Bir bardak çay dağıtır efkarını

Kasvetle dolar yüreğin, yoksulları, dar gelirlileri düşünürsün, çaydanlığı koyarsın ocağa, bir efkar çayı demlersin. Dudaklarında hala acı bir ezgi, neşeli şarkılar gelmez aklına.

 HATİCE BEKTAŞ

Bütün gece süren yolculuktan sonra yorgun ve mutlu bir şekilde havalimanına ayak basarsın.  Vatan topraklarındasın artık, havasına suyuna, insanına hasret olduğun ana vatanda. Dolmuş  beklerken havaalanında “Gelen Yolcu Peronu”nun önünde bir bardak çay ister canın, oturursun “Ekmek Arası Kafe”ye, çay rica edersin. Bir taraftan cüzdanında geçen gelişinden kalmış bozuk paraları sayarsın, 3-5 var işte, alt tarafı bir bardak çay, seslenirsin garsona.

“Bir bardak çay rica edebilir miyim”

“Hemen abla”

Çay gelir, ne sıcaktır ne soğuk, beklemekten ve içine atılan karbonattan acımtrak bir tad bırakır damağında. Ama yorgunluk ve uykusuzluk arası bir yerlerdesin, aldırmazsın.

“Ne kadar çay?”

“20 lira abla”

Ağzın açık baka kalırsın bir bardağa, bir garsona. Kafanda hızlı bir hesap yaparsın, aklın almaz fiyatı. Ağzını açarsın bir şey söylemek için, kıyamazsın sabahın köründe asgari ücretle çalışan gencecik çocuğa, bozuk paraları masanın üstüne bahşiş olarak bırakır, kredi kartınla ödersin bir bardak çayın parasını.

Bavul telaşı, gurbetten anavatana

Bavulları yüklenir, binersin havaalanı servisine. Beş dakika sonra kalkacak olan dolmuş yarım saat sonra hala yerindedir, yolcu bekliyordur. Diğer yolcularla sohbete dalarsın, kader arkadaşındır hepsi, her biri başka bir Avrupa ülkesinden gelmiştir, gurbetçidir senin gibi, evine, ailenin yanına gitmek için sabırsızlanırsın, ama olsun, bir saat önce bir saat sonra, farketmez dersin. Boş gitmesin dolmuş, ekmek teknesi sonuçta.

Dolmuş hareket eder, kafanı dayarsın cama, uykuyla savaşın başlar. Çıt çıkmaz kimseden, uçakta yarım kalan uykunun geri kalanından bir çeyrek uyku daha. Yarı uyur yarı uyanık tatil öncesi telaşını düşünürsün.

Bavulların savaşı

Aylar öncesinden hayaller kurmaya başlarsın. Bavullar odanın birinde ağzı açık içine konacakları bekler. Dolan bavulu kapatır, yeni bir bavul koyarsın ortaya, Sonra bir tane daha, bir tane daha.

Gece yatakta aklına bir şey gelir, unutmamak için kalkar koyarsın bavula, uykunun kaçmasına aldırmadan. Sonra bavulların tartısını terazisini ayarlamak için uykuya dalmadan yeni planlar gelir aklına, ertesi gün dolan bavulları tekrar boşaltır, yeniden yerleştirirsin.

Sonra bavul bir kilo eksik gelir, bir iki parça daha sıkıştırırsın oraya buraya. Fazla gelir, el bavulunda götürebileceklerini ayırırsın içinden.

Alışveriş yaparken gözüne çarpanlar olur, koyarsın sepete, eve gelince ilk işin onları bavula yerleştirmek olur. Bir taraftan aldıklarını hediye edeceğin kıymetlilerin gözünün önündedir, onları hediyelerini verirken hayal edersin, mutluluk dolar yüreğine. Sarılıp koklaşırsın önceden düşlerinde onlarla. Kavuşmanın heyecanı uykularını kaçırır, günler geçmek bilmez.

Sonra bavulun tartısı bir kilo eksik gelir, bir iki parça daha sıkıştırırsın oraya buraya. Fazla gelir, el bavulunda götürebileceklerini ayırırsın içinden.  Günlerce aktarılıp yeniden yeniden son saatlere kadar taşınır bavulun içeriği, o bavuldan bu bavula. Esyalar taşınmaktan bitkin düşer, ama senin hevesin hep zirvededir.

Kendi evinde kullanacakların vardır, çay, kahve, elektrikli aletler, hatta tencere tava bile yerleşir bavullara. Alışkın olduğun tadları taşırsın anavatana, sonra da anavatandan özlediğin tadları yaşadığın ülkeye. Tıpkı bedenin gibi yiyeceklerin, kıyafetlerin bile gurbetçidir senin gibi. Yaz tatilinde giyeceklerin anavatana, abiye kıyafetlerin yaşadığın ülkeye gider, düğün derneklerde giyilmek üzere. Konu komşu, çoluk çocuk, torunlar, arkadaşlar, yeğenler, kuzenler hep aklının bir yerinde kımıldanır memnun etmek adına. Kime ne alayım diye düşünmekten kendini düşünmeye fırsatın olmaz. Olsun, anavatan yolcususun.

İki saat içinde iki katına çıkan taksi faturası

Her zaman burnunda tüten anavatana gelmek, havasını doya doya içine çekmek ve eşsiz vatanında tatil geçirecek olmanın heyecanı ve zevkinin tarifi yoktur. Anavatan ana kucağı gibidir, sarıp sarmalar, iyileştirir, nazlı ana kuzuları gibi hissedersin kendini. Baktığın her yer, gördüğün her yüz, sesini duyduğun her insan senden bir parça gibidir, sarıp sarmalamak gelir içinden. Sokaktaki, pazardaki, yoldaki, mağazadaki ablalar, abiler, amcalar, teyzeler, genç kızlar, delikanlılar, tanıdıkların, henüz tanışmadıkların,  sanki yolunu gözlermiş, özlermiş gibi gelir sana, tıpkı senin onları özlediğin gibi.

Her zaman gittiğin yerler vardır, berber, kuaför, pastacı, lokanta, her zaman dürüm yediğin ayaküstü büfe, buralar benim dersin, bu insanlar benim. Herkes kırk yıllık dostun gibidir, daha uzaktan el sallarsın, selamlaşır kucaklaşırsın. Onlar seni hatırlar mı belli değil ama, sen onları bilirsin, tanırsın. “Hatırladın mı beni?” dersin girdiğin dükkandaki tezgahtara, ”Tabii ki” der dili, ama gözleri yabancı bakar. Bir çocuk yaklaşır yanına, elinde kağıt mendillerle, okşarsın başını, satın aldığın mendili tekrar eline tutuşturursun. Çay ister canın, hemen ilişirsin yol kenarındaki bir tabureye, bu sefer çay 5 lira oluvermiştir. Bardakta istediğin çayı fincanda getirir 12-13 yaşlarında bir çocuk, gülümser, teşekkür edersin. Patronundan azar işitmesin, ben çayı fincandan da içerim.

Bir çocuk yaklaşır yanına, elinde kağıt mendillerle, okşarsın başını, satın aldığın mendili tekrar eline tutuşturursun.

Acele bir işin vardır, bir taksiye atlarsın, 40 TL ödersin. İki saat sonra işin biter, yeni bir taksiye biner dönersin, bu sefer 75 TL tutar taksi ücreti, itiraz ettiğinde “Abla şimdi o fiyata taksi mi kaldı?” der, verecek yanıt bulamazsın. İki saatte nasıl artmış bu fiyat anlamazsın, anlayamazsın. Girersin bir kafeye, çay ısmarlarsın kendine, 10 TL ödersin çaydanlıkta bütün gün beklemekten acısı çıkmış çaya. İkinci yudumu almaz için, çayı öylece bırakıp çıkarsın cafeden.

Yoldan alışveriş için bir markete uğrarsın, geçen yıl 5 TL’ye aldığın bir malın 25 TL olduğunu hayretle farkedersin, bir tane koyarsın sepete, bir kilo yoğurdun fiyatını aklın almaz, evde yapayım dersin, taze süt yoğurttan daha pahalı, bir yoğurda bir süte bakakalırsın, tezgahta beklemekten solmuş salatalıkları almaktan vazgeçersin. Alışveriş torbasının dibini bile doldurmaz aldıkların, çıkan hesapta yanlışlık var sanır, teker teker bakarsın aldıklarına, tezgahtar alışkındır, anlamaz şaşkınlığını.

En azından dönerken

Tatilini parçalara ayırırsın. Hayattaysa anne baba ziyareti doğduğun şehirde, göçüp gitmişlerse kabirlerinde. Geçmiş olsun, başın sağolsun, hayırlı olsun ziyaretleri vardır sıraya koyacağın. Yaşlılar vardır hayır duasını alacağın, gençler vardır mutlu günlerinde yanında olacağın. Anavatanda bir sahil kasabasındadır evin, sevdiklerin oralara kilometrelerce uzakta. Kalkar gidersin, yol üstü bir şehirde akraban yaşıyordur görev icabı, uğramadan geçemezsin, içine sinmez çünkü. Bir bardak çay içersin birlikte, tadı damağında kalır yol boyu.

Çaydanlığı koyarsın ocağa, bir efkar çayı demlersin. Dudaklarında hala acıli bir ezgi, neşeli şarkılar gelmez aklına.

 

Daha tatilin başındasın, yaşadıkların yaşayacaklarının habercisidir, kasvetle dolar yüreğin, yoksulları, dar gelirlileri düşünürsün, düşünemezsin, düşünmek istersin ama, aklın almaz, acıklı bir ezgi mırıldanır dudakların, neşeli şarkılar gelmez aklına.

Giderken yanında götürmeyi planladıkların listesini kırpmaya başlarsın, kırpa kırpa pek fazla bir şey kalmaz listede, en azından dönerken yük sorunum olmaz deyip teselli olursun. Çaydanlığı koyarsın ocağa, bir efkar çayı demlersin. Dudaklarında hala acıli bir ezgi, neşeli şarkılar gelmez aklına.