Bir semavere benzeyen od salınmış yürek

1936’da Erivan’dan Türkiye’ye geçen anneanneme Iğdır’da bir bahçe verilmiş. İstihkâm hakkı istiyor musun diye sormuşlar,  “istemiyorum” demiş. Komşusu bağın yarısını kendi bahçesine katınca şikâyet etmiş. “Sen istihkâm hakkı istemedin” demişler. Anneannem, “Ay oğul, men sandım çay bardağı vereceksiniz” demiş.

FATMA ARAS

“Darda kalan önce kardeşini çağırır yardıma” diye bir söz var…

Osmanlı Devleti’nin 1918 tarihinde kurduğu Doğu Ordular Grubu’na bağlı bir askerî birim tamamen Müslümanlardan oluşmuştur.

Ağabeyi Enver Paşa’nın talimatıyla yirmi sekiz yaşındaki Nuri Paşa, Kafkas İslam Ordusu’nun başına geçer.

Ordu, Gence şehrinden sonra Bakü’yü kurtarmak için yola çıkar. Halkta bir özgürlük umudu, bahar havası estirir. Omuzunda tonlarca yük, ölümden dönen bu kardeşe karşılama törenleri yapılır.

Karanlıkta kalan kentin üstünde bir umut örtüsü gibi…

“Küçelere su serpmişem
Yar gelende toz olmasın
Eyle gelsin eyle gitsin
Aramızda söz olmasın”

Kayıtlara halk mahnısı olarak geçen türkü daha sonra, Almanca, Farsça, Fransızca, Hırvatça, İngilizce, Kürtçe (Kurmanci-Sorani), Tatça ve Türkçe olarak okunmuş:

“Piyaleler ireftedir
Her biri bir tereftedir
Görmemişem bir heftedir
Yârim gidip bir heftedir
Ne ezizdir yârim canım”

Bizi insan eyleminin içinde gezdiriyor bu sözler, ayrılığı ve umudu içinde barındırıyor bu türkü…

“Samavara od salmışam
İstekene get salmışam
Bir haftadır tek galmışam
Yârim gidip tek galmışam
Ne ezizdir yârim canım”

İşte bir yolun başlangıcı, devamı ya sevinçtir ya hüzün

“Semavere od salan, istekene get salan”, bilinen sözcüklerle bilinmeyen bir anlamın kapısını aralıyor. Karanlıkta kalan kentin üstünde bir umut örtüsü gibi… Konu, bir bardakta çay ve şekerin buluşması değil, bu içteki yangının aşka dönüşmesi umududur.

Azerbaycan bağımsızlığına kavuştuğunda, Haydar Aliyev bir heyetle Ankara’ya gelirken uçakta bu türküyü söyler. Hayatı zora sokan çetinlikten, manevi sıkıntıdan kurtulmanın sevincini bu türküyle dile getirirken şekerle çayın buluşmasını işte kardeş buluşmasına benzetiyor.

Zaman içinde bu türkü sözleri, uzak şehirlerdeki sevgilinin duygularına çarpmak için de mektuplarda yazıldı. Bekleyenin beklentisi, insanın kanını kamçılıyor. İşte bir yolun başlangıcı…

Devamı ya sevinçtir ya hüzün…

Bir suyun akışında umudun sesi gibi.

Dil zorluğu, toplumla birey arasında yanlış anlamalara yol açıyor

“İstekene get salmışam”…

Bu dize, elimden tuttu geçmiş zamanlara götürdü.

1936’da Erivan’dan Türkiye’ye geçen anneanneme Iğdır’da çok büyük bir bahçe verilmiş.

 Anneanneme sormuşlar: “İstihkam hakkı istiyor musun?”

Anneannem, “İstemiyorum” demiş.

Bir süre sonra komşusunun, bağın yarısını kendi bahçesine kattığını görüyor. Şikâyeti üzerine tapuda, “Sen istihkam hakkı istemedin” demişler.

Anneannem, “Ay oğul, men sandım çay bardağı vereceksiniz” demiş. Ölene kadar da Ay gız bir istekan çay verin” diye bizlere seslendiği günler vardı…

Dil zorluğu, toplumla birey arasında yanlış anlamalara yol açıyor ki bu da oldukça dramatik bir durum…

Bu akşam hüznümü bu türkü giderdi. İşte hesap güdülmeden kendiliğinden doğan bir türkü…

Bir acının içinden çıkıp sevince yol alırken, hüzünler türkü yazmayı da öğretiyor insana. Bir semavere benzeyen od almış yürek dost arıyor, can için can arıyor.

PAYLAŞMAK İÇİN