Bildiğimiz demokrasinin sonu

ABD’de demokratik işleyişin göstergesi sayılan Kongre’nin basılması ve seçimlerde sahtekarlık iddialarının en üst perdeden dile getiriliyor olması, liberal demokrasinin artık sonunun geldiğini gösteriyor. Ezilenlerin önünde ya barbarlık ya devrim seçeneği durmaktadır.

Dr. ABDULLAH KÖKTÜRK

ABD’de 6 Ocak günkü Kongre baskını sonrası yaşananlar dünyada demokrasinin geleceği konusunda kaygılara yol açtı. Hatta birçok kişi ABD’yi demokrasinin merkezi görüp, “demokrasinin beşiği”nde bu olayların yaşanmasının dünyada demokrasinin geleceğini tehlikeye düşürdüğünü savundu. Oysa uzun zamandır ABD, dünya “Demokrasi İndeksi”nde işleyen bir demokrasiye sahip ülkeler içinde bile gösterilmeyip, “kusurlu demokrasi”ye sahip ülkeler arasında anılıyor.[i]

Demokrasi dendiğinde tartışmalar, “Batı Tipi Demokrasi”, “Çağdaş Demokrasi” veya “Liberal Demokrasi” kavramları üzerinden yürüyor. Günümüzde demokrasi kavramı, kelimenin eski Yunanca kavramı ile aynı şeyi ifade etmiyor. Hatta 19. Yüzyıl başlarına kadar da bu anlamı ile kullanılmıyordu.

Liberal Demokrasi, kapitalizmin gelişimi ile başat oluşmuş bir kavramdır. Onyedinci Yüzyıldaki İngiliz ve onsekizinci yüzyıl Fransız Devrimleri ile, burjuvazi özellikle vergilerin konma kararlarının alındığı parlamentolarda söz sahibi olabilmek için oy hakkı ve seçilme hakkını almıştır. Bu hak, oluşumundaki özellik nedeniyle yirminci yüzyılın başlarına kadar sadece üretim aracı sahiplerine tanınmıştır.

LİBERAL DEMOKRASİ BURJUVAZİNİN İKTİDARIDIR

İngiltere’de 1832’de yetişkin nüfusun yüzde 4’ü, 1867’de ise yüzde 8’i oy hakkına sahip olabilmiş, sadece erkekleri kapsayan oy hakkının gerçekleşmesi için 1918’e kadar beklenmiştir. 1918’de alelacele bu hakkın genişletilmesinin nedeni, büyük olasılıkla 1917 Ekim devriminin genişleyerek Avrupa’yı da saracağından korkan burjuvazinin işçi sınıfını kapitalizm içinde uysallaştırmayı düşündüğü içindir.

1920’lerin sonundan itibaren kapitalizmin girdiği buhran sebebi ile Avrupa burjuvazisi liberal demokrasiden uzaklaşıp otoriter yönetimleri tercih etmiştir. Ancak 1945 de faşizmin yenilgisi Avrupa’yı tekrar bir demokrasi dalgası ile tanıştırmıştır.

Ancak 1990’ların başında Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve Doğu Avrupa’daki sosyalist rejimlerde serbest piyasanın tekrar kurulması ile yeni bir demokrasi dalgası ile liberal demokrasi genişlemiştir. Serbest piyasanın ekonomik ve kültürel temellerinin bulunmadığı Orta Asya’daki eski Sovyet devletleri ise serbest piyasaya geçiş yapamayıp otoriter rejimlerin etkisine girmişlerdir.

KAPİTALİZMİN DEMOKRASİ’YE İHTİYACI YOKTUR

2008’den itibaren yeni bir buhrana giren dünya kapitalizmi için liberal demokrasi ayak bağı haline gelmiştir. Liberal demokrasi için serbest piyasa bir zorunluluktur, ancak kapitalizmin demokrasiye ihtiyacı yoktur. Kapitalizmin demokrasiye ihtiyacı olmadığı, Güney Kore’nin otoriter bir rejim altında 1960’lardan itibaren kapitalistleşmesi ile kanıtlanmıştır. Ancak liberal demokrasinin olmazsa olmazı serbest piyasadır. Bunun kanıtlanmasını da yukarda Orta Asya Cumhuriyetleri’nin liberal demokrasiye geçememesinde gördük.

Kapitalizmin uzun süren buhranı ve burjuvazinin karşısında artık düzeni değiştirme yeteneğini kaybettiği düşünülen bir işçi sınıfının olmaması sebebi ile, önce Orta ve Doğu Avrupa burjuvazileri liberal demokrasiden uzaklaşmışlardır. Düzgün işlemeyen bir serbest piyasaya sahip Türkiye gibi ülkelerde bir müddettir iktidarlar otoriterleşmiş ve meclis gibi demokrasi göstergesi kurumlar önemsizleşmiştir.

ABD’de demokratik işleyişin göstergesi sayılan Kongre’nin basılması ve seçimlerde sahtekarlık iddialarının en üst perdeden dile getiriliyor olması, liberal demokrasinin artık sonunun geldiğini gösteriyor.

Kapitalizmin uzun süren bunalımı, uzun zamandır iktidarlarını sürdürmek için demokrasiyi araç olarak kullanan ulusal burjuvazileri daha katı hareket etmeye zorlayabilir. Yine seçimler yapılır, yine meclisler toplanır. Ancak seçimler kültürel bir ritüele, meclisler ise tarihsel yapılara dönüşür.

ÇOK ULUSLU ŞİRKETLERİN, MİLLİ BURJUVAZİYE VE MİLLİ MECLİSLERE İHTİYACI YOKTUR

Küresel kapitalizmin geldiği noktada milli burjuvaziler de güçsüzleşmekte, üretim araçları çoğunlukla çok uluslu şirketlerin (ÇUŞ) eline geçmektedir. ÇUŞ’ların sınırlara, ulus devletlere, ulusal hukuka, milli burjuvaziye ve milli meclislere ihtiyacı yoktur. ABD’de Trump’ı küreselleşme karşıtı olarak görenler bu konuda bir miktar haklı olabilirler. Ancak, ÇUŞ’lar için Trump gibiler sadece ayak bağıdır. Bu şirketler kumanda ettikleri medya ağı ile Trump’ı başkanlıktan indikten sonra hareket edemez duruma getirebilirler.

Trump yandaşı pre-faşist gruplar ise, ÇUŞ’lar için kullanışlı aptallardır. Bu gruplar ÇUŞ’lar tarafından kendi istekleri doğrultusunda ABD’nin en azından ikiye veya dörde bölünmesi için kullanılabilir. Bu durum, Avrupa ve Avrupa’nın doğusunda yeni bölünmeler getirebilir.

YA DEVRİM, YA BARBARLIK

Tarihin bize gösterdiği ise her çelişkinin karşıtını doğurmasıdır. Seçimle değişemeyen iktidarlar, devrimlerle değişmeye başlayabilir. Devletlerdeki bölünmeler, işçi sınıfının dünyada birleşik bir sınıf haline gelmesini de sağlayabilir. Bu dünya devriminin fitilini ateşleyecektir. Ezilenlerin önünde ya barbarlık ya devrim seçeneği durmaktadır.

Bu saydıklarımız öngörülerdir. Gerçek olan ise dünyanın artık eski dünya olmadığıdır. Yaklaşık yüz yıldır demokratik düşünceye hâkim olan liberalizmin ve liberal demokrasinin sonuna gelinmiştir.

[i] Dünya Demokrasi İndeksi, https://tr.wikipedia.org/wiki/Demokrasi_indeksi