Bir adayı nasıl mahvettik

Yassı Ada’daki arkeolojik yapılar tahrip edilmiş, ağaçlar kesilmiş, deniz üzerinde dolgu yapılmış, kayalar oyularak doğal kıyı şeridi bozulmuştur. Tüm koruyucu plan kararları yok sayılarak, ada tamamen beton yığınına dönüştürülmüştür.

OSMAN GÜDÜ

Demokrasi Ve Özgürlükler adası ilan edilen Yassıada üzerinden,  dünden bugüne bakıldığında tartışılacak o kadar konu var ki. 1960 ihtilalinden sonra adada kurulan mahkemeler, dönemin başbakanı Adnan Menderes ve bakanları Hasan Polatkan ile Fatih Rüştü Zorlu’nun idam kararları, aynı adanın bu gün “Demokrasi ve Özgürlükler Adası” ilan edilmesi oldukça düşündürücüdür. Mahkeme kararları ve sonuçları elbette tartışılır. Tartışılamayacak olan bu Marmara adasını mahvetmemizdir.

 MİMAR OSMAN GÜDÜ

        1955’de Düzce’de doğdu. Yıldız Üniversitesi Mimarlık Fakültesinden mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi Deprem Araştırma Enstitüsünde uzmanlık eğitimi aldı.3.dönem Mimarlar Odası İstanbul Şubesi, B.K.B.T (Kartal) temsilciliği başkanlığı yaptı.
   
 

Tarihsel pencereden bakacak olursak, Yassıada’da ilk yapılaşmalar Doğu Roma imparatorluğu döneminde yapılan, manastır ve kilise yapılarıyla belgelendirilir. Osmanlı döneminde, 1859 yılında adayı Birleşik Kırallık (İngiltere)büyükelçisi satın alır. Sefirin yaptırdığı yapıların ardından, ada 1947 yılında Deniz Kuvvetleri’nin satın almasıyla kamuya geçer.  1952 yılında Deniz Kuvvetleri komutanlığa ait lojmanlar, spor alanı, tesisleri kurularak ada 1978 yılına kadar askeri amaçlı olarak kullanılır. Deniz Kuvvetlerinin adadan çekilmesinden sonra atıl kalan tesisler bir ara İstanbul Üniversitesi adayı deniz ve su bilimleri üzerine eğitim veren bir yüksek okul mekânı olarak kullanmak isterse de yüksek maliyet nedeniyle kısa bir eğitim döneminden sonra vazgeçilir.  Böylece 1960 ihtilalinde yargılamaların yapıldığı alan olarak tarihte yerini alan ada o süreçten sonra yine kendi kaderine terk edilmiştir.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİĞE DÜŞMAN ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI MÜDAHALESİ

1970 yılında 1.derece doğal SİT alanı, 3. Derece de arkeolojik SİT alanı, alan olan yer için plan tadilatı teklifi hazırlanmış, planlar askıda iken Adalar Belediyesi’nin itirazı ile 3. İdari mahkemesinin ‘’Çevre düzeni planlarına  ve kamu yarına aykırı düzeni ‘’ kararı ile plan değişikliği iptal edilmiştir.  Yargı kararına rağmen, ne yazık ki, Türkiye’de son dönem plan değişikliği uygulamalarında yöntem olarak devreye giren Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, burada da devreye sokulmuş ve Yassıada ve diğer adalarda plan değişikliğinde E:0.30 olan yapılaşmayı, öngören çalışmaları yaparak, planlardaki plan notlarına da işleterek, adanın doğal yapısını tamamen değiştirip, sözde Demokrasi ve Özgürlükler adası adı altında hiçbir kamu yararı olmayan uygulamanın yapılmasını sağlamıştır. 2013 yılında yapılan bu plan değişikliğinde plan notlarındaki ‘’Bu alanda uygulama ile ilgili Tabiat Varlıkları Koruma Komisyonunca onaylanacak avan projeye göre TAKS, (Taban alanı katsayısı) ,yapı yüksekliği, kat yüksekliği, ‘’Vb. konuların onaylanacak avan projede olma şartı ortadan kaldırılarak, kurul devre dışı bırakılmış ve bu günkü yapılaşmanın önü açılmıştır.

Adadaki arkeolojik yapılar tahrip edilmiş, ağaçlar kesilmiş, deniz üzerinde dolgu yapılmış, kayalar oyularak doğal kıyı şeridi bozulmuştur. Yeni planların uygulamaya yönelik olarak önünün tamamen açılması ile yapı yükseklikleri ve yoğunluğu ile ilgili tüm koruyucu plan kararları yok sayılarak, 125 yataklı otel, 600 kişilik konferans salonu, 200 kişilik cami, sosyal alanlar, bungalovlar, kafe, restoran ve buna bağlı tesisler ile heilport alanı, açık hava müzesi, kütüphane, sergi salonları, seyir terası ve teknelerin yanaşacağı iskele yapılmıştır. Bütün bu yoğun yapılaşma adanın tamamen beton adaya dönüşmesini sağlamıştır. Adadaki plan değişikliği ve uygulamalar öncesi hava fotoğrafları ile şimdiki halinin fotoğrafı bu gerçeği en güzel şekilde ortaya koymaktadır.

Yassı ada 1952’den bugüne…

Yassıada ve Türkiye’nin aynı bağlamdaki hemen bütün doğal ve arkeolojik SİT alanları son 20 yılda büyük bir saldırıya uğramış, geri dönülmesi mümkün olmayan sonuçları ile elem verici görüntüler ortaya çıkmıştır. Koruma amaçlı planlar, koruma kurulları, yasa ve yönetmeliklerin hiçe sayılarak; “ben yaptım oldu” anlayışı ile yapılan bu müdahaleler, adına her ne denirse densin, isterse “demokrasi ve özgürlük” olsun bu acı tablonun gerçeğini asla örtemez.

Gelecek nesiller ,bu adada  yapılanları  ve yapanları bir kez daha yargılayacaktır.