
Paylaşmak zor tabii. Hele bir de o yerleşen, yerleştiği kalbin kıymetini bilmiyorsa, senin pamuklara sarıp sevdiğini hırpalayıp kirletiyorsa bunu görüyorsan çok daha zor,
İşte aynen bunu hissediyor Bodrum’a aşık olup, tüm düzenini bozup da Bodrum’a yerleşenler.
Zorda kalınca gelmedik çünkü aşık olup geldik. Her taşı, her toprağı, her koyu değerli bizim için.
Aşık olduğumuz yer aynı kalsın mavisi, yeşili, kedisi, köpeği, delisi kısacası tüm renkleri aynı kalsın istiyoruz.
Biz geldik. Nasıl evler varsa oraya gelip oturduk. 140 m² evlerden, 40 m² ye sığdırdık kendimizi.
En sevdiğimiz ayakkabılardan, hatıra kalan aksesuarlardan vazgeçtik burada yaşamak için. Çünkü Bodrum’da yaşamaya bir sandalet bir şort yetiyordu,
Boyadık eski duvarları beyaza, çiçekler diktik bahçemize, kapımızın önüne o eski Bodrum havası hiç bitmesin istedik. Biraz da karşı kıyıların adalarını kıskandık tabii öyle tertemiz öyle çiçekler dolu olsun istedik etrafımız.
Kabul ediyoruz, bizim de hatamız var. Ağız dolusu kahkahalar olan fotoğraflar çektik, Mavi yeşil iç içe, mutlu sokak hayvanlarının bile mutlu olduğu bir Bodrum’u resmettik. Sonra instagram, facebook her yerde paylaştık bak böyle de bir yaşam var dedik, hava attık büyükşehir aşıklarına.
Hatta sıkıldık sen de gelsene dedik kandırdık en yakınlarımızı onları da çağırdık.
Yazık ki biz bu kalitede bir halkız
Ve bir gün o masal bitti pandemi diye bir illet musallat oldu tüm ülkenin başına başladı. ve işte o zaman oldu ne olduysa… Büyük şehirde  artık sokakları tüketemeyeceklerini anlayanların gözü açıldı. Madem artık burada çıkıp arabamızı kıyafetimizi gösteremiyoruz, lüks yerlerde yemek yiyemiyoruz e o zaman Bodruma gidelim, dediler
Arada sadece yazın kalmak için, koyları ağaçları yıkarak yaptıkları devasa evlere geldiler.
Yetmedi, ben daha fazla öderim 3 katı 5 katı paralar ödeyip kirasını Bodrum’da çalışarak zar zor ödediğimiz evlere de geldiler.
Şimdi o minicik beldemiz işgal altında, son model arabalar ile trafik felç, markete bile arabayla gidiyorlar.
Burada da alışveriş merkezinden çıkmıyorlar. Çünkü paraları var sokağa çıkma izni alıyorlar bir şekilde.
Ve en korkunç olanı, ilk önce evlerinin etrafını kediler girmesin diye jiletli dikenli telle çevirip, ellerimizle beslediğimiz sokak köpeklerimizi, bizimle yaşayan ailemizin ferdi bildiğimiz canlarımızı sitelerinin önünde istemedikleri için ya zehirliyor ya barınağa gönderiyorlar. Bir çok yakın arkadaşımızın canını yakıyor, çocuğu bildiği canları vicdansızca öldürüyorlar. Geriye sadece acı içinde kıvranan fotoğraflar kalıyor elimizde…

Bodrum’un güzel köpeği Browni’nin zehirlendikten sonra sahibine kalan son görüntüsü.. Ne hakla, onun yaşama hakkını ellerinden alma hakkını kendinizde buluyorsunuz?

Denizi görmek için evin önündeki ağaçları kesiyorlar.
Bizim aşık olduğumuz mavimizi beyazımızı köylü bulup siyah taştan binalar yapıp üzerine parlak krom kapılar balkonlar yapıyorlar.
Ve biz üstümüzde bir sandalet bir şort, sevgilimize acımasızca tecavüz edenleri izliyoruz.
Doğaldır ki temiz hava, deniz şu lanet günlerde herkesin hakkı. Elbette gelecekler diyenimiz de var, biz Bodrum aşıkları her gelene kızmıyoruz. Gelirken bavula kibirlerini koyup gelene, gelip tüketene, düzeni bozana, kızıyoruz. Zorda kalınca gelip sömürüp, bozup, kirletip gidene kızıyoruz. Biz gelmesek buradakiler aç diye düşünene kızıyoruz. Arabadan yere kül tablası boşaltan yaratığa, ekmek almaya arabayla giden görgüsüze, sokaklara zehir atıp  Bodrum’un mutlu hayvanlarından kurtulmaya çalışan vicdansıza kızıyoruz. Sobamızı köylü bulup ay doğal gaz gelsin diyene kızıyoruz.
Belediye otobüsüne bile kızıyorum ben şahsen. Hiç binmeyip protesto ediyorum kendimce işte.
Parlak krom simsiyah binalara izin verdiği için belediyeye kızıyoruz.
Rüşvet verip doğal tabiat parklarının içine otel yapanlara, otel yapmakla yetinmeyip çevresindeki ormanı kesip içine lunapark yapanlara, buna izin veren, bundan rüşvetle  cebine para koyan ahlaksızlara kızıyoruz.
Yoksa neden kızalım edebiyle  gelene. Hava deniz orman herkese yeter arada elektrik kesilir, su kesilir, alt yapı yetmez internet kesilir, olsun alışkınız biz kesintilere 10 yıl önce her yağmur yağdığında elektrik kesilirdi iş yerinden koşa koşa kaldığım pansiyona giderdim oğlum Bodrum’a alışırken korkmasın diye. Yani alışkınız biz dolmuş geç gelince yürümeye, su kesilince beklemeye, acil çağırdığın usta 3 gün boyunca hemen gelipdurum deyip gelmeyince gülmeye alışkınız.
Burası Bodrum telaşa gerek yok, kornaya gerek yok, sabah 6 da, denizin kenarına havlu koyup sözüm ona kendince rezerve edip sonra gidip uyumaya devam etmeye gerek yok, yediğin çekirdeği, çöpü kapımın önüne bırakmaya gerek yok. Tuvalet kağıdını nasıl olsa pansiyon diye klozete atıp ufacık sokaklara lağım taşmasına sebep olmaya gerek yok .10 adım fazla atmamak için denizin dibine kadar arabayla gelip o sokakta arabaya alışkın olmadığı için rahatça dolaşan kedilerimizi ezmeye gerek yok.
O tipleri bir çırpıda, uzaktan tanıyoruz artık yürüyüşünden, markette davranışından, büyük büyük büyükşehir tavrından tanıyoruz .
Yani gelsinler tabii de ama kirletmesinler, stres yaratmasınlar, tek isteğimiz bu, kalabalıklara bile alışırız sadece bozmasınlar, kesmesinler, yakmasınlar, yıkmasınlar…
Yokuş başına geldiğinde de artık Bodrum’u görmüyorsun zaten, sağda kocaman holding binası solda simsiyah kocaman bir taş bina var.
Cevat Şakir’in Hoş geldiniz tabelası da göstermelik artık kimse hoş gelmiyor Bodrum’a…
İnsanlar gelir gider.
Kimi çamurlu bir iz bırakır ayakkabıları ile girer haneye
Arkasından temizlik yaparsın
Kimi usulca gelir gider
Hatırlamazsın bile gelişini gidişini
Kimi hatırlatır geldiğini
o aklına düştüğünde ,bir tebessüm kalır dudaklarında
Kimi huzur bırakır ardına giderken
Kimi bir bıçak yarası
Kimi kan bırakır kimi çiçek
Bazıları kalır kök salar mesela
Filizlenir çiçek açar
Gelen gideni aratır mı bilinmez
Gelenin içinizde bıraktığı renge bağlı
Kimi gökkuşağı bırakır
Kimi bataklık
Tek önemli olan
Gelen giden ne renk olursa olsun
Sen hep mavi kalabiliyor musun?