
Aras Nehrinin ikiye böldüğü coğrafya. Aynı özelliği taşıyan, iklim şartları aynı olan verimli topraklar…1921 sınır antlaşması imzalandığı zaman,Aras’ın her iki yakasında kalanlarda da derin bir göç yarası açılmıştı. Uçan kuştan bile haber alınamıyordu. Duygular türkülere dökülmüştü.
FATMA ARAS
Güneşin düştüğü ilk yer
Çağırır rüyamda beni her seher
Dağılır yollarım umudum gider
Hasreti kalbime eken utansın
Hece şiiri yazdığım dönemlerde “Iğdır’a Özlem” diye böyle bir dörtlüğüm vardı.
“İnsanın ana yurdu çocukluğudur” diye bir söz var. Göç yaşayanlar, acıyla tanışan çocuklar erken büyür ama o çocukluk yurdundan ayrılamaz. Dünyanın neresine gitsem bir tarafım hep Iğdır’da…
Bu serhat şehri Iğdır’da doğal güzelliklerin yanında sanki bir şiir iklimi var. Özlem yarası iç yarasıdır, dışarıdan görünmüyor.
BİR NEHRİN İKİYE BÖLDÜĞÜ
Odlar Yurdu Azerbaycan’ın geleneklerini günümüze kadar diri tutan Iğdır birçok medeniyete ev sahipliği de yapmış. Aras Nehri nasıl Hazar’a akıyorsa, benim duygularım da üç ülke ile komşu olan Iğdır’a aktı, aktı… Çocuklar masalla uyurken, bizler bu ayrılışın öyküsünü büyüklerden dinleyerek büyüdük.
Bir zamanlar nefretin hüküm sürdüğü yıllarda, Aras Nehri SSCB ile aramızda bir sınır çizdi. Aras Nehrinin ikiye böldüğü ova, Iğdır tarafı Sürmeli Çukuru, sol yakası eski Türk yurdu Revan Saat Çukuru… aynı özelliği taşıyan, iklim şartları aynı olan verimli topraklar…
Nehrin sol yakasında kalanlar Iğdır diye iç geçirirken, sağ yakasında kalan akrabalarının da yüreği Revan’da (Erivan) kaldı. Bu yürekler kaç acıya vatan olmuş. Türkülere sığdırılan yürek acısı toprağın verdiği acıydı.

1921 sınır antlaşması imzalandığı zaman, sınır ötesinde kalanlar için de gidenler için de bir göç yarası açılmıştı. İletişimin kesildiği yıllarda uçan kuştan bile haber alınamıyordu. Duygular türkülere dökülmüştü.
İKİ DAMLA GÖZ YAŞI
Uzun bir aradan sonra yolum Iğdır’a düştü.
Iğdır hava limanına indiğimde, Ağrı Dağı, gelin kızlar gibi yüzünü bulutlarla örtmüştü, yazın ortasında zirvedeki kar bir gelin tacını andırıyordu. İçimden ”Yüz görümlüğü isteyen gelin” diye geçirdim. Dağın eteklerindeki o eski bağların yerinde yeller esiyordu. Her yer beton yığını…Oysa bir zamanlar meyve ve sebze bakımından doğunun deposu da denilebilirdi. Bu değişimin suçlusu benmişim gibi salıyorum kendimi Iğdır’ın boranına. İki damla göz yaşı her şeyi anlatıyordu.
Ben şehirde çocukluğumu ararken, aklım türkülere yaslanmıştı. Ülkemizin sözlü geleneği olan türkü sözleri bazen ağıt olarak karşımıza çıkıyor. Iğdır’a ait türküleri merak ediyordum.
Iğdırlı araştırmacı yazar, şair ve ressam Ziya Zakir Acar’ın bir yazısında okuyup büyüsüne kapıldığım şu sözü hatırladım;
“Tarihini bilmeyenin coğrafyasının sınırlarını başkaları belirler. Sen yurdunun sınırlarını haritalarda mı ararsın? Yanılırsın. Senin yurdunun sınırlarını türkülerin çizmiştir.”
Ülkemizde her yörenin kültürel ve turistik yönden belli bir zenginliği var. Iğdır yöresinin de kendine has oyunları, türküleri var. Uçaktan indiğimden beri çocukluğumdan kalan “Iğdır’ın ağ alması ay balam” türküsü beynimde sessizce dolanıp duruyordu.
QUBA’NIN AĞ ALMASI
Orada olduğum günler, bu türkünün tarihçesini Ziya Zakir Acar Hocamdan öğrenmeyi aklıma koydum. Çağ internet çağı ulaşmam kolay da oldu. Bu dörtlüğü okuyarak sorumu yönelttim.
“Iğdır’ın al alması ay balam
Yemeye bal alması
Yar gelenden sonra/
Yaramın sağalması”
“Hocam, eski bağlar, bahçeler yok. Gelecek nesil bu türküyü dinlerken onlara ne gibi duygu verecek. Bu konuda görüşünüz önemlidir” dedim.
Ziya Zakir Acar:
“Türkünün ana vatanı Azerbaycan’dır. Bu türkü Azerbaycan’da elmalarıyla ünlü Quba kentine ait. Bir elma kenti olan Quba, Şahdağ Dağı eteğinde 600 rakımda. Yine bir elma şehri olan Iğdır Ağrı Dağı eteğinde 800 rakımda…yöreler aynı, yöre insanları aynı kandan, elmalar aynı tadında ve renkte al elma…Şimdi ‘iki devlet bir milletiz’. Kültürümüz halen bir. Türkülerimiz özümüz, yüreğimizin bam teli. Başımızın sevda yelidir. Iğdır bir duygu iklimidir. Gelenekler geçmiş göz ardı edilmez.” demesi sevindirmişti.
Sonra…
“Quba’nın ağ alması ay balam
Yemeğe bal alması
Yarım gelene qalıp
Yaramın sağalması”
Dizeleri söyledikten sonra devam etti. “Bizim ‘toyçu’ (çalgıcı), düğünlerde okurken şehrin adını değiştirmiş ve repertuvardan da bu adla geçti” dedi.
YAKIN COĞRAFYA AYNI KÜLTÜR
İşte, çocukluk anılarım olan bu şehri bir türküyle gezdim bunca yıl sonra. O türkünün vatanının, başka bir yer, özünden koparılmış coğrafya olduğunu fark ettim. Ata diyarı olan o yerler, günlerin dikeni gibi kalbimi kanatmıştı.
Daha sonra bu değişimin nedenini biraz araştırınca şunları öğrendim: Bir zamanlar Azerbaycan SSCB’ye dahil olduğu için komünizmle yönetiliyordu. Küçük yerleşim yerlerinde, “komünist “kelimesi insanları korkuya itiyordu. Quba adı komünizmi çağrıştırır düşüncesiyle Iğdırlı bir müzisyen, orijinalini değiştirip ”Iğdır” demiş. Yakın coğrafya, benzer kültür… Doğrusu bu türküye Iğdır adı da yakışmış. Benim çocukluk yurdu özlemimin ifadesi bu dizelerde kendini bulmuş…
Bu yazıda bilgisini esirgemeyen Almanya’da yaşayan halk şiiri araştırmacısı Orhan Bahçivan ve Iğdırlı araştırmacı yazar, şair ve ressam Ziya Zakir Acar hocama teşekkür ediyorum.
Türkünün Iğdır çeşitlemesi:
Iğdır’ın al alması
Yemeye bal alması
Yar gelenden sonra
Yaremin sağalması
Ölürem ölürem yar
Yetimem yar yetimem yar
Ay balam sevirem yar
Sevirem yar sevirem yar yar
Iğdır’dan alma aldım
Yarimi yada saldım
Yar gidenden sonra
Ayva gibi sarardım
Ölürem ölürem yar
Yetimem yar yetimem yar
Ay balam sevirem yar
Sevirem yar sevirem yar yar
Deryada deryalıklar
Suda oynar balıklar
Ne bu sevda olaydı
Ne de bu ayrılıklar
Ölürem ölürem yar
Yetimem yar yetimem yar
Ay balam sevirem yar
Sevirem yar sevirem yar yar
Türkünün özgün Quba çeşitlemesi:
Quba’nın ağ alması
Şirindir bağ alması
Yarım gelene galıb[1]
Yaramın sağalması
Quba’dan alma aldım
Yarımı yola saldım
Qözledim yar gelmedi
Heyva kimin saraldım
Quba’nın alması var
Armudu alması var
Yene durup gestime[2]
eceb can alması var
[1] Yarimin gelmesine bağlı, gelmesine kalmış.
[2] yine bana kastediyor.