Türkiyeli bir müzik dehası Gomidas Vartabed

Bir gün adına, Kütahya’da, İstanbul’da, Anadolu’nun bir köşesinde bir heykel diksek, bir müzik okulu kursak, onu bu toprakların çocuklarıyla tanıştırsak, memleketine kavuştursak ne güzel olurdu

 

“Kalbim o yıkılmış evlere benzer
Mertekleri kırılmış, sütunları yerinden oynamış
ve yaban kuşlarının yuva yaptığı
Bırakın çağlayan nehirlere gireyim
ve balıklara yem olayım”[16]

 

 

AV. CEM BAYINDIR

Gomidas’ı ve ona yaşatılanları hiç duymamıştım. Yaşadığı dönemde ülkesinde ve Avrupa’da büyük bir sanatçı olarak el üstünde tutulan, padişahın, sadrazamların devletin saygı gösterdiği, besteci, koro şefi, şarkıcı, etnomüzikolog, müzik pedagogu Gomidas ya da asıl adıyla Soğomon Kevork Soğomonyan 26 Eylül 1869’da Kütahya doğmuş.

Türkiye’de ilk derleme çalışmalarını başlatan, 19. yüzyılın sonlarında Harput, Eğin, Bitlis, Muş, Van, Diyarbakır, gibi kentleri, Doğu Anadolu’yu Kafkasya’ya değin dolaşarak, ayrım yapmadan bu topraklarda yaşayan tüm toplumların halk ezgilerini derleyen, kültür mirasını ortaya çıkaran ilk etnomüzikolog olmuştur.

Akademisyen, besteci, piyanist, şarkıcı, koro şefi olarak, kayıt olanaklarının olmadığı dönemlerde Türkiye’nin müzik tarihine çok önemli katkı vermiş olup kendisinden sonra yapılacak çalışmaların da öncüsü sayılır.[1]

Gomidas’ın Türkçe konuşan anne babası müzikle ilgili Anadolu insanlarıdır. Gomidas’ın babası Kevork Soğomonyan Kütahya’nın yerlisi olup annesi Takuhi ise Bursalıdır. Annesi halı dokur, babasıysa ayakkabı yapar ve onarırdı. Her ikisinin de sesleri güzeldi. Daha bir yaşındayken, henüz on sekiz yaşındaki annesini, on bir yaşındayken de babasını yitiren Gomidas eğitimini sürdürdüğü Bursa’dan memleketi Kütahya’ya geri dönmek zorunda kaldı.[2]

Soğomon ilköğrenim arkadaşlarının anlatımıyla “…zayıf, yetersiz beslenen, ciddi ve kibar küçük bir çocuktu. Yoksul giyimliydi ve kış mevsiminde okula soğuktan morarmış gelirdi. Ellerini soluğuyla ısıtırdı. Ge­nellikle aç olurdu.”

Çocukluğu

Bir süre dedesinin yanında kalan Gomidas, Bursa Ermeni Kilisesi yetkililerince Ermenistan’daki Eçmiyadzin’e gönderildi. Buradaki yetim çocuklar ara­sından hem sesinin güzelliği hem zekasıyla Kevorkyan Akademisi’ne kabul edildi. Türkçe dışında dil bilmeyen Gomidas dil, nota ve kilise müziğini öğrenecek, Anadolu ve Kafkas halk ezgilerini öğrendikçe de müziğe yönelecektir.  

1885 yılında ilk kez dinlediği bir Ermeni halk türküsünü kendine göre uyarlayarak kaydeder. Bu ruhban okulunda Anadolu ve Kafkasya’nın dört bir yanından gelen çocukların söylediği halk ezgileriyle ilk kez tanışarak müziğe iyice merak duyar. 

1893’te papazlığa yükselince Soğomon olan adı Gomidas diye değiştirilir. 1895’te müzik eğitimi için Tiflis’e giderek Müzik Kolejinde okumaya başlar, Batı nota sistemi ve müziğiyle ilgilenir, piyano hocalarından da bu aleti çalmayı öğrenir.

Almanya-Berlin

Müzik eğitimini ilerletmek için Berlin Üniversitesi’ne girerek, Berlin Kraliyet Konservatuarı başkanı ve dünyaca ünlü viyolonist Joseph Joachim’in önerisiyle, Profesör Richard Schmidt’in yanında müzik eğitimini sürdürür. Gomidas, önceden bilmesine karşın burada sağlam temeller üzerinde yeniden piyano öğrenir. Aynı anda, Berlin Kaiser Friedich Wilhelm Üniversitesi’ne giderek felsefe bölümünü okur ve müzik felsefesi ve müzik tarihi üzerine de ayrı bir eğitim görüp burayı da tamamlayarak 1899’da müzikoloji doktoru olur.

Gomidas, Türk, Kürt, Arap, Fars ve Ermeni halk müziğini araştırmak için özellikle Doğu Anadolu’yu köy köy gezerek bölgesel geziler ve incelemeler yaptı. Onun bu çalışmalarıyla 4.000’e yakın halk şarkısı notaya alınmış, bunlardan 1200 tanesi günümüze değin ulaşmıştır. Müzik üzerine kitaplar yazdı, Richard Wagner üzerine çalışması oldu.[3]

Ruhban okulu Eçmiyadzin’in dinsel baskısından, dar ve tutucu ortamından bunalan Gomidas, 1906 yılında Berlin’e, buradan da Ekim ayında Paris’e geçti. Paris’te birçok konferans ve konser verdi. Paris’in hemen tüm müzik yayınlarında Avrupa’nın en tanınmış müzik dergilerinde hakkında yazılar çıktı. Paris konserinden sonra Zürich, Van halkı yararına verdiği Cenevre, Bern, Lozan ve Venedik konserlerini gerçekleştirdi. Ardından da İstanbul’a yerleşmeye karar verdi.[4]

Gomidas ve İstanbul

Eylül 1910’da İstanbul’a gelen Gomidas’ın evi kısa zamanda yerli yabancı tüm sanatçıların buluştuğu bir akademi halini aldı. 300 kişiye varan dev korosuyla İstanbul’da verdiği konserler büyük beğeni topladı.

Dinsel kimliğini bırakan Gomidas, İstanbul Patrikhanesince, kutsal müziği laik mekânlarda ve aşk konulu şarkılar­la bir arada icra etmekle suçlandı. Müziği çağdaşlaştırmak isteyen sanat devrimci­si bir sanatçı olarak tutucu din adamlarını karşısına aldı.

İlk konserini Pera Sanayi-i Nefise Salonu’nda, ikinci konserini de 4 Aralık 1910’da büyük bir kalabalığın izlediği Pera’da Petit Champs Tiyatrosu’nda verdi. Kilise şarkıları, halk şarkıları, solo ve düetlerden oluşan bu görkemli konserde Osmanlı devletinin en yüksek görevlileri, Türk yazarları, İtalyan ve Alman sanatçıları hazır bulundular.

Kısa aralıklarla İzmir’de, İstanbul’da, yurt dışında da Mısır’da İskenderiye’deki Alhambra Tiyatrosu’nda ve Kahire’deki Abbas Tiyatrosu’nda çok büyük konserlere imza attı.  

Ününün ve Dostlarının Artması

Gomidas, Mart 1912’de Mekteb-i Harbiye Salonu’nda, Trablusşam’daki yaralı ve hasta Türk askerleri yararına verilen ve Türkçe şarkılardan oluşan konseri büyük coşku ve takdirle karşılandı.

Bu konserle ünü iyice arttı. Basında, Gomidas’ın yetenekli sanat kişiliğine ayrıntılı yer verilip, ondan övgüyle söz edilmeye başladı. Sanatçının ünü, Türk aydınları ve yüksek devlet görevlileri arasında da yayıldı. Halide Edib ondan: “İnsan ve sanatçı olarak çok nadir karşılaşabileceğiniz bir değerdir, o şarkı söylediğinde sanki Tanrı onu dinlemek için aşağı inerdi, Gomidas benim evime de gelir, saatlerce çalar, söylerdi” diye övgüyle söz eder.[5]

Dönemin gençliği de ona karşı ilgi ve saygı duydu; onuruna Türk Ocağı’nda bir “davet” düzenlendi. Burada söz alan Gomidas, kusursuz bir Türkçeyle, bir çatı altında yaşayan çeşitli halkların aralarında var olan sarsılmaz dostluk ve kardeşlik bağlarından söz ederek, yüzyıllar boyu bu insanların bir ortak kültürü paylaştıklarını vurguladı.

Bu toplantıda hazır bulunan Hamdullah Suphi Bey (Tanrıöver) ve Mehmet Emin Bey (Yurdakul) son derece duygulanıp gözyaşlarını tutamadılar. Gomidas daha sonra yakın dostu ve hayranı olan Mehmet Emin Bey’in şiirlerini de bestelemiştir.[6]

12 Ekim 1913’te İstanbul Levski Tiyatrosu’nda çok büyük bir kalabalık­la birlikte dönemin aydınları Mehmet Emin Bey (Yurdakul), Ebuzziya Tevfik, Abdullah Cevdet (Karlıdağ), Süleyman Nazif, Cenap Şahabeddin, Hamdullah Sup­hi (Tanrıöver) gibi aydınlarla Da­hiliye Nazırı Talat Bey’in de katıldı­ğı konseri de çok büyük beğeni topladı.[7]

Yine, 26 Ekim 1913’te Gomidas’ın 300 kişilik korosuyla Pera Petit Champs Tiyatrosu’nda Veliaht Yusuf İzzeddin’in izlediği konser de büyük ilgi gördü.

Ermeni halk müziğinin yaratıcısı Gomidas İstanbul’da da müzik üzerine birçok kitabı yayımladı. Uluslararası etkinliklerde bulundu, yurt dışında konferanslar verdi ve bildiriler sundu.

1915 Olayları

Anadolu halkının ezgilerini, gömülü bulunduğu uzak köşelerden gün ışığına çıkarıp, ortak kültüre önemli katkılar sunan Gomidas aynı zamanda bu müziği dünyaya tanıtan bir görev de üstlenmişti. Avrupa’nın başkentlerinde ve Türk coğrafyasında, müzik bilgisini ve yapıtlarını hiçbir ayrım gözetmeden, her millet ve dinden insana sunuyordu.[8]

Ne yazık ki, 24 Nisan 1915’te İstanbul’da tutuklanan azınlık aydınları arasında Gomidas Vartabed de vardı. Ertesi gün, bir trene bindirilerek Çankırı’ya gönderildi. Yakın dostları şair Mehmet Emin Yurdakul, yazar Halide Edip Adıvar, dönemin ABD Büyükelçisi Henry Morgenthau ve saraydan da Prens Yusuf İzzeddin ve şehzade Abdülmecid Efendi’nin araya girmesi üzerine Dahiliye Nazırı Talat Paşa’nın 7 Mayıs 1915 tarihli telgrafıyla serbest bırakıldı ve İstanbul’a dönmesine izin verildi.[9]

14 Mayıs 1915 Cumartesi sabahı trenle İstanbul’a hareket etti. Aynı günün gecesi İstanbul’a varan Gomidas evine gittiğinde, her yanı darmadağınık, kitaplarını ve mü­zik çalışmaları arşivini ve piyanosunu parçalanmış olarak buldu.

 

Bir Dehanın Sonu

Çankırı’daki zorunlu ikameti 13 gün süren Gomidas yaşadıklarının etkisinden kurtulamadı ve ruh sağlığı bozuldu. 1916 sonbaharında İstanbul Şişli’deki La Paix Hastanesi’nin psikoterapi kliniğine yatan Gomidas, burada 2,5 yıl kaldı ancak iyileşemedi.

Gomidas, tedavi için, 1919 yılının başlarında Uluslararası Müzik Derneği’nin bir konserine davetli olduğu söylenerek Paris’e götürüldü. Davetin gerçek olma­dığını öğrenen Gomidas’ın tepkisi ruhsal rahatsızlığının daha da artmasına yol açtı. Nisan 1919’da Paris banliyösünde bulunan Villejuif’te akıl hastanesine kapatıldı ve bir daha da düzelmedi.  

Doğumunun 100. Yılı’nda Sovyetler Birliği’nde basılan anma pulu.

Gazeteci Aram Andonyan, “Gomidas Vartabed ile Çankırı Yollarında” adıyla çıkardığı kitabında onun ruhsal durumunu şöyle anlatır:
Birkaç jandarma da bizim gibi, pazarda alışveriş yapıyordu. Gomidas da onları eğilerek selamlayınca içimizden bazıları, özellikle onun sinir krizi geçirdiğini bilmeyenler, askerlerle dalga geçtiğini sandılar… Dıştan sakin görünmesine rağmen jandarmalardan hâlâ korktuğu belliydi. Biraz sonra etraftan geçen yabancılara da aynı şekilde selam vermeye başlamıştı. Ona şaşkınlıkla bakıyorlar, kafalarını sallayıp uzaklaşıyorlardı. Onları da jandarma sandığı belliydi. Bir gece önce de aynı şeyi yapmıştı. Bu sefer de ağaçları jandarma sanıyordu. Gecenin karanlığında tünelde ilerlerken olmuştu bu.[10]

Avrupa’nın en ünlü müzisyenlerinin “dehanız önünde eğiliyorum” diyerek övdüğü bu büyük müzikolog ve bilim insanı, Anadolu halk müziğinin mimarı kabul edilen bu dehanın yaşamı çok üzücü bir biçimde son buldu. 31 Temmuz 1922’de yine Paris’e yakın olan başka bir akıl hastanesine taşınan Gomidas, bir daha hiç piyano çalmadan, şarkı söylemeden, dinlemeden, beste yapmadan, çevresiyle çok az iletişim kurarak yaşadı ve 22 Ekim 1935’te burada öldü.[11]

Memleketinde Unutulmaması Gereken Gomidas

Kendisini Anadolu müziğine adamış Gomidas Vartabet’in kapısı o gece yanlışlıkla çalınmasa, bugün dünyanın en ünlü müzisyenlerinden biri olarak anılacakken; o süreç tüm yaşamını bir trajediye dönüştürmüştür.  

Belki de yaşamı boyunca peşinden koştuğu, ürettiklerinin, yaptıklarının bir anlamının olmadığını, dünyada bir değer taşımadığını sanmış ve tüm yaşamını adadığı müzikle de dünyayla da ilişkisini sona erdirmeye karar vermişti.

Anadolu’nun bu en önemli müzisyenlerinden Kütahyalı Gomidas’ın unutulmaması için çaba harcamamız gerekiyor. Anadolu müziğinin en özel kişiliğini her fırsatta anmak boynumuzun borcudur. Olanların düzeltilmesi olası değilse bile onun şarkılarını, ürettiklerini yani Anadolu’ya ait olanı ileriye taşımamız başlıca görevlerimizden biri olmalı.

Bugün, radyolarda, televizyonlarda dinlediğimiz binlerce şarkı-türkünün bugüne gelmesinde Gomidas’ın katkısı büyük. Söyleyip dinlediğimiz tür­külerimizin çoğunu bulup çıkaran o.[12] Gomidas, yaşa­dığımız toprakların insanı, bu toprakların sanatçısıdır.  

Dünyanın her yerinde el üstünde tutulmasına karşın hiçbir yerde yaşamayı kabul etmeyip ülkesine dönmesini, Anadolu’yu karış karış gezerek kültürümüze verdiği büyük katkıyı, Türk müziği üzerine kalıcı çalışmalarını, dünyanın her yerinde müziğimizi tanıtmasını ve sevdirmesini, yaralı askerlerimiz için konserler vermesini, Türk Ocaklarındaki müzik derslerini, yüzlerce Türk öğrenci yetiştirmesini görmezden gelip de kökeninden dolayı anmadığımız, anımsamadığımız Gomidas’a, Ermenistan, Fransa gibi ülkelerin sahiplenmesini izlemek bize hiç yakışmıyor. Yurduna sevgisinden, ürettiklerinden, bıraktığı büyük kültür mirasından da biliyoruz ki, büyük sanatçı Gomidas Vartabed de adının bu ülkelerce soykırım sembolü haline getirilmesini, başkalarınca bu biçimde anılmasını hiç istemezdi.[13]

Onun o solgun resimlerindeki görünüşü, yüzü, duruşu; yaşadığı dönemdeki konuşmaları, eşsiz Türkçesi, yaşamı, acıları, dilin­deki türküleri, ruhsal bozukluğu, bu toprakların ona kattığı, verdiği özellikler değil midir?[14]

Lena Umay’ın da dediği gibi, bir gün adına, Kütahya’da, İstanbul’da, Anadolu’nun bir köşesinde bir heykel diksek, bir müzik okulu kursak, onu bu toprakların çocuklarıyla tanıştırsak, memleketine kavuştursak ne güzel olurdu…[15]

[1] Büşra Cebeci, Ermeni Müzisyen ve Müzikolog Gomidas Vartabed 150 Yaşında – Medyascope 10.07.2019

[2] Nesim Ovadya İzrail, 24 Nisan 1915, İstanbul, Çankırı, Ayaş, Ankara, İletişim Yay. 2014,

[3] Gomidas Vartabed 151 Yaşında – Sabro Www.Gazetesabro.Org /2020/09/26/Gomidas-Vartabed/

[4] Türkiye Müzik Tarihine Gomidas Vartabed’in Mirası, www.cumhuriyet.com.tr /haber/turkiye-muzik-tarihine-gomidas-vartabedin-mirasi-1704784

[5] Evrim Kepenek’in Söyleşisi: Kalbim O Viran Evlere Benzer: Gomidas Vartabed Bianet.Org /Biamag/Toplum/214343-Kalbim-O-Viran-Evlere-Benzer-Gomidas-Vartabed

[6] Nesim Ovadya İzrail, 24 Nisan 1915, İstanbul, Çankırı, Ayaş, Ankara, İletişim Yay. 2014,

[7] Nesim Ovadya İzrail, 24 Nisan 1915, İstanbul, Çankırı, Ayaş, Ankara, İletişim Yay. 2014,

[8] Duygu Güvener, Cenk Güray, Gomidas: Hayatına, Derlemelerine ve Derlemelerindeki Dans Ezgilerine Bir Bakış, 25.06.2020

[9] Murat Bardakçı, O heykelin altına ‘soykırım’ yazmak en azından Gomidas’a hakarettir, Hürriyet gazetesi, 27 Nisan 2003

[10] Büşra Cebeci, Ermeni Müzisyen ve Müzikolog Gomidas Vartabed 150 Yaşında – Medyascope 10.07.2019

[11] Cumhuriyet gazetesi 28.11.1935

[12] Lena Umay, Ermeni Protokolünde Bu İsim Eksik Kaldı, Odatv, 22.10.2009,

[13] Murat Bardakçı, O heykelin altına ‘soykırım’ yazmak en azından Gomidas’a hakarettir, Hürriyet gazetesi, 27 Nisan 2003

[14] Lena Umay, Ermeni Protokolünde Bu İsim Eksik Kaldı, Odatv, 22.10.2009,

[15] Lena Umay, Ermeni Protokolünde Bu İsim Eksik Kaldı, Odatv, 22.10.2009,

[16] Burcu Yıldız, Kalbim O Viran Evlere Benzer-Gomidas Vartabed’in Müzik Mirası, Birzamanlar Yay., 2019,

PAYLAŞMAK İSTERSENİZ