Benim Hiç Bisikletim Olmadı

Çocuklarımıza yokluk göstermeyeceğiz diye, onlara yol almayı öğretmemişiz. Özsaygıyı bencillik olarak vermişiz. Hak etmekle, hakkını savunmak arasındaki o ince çizgiyi gösterememişiz. Çalışmanın ve ekonomik özgürlüğün erdemine hiç değinmemişiz sanırım

 

 

EMİNE SUPÇİN

Nasıl bir yokluk ve yoksunluk zamanlarıydı, o yıllar? İlginçtir, yokluk kavramı da yoktu. Herkesin ne’si varsa, seninki de o kadardı. Hiç kimsenin bisikleti yoktu ki benim olsundu. Tüm köy, fakirlikte ortak paydadaydık.

Büyüdükçe anlıyordu insan yokluğun ne demek olduğunu. Bir başkasının çocukluk anılarındaki bisikleti kıskanıyordun mesela. Ve kendi çocuğun doğduğu gün, “Onun bisikleti olacak,” diyordun için için.

Üç yaşında üç tekerlekli bisikleti oluyordu ufaklığın. Çünkü senin yoktu ya, onun olmalıydı. O mahrum kalmamalıydı. Hele azıcık daha büyüsün, iki tekerleklisi de olacaktı muhakkak. Benim yavrum eksik hissetmeyecekti hiçbir şeyden. Her şeyi tam olacaktı ve hiçbir arkadaşının yanında küçük düşmeyecekti.

Benim kuşak ve benden on yaş daha genç olan kuşak böyle büyüttük çocuklarımızı. Hatta benden azıcık daha genç olan o kuşak, sürekli şunu fısıldadı çocuklarının kulağına: “Ben hep senin yanındayım. Kendini hiç ezdirme.” Öyle haklıydık ki onlara bunu söylerken… Çünkü onlar, bizim biricik yavrularımızdı. Onlar acı çekmemeli, yoksunluk bilmemeli, kendilerini ezdirmemeliydiler. Böylece topluma harika çocuklar yetiştirdiğimizi düşünüyorduk.

*

Bir de çocuğun gözünden bakalım.

Bisikleti olmamak halinin ne olduğunu hiç bilmediler. Yokluk ve onu gidermek için çabalamak nedir asla düşünmediler. Hep vardı ve bu hem doğaldı hem de olağandı. Zaten öyle olması gerekirdi ve öyleydi. Çünkü herkesin vardı. Nasıl alındığını anne-babanın sırf o mutlu olsun diye kendi ihtiyaçlarından nasıl feragat ettiğini fark etmediler. Çünkü büyükler ettirmedi.

*

Veletler büyüdü. Dişimizden tırnağımızdan artırıp okuttuk, en iyi bölümleri kazansınlar diye çırpındık. Bu yıl üniversiteyi kazamadı mı, önemli değil yavrum, seneye bir daha denersin dedik. Önemli olan onun özsaygısıydı. O yara almamalıydı.

Yeniden dershanelere tonla para harcadık. Ayakkabısının altı hiç delinmedi, hiç yamalı kıyafeti olmadı, arkadaşları arasındaki modadan hiç geride kalmadı. Ek iş olarak pazarda limon sattık, benzinlikte pompacılık yaptık, el işi, yün işi yaptık ama çocuğa asla “para yok” demedik. Aferindi bize canım. Özsaygısı olan çocuklar yetiştiriyorduk çünkü. 

Bir şekilde mezun oldular, artık meslek sahibiydiler.

Veeeee… İşte onlardan birinin iş görüşmesi anekdotu:

Rehberlik bölümünden mezun olmuş, gencecik bir kız. Özel okula iş başvurusunda bulunuyor. Okul sahibi ondan neler beklediğini anlatıyor.

“Zaten bir rehberlik uzmanımız var. Fakat seneye emekli olacak. Sizden beklentim onun yanında işi kavramanız, tecrübe edinmeniz.”

“Peki, maaşım ne olacak?”

“Asgari ücretle başlarız. Sigortanız tam yapılacak. Dediğim gibi siz işi bir an önce kavrar, çocuklara yaklaşımınızla kendinizi sevdirirseniz, seneye de devam ederiz. Bizim daimi rehberlik öğretmenimiz olursunuz.”

“Anlıyorum. Aralık ayında asgari ücretler artırılacak. O zaman benim maaşım da artacak mı?”

“Ama siz sürekli para konuşuyorsunuz. Ben sizin neler yapacağınızı, genç ve ergen psikolojisine dair önerilerinizi dinlemedim henüz.”

“Fakat maaş konusu da önemli. Çünkü asgari ücret artar ve ben de daha az alırsam, özsaygımı yitiririm.”

*

Bu gerçek öyküyü dinledikten sonra, biz nerede hata yaptık diye sorgulamanın gereği yoktu artık. Çünkü yokluk göstermeyeceğiz diye çıktığımız yolculukta, onlara yol almayı öğretmemişiz. Sebat göstermek ve aslolanın yer edinmek olduğunu anlatmamışız. Özsaygıyı bencillik olarak vermişiz. Hak etmekle, hakkını savunmak arasındaki o ince çizgiyi gösterememişiz. Çalışmanın ve ekonomik özgürlüğün erdemine hiç değinmemişiz sanırım.

Not: Hikayedeki genç kızımızın babası öğretmen. Anne ev hanımı. Kadın, tekstilden gelen malların kenar püsküllerini kesiyor ve parça başı 1 Lira ile evine destek oluyor. Kızımız onlardan harçlık alırken özsaygısını kaybetmiyor.

 

paylaşmanız için