Bir sanat delisi daha çekildi aramızdan

Yüreğinden elde ettiği renkleri dalgaların delirmiş köpüklerinde nasıl uslandırdığına, sonra tutup onları tablolarına nasıl yedirdiğine birçok kez tanık oldum Nazmi Tirben’in. “Her gün alev alev benim olan sevgilim/seni terk ediyorum” diye sigarayı tehdit ederdi, ama ondan bir türlü ayrılamaz, sigara dumanından heykel yapmayı bile geçirirdi kafasından.

HAYRETTİN GEÇKİN

Aykırı bir adamdı Nazmi Tirben. Çok dostu yoktu ama her biri  değerliydi onun için. Ortalama olan hiçbir şeyi beğenmezdi. Geçimsizliğini ve yalnızlığını severdi. Sığlıklarda işi olmazdı.

Bir resim delisiydi. Tuvale  attığı fırçayı geri almazdı. Çünkü bulutlara daldırırırcasınaydı her biri. Dağlara, ovalara, denizlere daldırırcasına…

Yüreğinden elde ettiği renkleri dalgaların delirmiş köpüklerinde nasıl uslandırdığına, sonra tutup onları tablolarına nasıl yedirdiğine birçok kez tanık oldum Nazmi Tirben’in.

Ötelere ses verirdi, ses alırdı Nazmi Tirben. Bilinenlerin diğer yüzüydü merak ettiği. İnsanı insana götürmek gerektiğine inanırdı. Otlara, böceklere ve çiçeklere nazı geçerdi. Belki de onlarla kardeşti de övünmek olmasın diye söylemiyordu.

Sözcük sözcük yürürdü, düş görürdü. Tutarlı ve tutarsız düşleri arasında ayrım yapmazdı hiçbir zaman, her birinin saçlarını aynı içtenlikte okşardı. Bu onunla ortak yanımızdı.

“Her gün alev alev benim olan sevgilim/seni terk ediyorum” diye sigarayı tehdit ederdi Nazmi Tirben, ama ondan bir türlü ayrılamazdı. Ne ayrılması, sigara dumanından heykel yapmayı bile geçirirdi kafasından.

Resim üzerine yazılmış kaç kitap okuduğunu kestirmek zordur Nazmi Tirben’in. Sorsanız kendisi de bilmezdi sayısını. Ama “bu işin daha alfabesindeyim” derdi.

Evinde ve sahip olduğu fabrikada kitaplıkları ve resim atölyeleri vardı. Onunla en güzel sohbet; kitapların, tabloların ve yarım kalmış tuvallerin arasında yapılırdı.

“Beni sözcüklerin koynuna sen soktun” der suçlardı beni Nazmi Tirben. Bununla da kalmaz “iş açtın başıma” der, nerde şiir üzerine yazılmış kitap bulsa, ne zaman birinin bir şiir kitabı yayınlansa ilk işi onları edinmek olurdu. Attilâ İlhan’ı, Murathan Mungan’ı, Kemal Burkay’ı, Nâzım’ı bir de ondan dinlemek vardı.

Ruşen Hakkı sadece az sayıda bir iki dostundan biri değildi Nazmi Tirben’in. Çok büyük şairdi ona göre. Ustaydı. Yanına gelen konuklarına en çok armağan ettiği kitaplar Ruşen Hakkı’nın kitaplarıydı… Bana bile kaç kez armağan etmeye kalktı. Ve gülümseyerek özür diledi her defasında. Ruşen Hakkı için “Şiir Çınarı” denilmesinden rahatsızmış. Bir yazımda Ruşen Hakkı için, “şiirden bir üniversitedir bu kentte” demiş olmamı bekliyormuş meğer bu rahatsızlığını açığa vurmak için.

Tiyatroya da çok önem verirdi. “Bir kentin kent olması için o kentin en az dörtte birinin tiyatro seyircisi olması gerekir” derdi. Hamlet’i sahneledi diye Kocaleli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu hakkında kenteki bütün gazetelere tam sayfa  isimsiz ilan verip tiyatroyu, Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten’i ve oyuncuları kutlayan ondan başkası değildi.

Bir sanayici, bir işadamı idi Nazmi Tirben belki ama, daha çok adil, eşitlikçi ve özgürlükçü bir dünya düşçüsüydü. Kent kültürüne, sanatına ve toplumsal hayatına çok önem verir, katkılarının bilinmesine izin vermeden desteklerdi. Adil, özgür ve demokratik bir dünya istemenin ve öyle bir dünya için bir şeyler yapmanın aynı zamanda bir vicdan işi olduğunu onu tanımasaydım belki de kavramakta zorlanırdım.

Onun ilk şiir kitabı Hasret Günlüğü’nün önsözüne, “Ateşböcekleri gibi duruyor sözcükler Nazmi Tirben’in yüreğinde. Ordan şiire damlıyor. Sıkıştırılmış anlamlarından kurtularak ve özgürleşerek… Sonra yeni anlamlar giyinerek yola çıkıyorlar aşkça söyleşmek üzere” diye yazmışım. Ve önsözü şu cümleyle bitirmişim:

Yüzünü sözcüklere daldır sevgili şair. Şiirden daha derin bir deniz var mı?

Güzel tablolarını, güzel şiir kitaplarını ve bizleri geride bırakarak 24 Kasım günü Kocaeli’de aramızdan çekildi Nazmi Tirben. İnanıyorum ki yalnızlığını omuzlarına atmış, şiirler ve renkler içinde dolaşıyordur orda. Orda da resim/şiir halinde yaşıyordur. Ve bizlere bakarak hınzır hınzır gülümsüyordur şimdi.

PAYLAŞMAK İÇİN