Bir doğum günü

Emperyalistler, maalesef ki bugün bu hareketi bağımsızlık hareketi olarak görmeyip küçümsemeye kalkışan hatta “yok böyle bir şey” diyebilen cehalet küpü içine sıkışmış küçük beyinli yerli işbirlikçilerden daha sağlıklı, daha doğru ve daha objektif olarak ta o zamandan okuyabilmişlerdir

SAMİ GÜNAL
samigunal@hotmail.com

19 Mayıs’ı ete kemiğe büründürmek gerekirse bir bebeğin, ana rahmine düştüğü ilk gün olarak adlandırabiliriz. Edebi dile devam edecek olursak, kafadaki sosyolojik bir tasarıma hammadde üzerinde şekil verilmeye başlanıldığı gündür 19 Mayıs. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ve ona bağlı olarak Türk Devrimi’nin başlangıç tarihidir. Nitekim bu süreci izleyen zorlu yıllar sonunda yepyeni bir devlet doğmuştur. Gazi Mustafa Kemal büyük “Nutuk”da söze bu günü işaret ederek başlar:

“1919 senesi Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım.’’

Bağımsızlığa ve özgürlüğe doğru ilk adımın atıldığı bir gündür. Bundandır ki Mustafa Kemal’in bu hareketi başlatırken Anadolu’ya ilk ayak bastığı Samsun’daki yer olan o coğrafi alanın adı da “İlkadım”dır.

Gazi Mustafa Kemal şahsiyetiyle ve düşüncesiyle “Ulusal Kurtuluş Savaşı”nı yaratırken “Ulusal Bağımsızlık Savaşı” da Gazi Mustafa Kemal’i “Atatürk” olarak yeniden yaratmıştır. Onun “Atatürk” olarak yeniden doğmasına yol açmıştır.

Sözlerimizi duygularla yoğrulmuş bir hamaset olmaktan çıkartarak tarihe dayandıralım.

Öncelikle tarihi bir not düşelim. Mustafa Kemal, 1919’da Kurtuluş ve Bağımsızlık Hareketi’ni başlatmasından 4 yıl sonrasına yani 1923’e kadar “cumhuriyet” sözcüğünü ağzına almamıştır. Onu “millî bir sır gibi vicdanında saklıyordu”. Nitekim bu konu daha sonraki tartışmalarda yer alan hâliyle “Millî Sır Teorisi” olarak da adlandırılmaktadır.

İŞBİRLİKÇİLERİN GÖREMEDİKLERİ:

Durum buyken, daha niyet bile beyan edilmemişken, bakınız elin adamı ne demektedir:

“Alınan tüm haberlere göre Millî Hareket, Anadolu’da bağımsız bir cumhuriyete doğru gelişmektedir.”

Bu tespit, Mustafa Kemal’in 4 yıl sonra açık açık cumhuriyeti telaffuz etmesinden sonraki bir zamanda değil de daha ortada fol yok yumurta yokken 19 Mayıs 1919’dan hemen 4 ay sonra hareketin karakterine bakarak İstanbul’daki emperyalistlerin temsilcisi İngiliz Yüksek Komiseri olan amiralin 17 Eylül 1919’da Londra’ya yolladığı gizli raporda yazıyordu.

Bu rapor, emperyalist odakların merkezine gönderilmek üzere çekilen röntgendir. Odur ki röntgenin analizinde doğacak “şey”i görmekteler. Emperyalistler, maalesef ki bugün bu hareketi bağımsızlık hareketi olarak görmeyip küçümsemeye kalkışan hatta “yok böyle bir şey” diyebilen cehalet küpü içine sıkışmış küçük beyinli yerli işbirlikçilerden daha sağlıklı, daha doğru ve daha objektif olarak tee o zamandan okuyabilmişlerdir.

TARİHİN MADDİ TEMELLERİ

Bir “hareketin ve şahsiyetin” doğumu tespitiyle “Ulusal Bağımsızlık Hareketi’ni Mustafa Kemal; Mustafa Kemal’i de tekrar ‘Atatürk’ olarak ‘Ulusal Bağımsızlık Hareketi’ doğurmuştur.” deyip de sözü İngiliz’e getirmişken bu çifte “doğum” olayının anlamını, veciz bir söz olmasından ziyade maddi temellerine inerek irdelemeye çalışalım.

Atatürk’ün hayatı söz konusu olunca diyelim ki okul çocukları, “1881’de Selanik’te dünyaya gelmiş; 10 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayı’nda hayata gözlerini yummuştur.” derler. Dikkat edilecek olursa kendi eliyle getirdiği “Takvim Devrimi” sonrasını kapsayan ölüm tarihi “10 Kasım” olarak not düşülürken, doğumu sadece “1881” yılı olarak anılagelmektedir. Şimdi tam bu noktada annesi Zübeyde Hanım’ın tarihçi Enver Behnan Şapolyo’ya dediklerine bir göz atalım:

“O zamanki Hamidiye kâğıtlarına gün ve ay yazılmaz, yalnız yıl yazılırdı. Ben, oğlum Mustafa’yı ‘Erbain Soğukları’ devam ederken doğurdum. Bu doğum benim aklımda kaldığına göre 23 Kânunuevvel 1296 tarihine denk düşmektedir.

‘Erbain Soğukları’ 22 Aralık’tan 31 Ocak’a kadar süren 40 günlük kışın en soğuk günlerinde esen şiddetli rüzgârlar için kullanılan addır. Bu durumda Zübeyde Hanım’ın verdiği tarih olan Rumi 23 Kânunuevvel 1296 tarihi hem anlatımındaki esaslara hem de resmî kayıtlardaki tarihlere uymaktadır. Bu tarih, Miladi 4 Ocak 1881 Salı günüdür.”

Zübeyde Hanım’ın biyolojik takvimsel temellere oturttuğu bu doğum gününü, Mustafa Kemal kendisinin planlayarak başlatmış olduğu “Kurtuluş ve Bağımsızlık” hareketinin felsefi ruhuna koşut olarak yeniden belirler ya da tayin eder, diyelim.

PEKİ, BU TESPİTİ NASIL, NE ZAMAN VE NEREDEN YAPAR?

Türkiye ile İngiltere arasındaki ilişkiler, Cumhuriyet ilan edildikten sonra “Musul Meselesi” sebebiyle 1929 yılına kadar soğuk geçmiştir. Fakat bu tarihten sonra İtalya ve Almanya’nın Ortadoğu’daki siyasi ve ekonomik nüfuzlarını arttırma çabalarına paralel Türkiye-İngiltere arasında uzlaşma ve yakınlaşma baş göstermiştir. Bu süreçte Kral Edward’ın Atatürk’e olan saygı ve hayranlığının dürtüsü ve biraz da İngiltere devletinin “üstün gayretleriyle” özel misafirler eşliğinde Türkiye’ye 3-6 Eylül 1936 tarihleri arasını kapsayan muhteşem bir gezi düzenlenmiştir. Bu gezi, sıcak anlar ve anekdotlarla doludur. Temelde iki devlet arasında yumuşamaya yönelik bir PİAR çalışmasıdır ama tam bir turistik gezi havasında geçer.

Bu memnuniyet sonrası İngiltere Büyükelçisi, Türk Dışişleri Bakanlığına başvurarak “Atatürk’ün doğum günü dolayısıyla İngiltere kralı VIII. Edward tarafından kendisine özel ve içten bir kutlama telgrafı gönderileceğini söylemiş ve Atatürk’ün doğum gününün bildirilmesini rica etmiş.”

Dışişleri Bakanlığı tarafından Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine gönderilen 10 Kasım 1936 tarihli yazıyı kendisine uzatan Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak karşısındaki Atatürk, eliyle “dur” işareti yapar ve yazıyı sesli okumasını ister. Hasan Rıza Soyak yazıyı yüksek sesle okuduktan sonra Atatürk, o an birlikte çalışmakta olduğu Afet İnan’a döner ve yanıtını onun da izlemesini istediği bir el hareketi yaparak şunları der:

“Benim doğum günümün 19 Mayıs olduğunu bildiriniz.”

Genel Sekreter Soyak, Atatürk’ün bu yanıtını elindeki kâğıdın alt bölümündeki boşluğa kurşun kalemle şöyle not düşer:

“Cumhurbaşkanı Atatürk’ün doğum tarihi 19 Mayıs 1881’dir.”

Bu arada son yıllarda yapılan bir araştırmaya dair bir gelişmeyi de bilgi notu olarak dikkatlere sunalım:

“Yeni bulunan belgeye göre Atatürk 1877’de doğmuş. Mehmet Ali Öz adındaki emekli bir din adamının Zübeyde Hanım ile çocuklarına aylık bağlanması hakkında Osmanlı Arşivleri’nde bulduğu 9 Ocak 1893 tarihli bir belgede, gümrük memuru Ali Rıza Efendi’nin oğlu Mustafa, 1893’te 16 yaşında görünüyor. Bu kayıt, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1881’de değil, 1877’de doğduğu anlamına geliyor.”

Zübeyde Hanım ve Mustafa Kemal Atatürk’ün “doğum günü”ne dair “ay” tespitlerinde tartışılacak maddi bir hata ya da tartışma durumu yok. Peki ya bu Osmanlı Arşiv Dairesindeki belgeye ne demeli?

Cumhuriyet çocuklarının gönlü tabii ki dört yıl daha fazla yaşamış olmasından yanadır.