Bellini, Fatih ve Cem Sultan

RÖNESANS’I İSTANBUL’A TAŞIMAYA NİYETLİ BİR PADİŞAH

.1.

Bugün, nihayet “olay tablo” halkın izlemesine açılıyor. Bilindiği gibi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 25 Haziran 2020 tarihinde Venedikli Rönesans ressamı Gentile Bellini’ye ait olduğu varsayılan, tahta üzerine yağlı boya tekniğiyle üretilmiş bir tablo satın aldı. Tabloda, Fatih Sultan Mehmet ve -olasılıkla- Cem Sultan figürü var. Eserin Londra’daki bir müzayededen 770 bin Sterlin, yaklaşık 6,5 milyon Türk Lirası ödenerek satın alındığını duyan muhalif bazı şahıslar, tablonun niteliklerine ilişkin düzeysiz bir tartışma başlattılar. Tepkiler yükselmeye başlayınca yazılı, görsel ve sosyal medya toz duman içinde kaldı.

İstanbul’daki ilk sergilenmesi sırasında tabloyu İstanbul’a kazandıran belediye başkanı İmamoğlu, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile bu mutluluk pozunu vermişlerdi

Ne var ki bu tartışma bize, duyarlı pek çok entelektüel dostumuzun da konu hakkında kapsamlı bilgiden yoksun olduğu izlenimini verdi.

Belki bir katkı sağlayabiliriz umuduyla elimizi taşın altına koyduk, geç de olsa konuya dahil olduk.

BELLİNİLER VE FATİH SULTAN MEHMET

  1. Belliniler hakkında özet bilgi:

452’de Attila İtalya’ya girince yurdu yakılan Venedik halkı adalara sığındı. Geldiği hızla geri dönen Hunların yerini Gotlar aldı. Onlar da imparatoru tahtından indirdi. Konstantinopolis imparatoru, soylu kanı taşıyan son Roma temsilciydi artık. Venedikliler de, gemiyle altı haftalık uzaklıkta olmalarına karşın Bizans’a bağlı bir eyalet olma kararı aldılar.[1]

İpek Yolu başta olmak üzere birçok kaynak, Bizans’ı açık Pazar haline getirmişti. Tüccar Venedikliler, eyalet ayrıcalığıyla bunu fırsata çevirdiler.

Kültürel ilişkilerinde de Bizans’ın birikimini kullandılar.

Saraylarını yaklaşık bin yıl Bizans ikona ustalarına resimletmeleri,[2] Venediklilerin İtalya’da yükselen Rönesans’ı fark etmelerini engelledi.

1300’lerin sonlarına doğru Bizans güçten düşmeye başlayınca Venedikliler yüzlerini ana karaya, özellikle Roma ve Floransa’ya döndürdüler.

Saraylarını artık Rönesans ressamları süsleyecekti.

Baba Jacopo Bellini’nin Bizans tarzı ikonalarından biri

1400 doğumlu ikona ustası Baba Jacopo Bellini[3], yeni teknikle yapılan bu saray resimlerini görünce şaşkına döndü. Rönesans’ı yakından tanımak amacıyla 1423’te Floransa’ya gitti, Donatello ve Masaccio’dan resim teknikleri öğrenerek 1428’de ülkesine döndü, ikona tekniğini geri plana çekerek atölyesini Yüksek Rönesans’a uyumlu hale getirdi.

Aynı yıl, yasal eşinden büyük oğlu Gentile, iki yıl sonra 1430’da ise gayrimeşru ilişkiden Giovanni[4] doğdu.

Eli kalem tutar yaşa gelince oğullar da önce ikona tekniğinden tam kopamamış baba Jacopo’nun, sonra da Floransa biçemini içselleştirmiş enişteleri Mantegna’nın etkisinde resim yapmaya başladılar. [5]

Burada bir ayrıntıya değinelim:

Belliniler, Floransa’dan getirilen fresk ve benzeri duvar resmi tekniklerini önceleri ancak büyük siparişler aldıklarında uygulayabilmekteydiler. Normal zamanlarda ise işler iyice açılana ve tüm ekip siparişlere yetişemez olana dek, çorbayı kaynatmak için atölyede eskiden olduğu gibi Bizans biçemli ikona tekniği ile resim üretmeyi sürdürmüşlerdir.[6]

2. Fatih Sultan Mehmet hakkında özet bilgi:

Fatih Sultan Mehmet, 1432’de Edirne’de adı bilinmeyen bir anneden üçüncü oğul olarak doğdu.[7] Daha iki yaşındayken 1434’te Daye Hatun adlı bir dadı eşliğinde annesiyle birlikte Amasya’ya gönderildi. Söylenti doğruysa babası II. Murat sevmediği[8], saray kadrosunca da dışlandığı için götürüldüğü Amasya’da kimse onun eğitimi ile ilgilenmedi. Ne var ki 1437’de ilk ağabeyi Ahmet Çelebi, 1439’da da ikinci ağabeyi Alaeddin Ali Amasya’da ölünce, bir anda tahtın yaşayan tek varisi durumuna geldi.

Öte yandan saltanatının zaferlerle dolu ilk başarılı yıllarına karşın son yıllarında zamanının çoğunu Edirne Sarayı yerine Meriç Nehri üzerindeki Tunca Adası’na inşa edilmiş köşkünde, oğlanlı, kızlı, şaraplı eğlenceyle geçiren baba II. Murat[9], yönetimde kısmi de olsa otorite boşluğu yaratarak devlet inisiyatifini ele geçirme fırsatı kollayan vezirlere ait siyasi partilerin harekete geçmesine zemin hazırlamıştı. Vezirler onu 1443 yazı ortalarında Manisa’da dinlenmeye çekilmeye ve tahtı 11 yaşındaki Mehmet’e devretmeye razı ettiler.

1439’da nakledildiği Manisa’dan getirilen çocuk, her konudaki eğitimsizliğiyle babası dahil herkesi şaşkınlığa uğrattı. Üstüne üstlük küçük yaşına oranla hiç ummadıkları kadar dik başlı ve inisiyatifli biri çıktı oğlan.[10] Bu, saray partilerini ve Yeniçerileri hayal kırıklığına uğrattı. II. Murat, Bursa’da görev yapmakta olan dönemin en ünlü bilgini Molla Gürani’yi Manisa’ya çağırdı, eline bir sopa verip zor kullanarak da olsa oğlunu İslam konusunda eğitmesi için görevlendirdi.[11] Dışarıda Macarlarla, içeride de Karaman’la antlaşma imzalayan II. Murat, 1444’te tahtını, eğitimini tamamlamış oğlu II. Mehmet’e devretti.

11 yaşındaki II. Mehmet, duruma egemen olamıyordu bir türlü. Babasının devleti emanet ettiği vezir Çandarlı Halil Paşa, yeniçerilerin de desteği ile baba II. Murat hâlâ tahttaymış gibi hareket ediyor, ona muhalif olan Şehabeddin ve Zağanos paşalar ise Fatih’in başarısı için ter döküyorlardı.

İki yıllık süre içinde başına gelmeyen kalmadı.

Bizans’ın korumasını alan Şehzade Orhan ordu kurmaya girişti, merkezini Macarların oluşturduğu Haçlı ordusu harekete geçti, Karaman ise yeniden kıpırdanmaya başladı. Fatih’i istemeyen Yeniçerilerin ayaklanması sonucu çıkan ve başkent Edirne’yi küle çeviren yangın ise tuz biber ekti.

Eli güçlenen muhalif Çandarlı, Yeniçerilerin de desteğiyle inzivadaki baba II. Murat’ı yeniden göreve dönmeye ikna etti.[12] Böylece 1446’da Manisa’ya göndermeyi başardığı dik başlı oğlandan kurtulmuş oldu.[13]

Bu iki yıllık deneyim, yeniden tahta oturunca duruma egemen olabilmenin yolunun her türlü bilgi, görgü ve siyasi kıvraklıktan geçtiğini öğretmişti Fatih’e.

Her biri tarih, coğrafya, bilim, felsefe ve sanat alanında donanımlı Venedikli, Cenevizli ve Floransalı tüccarlar[14] yollarını Manisa’ya düşürüyor, geleceğin padişahı Fatih’i sürekli ziyaret ediyorlardı.

Potansiyeli fark eden Fatih, bunu fırsata çevirdi: Gelecekte ticari ayrıcalık istiyorlarsa bu Frenkler, kendisine hocalık etmeliydiler.[15]

1446 ile 1451 arasındaki beş yıllık süreç içinde Fatih, bilgin derecesinde tarih, coğrafya, bilim, felsefe, teoloji ve muhataplarıyla bilim tartışacak düzeyde de Farsça, Arapça, Rumca, Latince[16] dilleri öğrenmişti.

İşin bir başka boyutu ise 1200’lerde İtalya’da başlayıp 1400’lerde tüm Batı’ya yayılmasını tamamlayan Rönesans sanatı ve kültürü ile kendini donatmış olmasıydı.[17]

1451’de babasının alkol koması sonucu ölmesinin[18] ardından ikinci kez tahta oturan Fatih Sultan Mehmet’in tek hedefi Kostantinopolis’i almaktı.

1453’te bunu başardı.

1461’den başlayarak Roma, Floransa ve Venedik’ten kendisine ressam, heykelci ve bronz dökümcüler istedi.[19]

FATİH İTALYAN KENTLERİNDEN SANATÇI İSTİYOR

  1. Floransa sanatçı gönderme konusunda isteksiz

Manisa’da ikinci kez tahta oturmayı beklerken karşılaştığı; dillerini öğrendiği; birlikte tarih, teoloji, sanat sohbetleri yaptığı; usta olanlarına madalya, sikke tasarlattığı;[20] becerisi olanlardan resim yapmayı öğrendiği[21] ve Rönesans’ın her dalındaki yükselişlerine hayran olduğu İtalyanlar, özellikle de Floransalılar, İstanbul’un fethi sonrasında savaşları sonlandırıp ülkeler arası diplomatik ilişkileri başlattığı, kültürel ilişkilere geçtiği yıllarda Fatih’e ilk günlerdeki sıcak ilgiyi göstermediler. Ressam, heykeltıraş ve bronz döküm ustası gönderilmesi taleplerini geri çevirmeseler de[22] incelikle ama sürekli savsaklamaları ve bir türlü göndermemeleri[23] Fatih’te büyük hayal kırıklığı yarattı. Oysa o, kesenin ağzını açmıştı ve İstanbul’u da Floransa gibi Rönesans’ın etkili ve görkemli bir merkezi yapmak amacındaydı.

Israrlı taleplerine uzun süre sonra bir tek Venedik olumlu yanıt verdi.

Bu, onun için elbette hiç yoktan iyiydi.

2. Venedik Gentile Bellini’yi Gönderiyor

Venedik, savaş nedeniyle tıkanmış olan ana geçim kaynağı Bizans ve Doğu Akdeniz ticaret yolunu fetih öncesi konumuna getirebilmek için 25 Ocak 1479’da ağır şartlarını kabul ederek Fatih’le barış antlaşması imzaladı.[24]

Gelişme Fatih’e, hem kuşatma sırasında kütüphaneleriyle birlikte İtalyan saraylarına sığınan ama uyum sorunu yaşayan Bizanslı bilginleri[25] geri getirme, hem de yeniden bronz dökümcüsü, heykelci ve ressam isteme fırsatı sunmuştu. Böylece sarayını Rönesans tipi heykeller, resimler, tablolar ve fresklerle süsleme hayalini, Venedik aracılığıyla da olsa gerçekleştirebilecekti.[26]

Gentile Bellini, kendi kaleminden kendisi

Yeridir, şu ayrıntıyı da verelim:

Yıllar önce Venedikliler, Rimini hükümdarının madalyoncusu Matteo di Pasti’yi casuslukla suçlayıp Girit’ten geri çevirmişti ama Napoli kralı Aragonlu Alfons, Pisanello’nun öğrencisi de olan ressam ve madalyoncu Costanza di Ferrara’yı Türk padişahına göndermeyi başarmıştı.[27]

Fatih, Venedik kazanımlarını küçümseyecek konumda değildi kuşkusuz. Fakat ülkesinde görmek istediği, söylemiştik, gerçek Rönesans’tı.[28]

Yahudi asıllı elçisinin, 1479’un temmuz ayında kara yoluyla gelip Doj Sarayı’ndaki dük Giovanni Mocenigo’ya sunduğu -torunlarından birinin- sünnet düğünü davetiyesinde, tahmin edilir ki Fatih’in bronz dökümcüsü, heykelci ve özellikle de portreci ressam talepleri de vardı.

Venedik bu isteği, ticari sorunları çözme kolaylığı olarak da gördü.

Sorunlu da olsa ellerinin altında, ressam Bellini kardeşler vardı. Sorun ise Gentile’nin yasal, Giovanni’nin gayrimeşru anneden doğmuş olmasıydı.

Biliniyordu ki hem kendisi hem büyük oğlu Bayezid cariyeden, soylu olmayan anneden doğmaydı[29] ve Sultan bundan rahatsızdı. Bu nedenle Giovanni’nin gönderilmesi, diplomatik nezaketsizlik olarak algılanabilirdi.

Doj Sarayı, İstanbul Sultanı’na kardeşinden daha az yetenekli de olsa yasal anneden doğmuş Gentile’yi göndermeye karar verdi.

3 Eylül 1479’da yanında iki kalfası, kalfalarının çırakları, toplam dört yardımcıyla Gentile Bellini, kaptan Melchiorre Trevisano’nun kadırgasına binerek İstanbul’a doğru yola çıktı. Ne var ki, bir yıl sonra, yani 1480’de sınır sorunlarını yeniden görüşmek üzere Venedik’e giden elçi Hasan Bey’in Fatih’in isteğini bir kez daha yinelemesinden de anlaşıldığı üzere, yanlarında tunç dökümcüsü ve -bazı kaynaklarda Bartolomeo’nun adı anılsa da- heykelci yoktu.

3. Gentile Bellini Fatih’in sarayında

Eylül’ün sonuna doğru İstanbul’a varan 53 yaşındaki Gentile’yi Fatih, büyük sevgi gösterisiyle sarayında huzura kabul etti.[30]

Gentile, sarayda kendisine ayrılan büyük odaya geçti, zaman yitirmeden Sultan’ın siparişlerini karşılamak için çalışmaya başladı.

“Gentile durmadan resim yapıyordu… Fatih, güzellikleriyle tanınmış kimseleri ressamın karşısına oturtup portrelerini yaptırıyor, sonra eserleri modelleriyle karşılaştırarak ressamın sanatına karşı duyduğu hayranlığı gizlemiyor, onu kucaklayıp öpüyordu.”[31]

Bir yıllık bir süre içinde Bellini sarayın duvarlarını, özel odalarını ve iç mekan tavanlarını İtalyan sarayları benzeri fresklerle bezemeyi, alanı olmamasına karşın bir de madalyon hazırlamayı başarmıştı.

Fatih’in, yönetici portreleri yanında heykeller de yaptırdığı söylenir.

Önemsiz bazı kısıtlamalara karşın ünlü sanatçı saray dışına da çıkıyor, İstanbul’da dilediği gibi geziyor, kişilerin, sokakların ve tarihi eserlerin desenlerini özgürce etüt ediyordu. Elinde yüzlerce eskiz oluşmuştu.

Aslında National Gallery’nin demirbaşı olup şu an Londra’daki Victoria ve Albert Müzesi’nde geçici süreyle izleyiciye sunulan o ünlü portre çalışmasını ise pek çok eskiz aşamasından sonra Bellini 1480’de tamamladı.

*

Yarın:

*Saraydaki Gentile Bellini resimlerinin akıbeti
*Bellini Venedik’e dönüyor
*II. Bayezid, Bellini resimlerini pazarlayarak satıyor
*Cem Sultan’ın Fatih için önemi
*Fatih, Cem Sultan’ı veliaht olarak hazırlıyor
*Bellini, olacaklardan haberdardı


[1] Donald M. Nicol, Bizans ve Venedik, çev. Gül Çağlı Güven, s. 2, Sabancı Üniversitesi, 2000

[2] Nurullah Berk: “Bizanslı ustalar, ressamlar, mozayıkçılar, ‘Adriyatiğin İncisi’ne (Venedik’e) öteki İtalyan şehirlerinden kuvvetle ayrılan bir karakter aşılamışlardı.” Fatih Sultan Mehmet ve Venedikli Ressam Gentile Bellini, İlahiyat Fakültesi Dergisi, s. 143, Feyz ve Güney Matbaası, 1953

[3] Nurullah Berk: “Jacopo’nun ilk Meryem ve İsa tasvirleri klasik ikon teknik ve anlayışına pek yakındır.” s. 14, Bellini’ler, MEB, 1951

[4] L. Thuasne: “Gentile’den birkaç yaş küçük olduğu tahmin edilen Giovanni, gayri meşru bir ilişkiden doğduğu için Gentile’nin gölgesinde kalmıştır.” Fatih ve Bellini, s. 16, çev. Ahmet Refik, Yeditepe,2012

[5] Germian Bazin: “Giovanni, Gentile’nin küçük erkek kardeşiydi ve Bizans sanatı içinde yetiştikten sonra, bu etkiden, 1453’te eniştesi olan Mantegna sayesinde kurtulmuştu.” Sanat Tarihi, s. 269, Sosyal, 1998

[6] Nurullah Berk: “Venedik gerçekten geç kalmıştı. Roma’da, Floransa’da, kendi yanıbaşında Padova’da, Sienna’da ve daha birçok İtalyan sitesinde resim ve heykel sanatları hayli büyük şahsiyetler görmüşken Venedik, hâlâ, Bizanslı ikon ustalarının donuk, arkayık sanatile avunuyordu.” Fatih Sultan Mehmet ve Venedikli Ressam Gentile Bellini, İlahiyat Fakültesi Dergisi, s. 144, Feyz ve Güney Matbaası, 1953

[7] Franz Babinger: “Kadının adı hiçbir kayda geçirilmemiş. ..Yalnızca günümüze bazı kısımları kalmış olan bir vakfiyede, ondan Hatun bitni Abdullah, “Abdullah’ın kızı” olarak söz ediliyor o kadar. Kendi adı verilmemiş. Babasına verilen ad olan Abdullah ise -din değiştirenlere daima verilen bu addır-, kadının gayrimüslim kökenli olduğunu açıkça gösteriyor.” Fatih Sultan Mehmet ve Zamanı, s. 30-31, Oğlak, 2010

[8] Franz Babinger: “Halk, .. özellikle de yeniçeriler, Mehmed’in Trakya’ya gitmesinden önce ayaklanıp onun tahta çıkmasına itiraz edebilirdi.” Fatih Sultan Mehmet ve Zamanı, s 73, Oğlak, 2010; ayrıca:

Yalçın Küçük: “Murat, tüm kaynakların hiç sevmediğini belirttikleri oğlunu saraya çağırıyor.” Atamanoğlu Fatih, s. 197, Mızrak, 2012

[9] Halil İnalcık: “Murad aynı zamanda zevk ve safaya düşkündü. Ayyaşlık derecesinde içtiği, şarap ve saz meclislerinden pek hazzettiği bütün kaynakların müştereken şehadet ettikleri bir hakikattır.” Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar, s. 59, TTK, 1954; ayrıca: Dukas, Bizans Tarihi, s. 139, çev. Mirmiroğlu, İstanbul Matbaası, 1956

[10] Bekir Sıdkı Baykal: “Padişah onu (Gürani’yi) otorite altına bir türlü girmeyen, okuyup yazmayı öğrenmemekte ayak direyen Manisa sancağındaki oğlu Mehmed’e geniş yetkilerle öğretmen olarak göndermiştir.” Fatih Sultan Mehmed’in Muhiti ve Şahsiyeti, Dil Tarih Coğrafya Dergisi, C 14, Sayı 3-4, s. 71, 1956

[11] Franz Babinger: “Genç Mehmed ders çalışmayı, iman ve Kur’an okuma derslerini reddedince, babası Molla Gürani’yi çağırttı. Molla elinde (Baba II. Murat’ın verdiği) değnekle şehzadeye gitti. ‘Baban’ dedi, ‘beni seni eğitmem için gönderdi. Ama sözümü dinlemezsen seni yola getirmemi söyledi.’ Mehmet bu sözlere gülünce, Molla Gürani ona öyle bir dayak atmış ki, çocuk ondan hayatı boyunca korkmuş.” (kaynağı Şekayık-ı Nu’maniyye’dir) Fatih Sultan Mehmet ve Zamanı, s. 40, Oğlak, 2010

[12] Halil İnalcık, “Mehmed II maddesi, TDV İslam ansiklopedisi, C 28, Ankara, 2003

[13] J. Von Hammer: “Halil, Padişah’ı (genç Fatih’i) birkaç gün sürecek olan bir av partisine davet eyledi. .. Mehmed, avdan dönünce, babasını üçüncü defa olarak tahta çıkmış gördü. .. İkinci defa tahttan inen genç şehzadenin kalbinde, gizlice bir düşmanlık eseri kalmıştı.” Osmanlı Tarihi, C 1, s. 154, MEB, 2005

[14] Franz Babinger: “Giovanni Dario resim yapmasını da bilirdi.” Fatih Sultan Mehmet ve İtalya, Belleten, C XVII. Sayı 65, s. 47, TTK, 1953

[15] Julian Raby: “Mehmed’in, biri Latince, diğeri Rumca olmak üzere iki hocası daha vardı. Bu kişiler kendisine, Bizans’ın düşmesinden hemen önce her gün ‘Laertius, Herodotus, Livius, Quintus Curtius, Papaların Kronikleri, Fransa Kralları ve Lombardlar’dan okumalar yaparlardı.” Bir Paradoks Sultanı: Sanatın Hamisi Olarak Fatih Mehmed, Sanat Tarihi Dergisi, C 29/1, s. 320, 2020

[16] L. Thuasne: “Fatih Sultan Mehmet beş lisan konuşabilir ve anlardı. Bunlar da: Türkçe, Farsça, Arapça, Rumca ve Latince idi.” Fatih ve Bellini, s. 40, çev. Ahmet Refik, Yeditepe,2012

[17] Bekir Sıdkı Baykal: “Deissmann ile E. Jacobs, bazan romantizme kaçan bir eda ile Fatih’i doğu ile batı arasında her iki alemin de kültürünü tam manasiyle benimsemiş modern bir Renaissance hükümdarı olarak tasvir ederler.” Fatih Sultan Mehmed’in Muhiti ve Şahsiyeti, Dil Tarih Coğrafya Dergisi, C 14, Sayı 3-4, s. 81, 1956

[18] Franz Babinger: “Sultan (Meriç’in bir kolu olan) Tunca’daki adaya çekildi. Bir ay geçmişti ki, içki içerken felç geçirdi. Çok içerdi. Bazı kaynaklara göre hemen öldü.” Fatih Sultan Mehmet ve Zamanı, s. 70, Oğlak, 2010

[19] Franz Babinger, Fatih Sultan Mehmet ve Zamanı, s. 183, Oğlak, 2010

[20] Franz Babinger, Fatih Sultan Mehmet ve Zamanı, s. 68-69, Oğlak, 2010

[21] Süheyl Ünver, Fatihin Çocukluk Defteri, Kemal Matbaası, 1961

[22] Julian Raby: “Mehmed, .. Floransa’ya bronz heykel ustaları ile oyma, ahşap ve kakma ustaları aramak üzere özel bir elçi göndermişti.”  Bir Paradoks Sultanı: Sanatın Hamisi Olarak Fatih Mehmed, Sanat Tarihi Dergisi, C 29/1, s. 321-322, 2020

[23] Franz Babinger: Sultan, (Rimini Lordu) Malatesta’dan, uzun süredir sarayında kalmakta olan ressam Matteo de Pasti’yi portresini yapmak üzere İstanbul’a göndermesini istemişti. .. Matteo 1461’de yola çıktı. Yanına Sultana verilmek üzere ayrıntılı bir Adriyatik Denizi haritası aldığı söylenir. Ancak Matteo, Girit açıklarında Venediklilerin eline düştü. Fatih Sultan Mehmet ve Zamanı, s. 183, Oğlak, 2010

[24] Franz Babinger, Fatih Sultan Mehmet ve Zamanı, s. 317, Oğlak, 2010

[25] Franz Babinger: “Konstantiniyye’nin düşüşünden sonra, çok sayıda eğitimli Bizanslı Batı’ya, özellikle de İtalya’ya kaçmayı başardı. İtalyan sarayları bu bilgili mültecilerle doldu. İlk başta sevinçle karşılandılar ama zamanla prestijlerini ve popülerliklerini .. yitirdiler.” Fatih Sultan Mehmet ve Zamanı, s. 114, Oğlak, 2010

[26] Nurullah Berk: “Sultan Mehmet, sarayını heykeller, tablolar ve her çeşit eserle süslemeye heves etmişti.” Bellini’ler, s. 20, MEB, 1951

[27] Julian Raby, Bir Paradoks Sultanı: Sanatın Hamisi Olarak Fatih Mehmed, Sanat Tarihi Dergisi, C 29/1, s. 321-322, 2020

[28] Julian Raby: “Sultan İtalyan sanatının kör bir savunucusu değildi.” Bir Paradoks Sultanı: Sanatın Hamisi Olarak Fatih Mehmed, Sanat Tarihi Dergisi, C 29/1, s. 322, 2020

[29] Franz Babinger: “Ocak 1448’de, Trakya’daki Dimetoka’da Gülbahar adlı bir köle kız Mehmed Çelebi’ye bir oğlan doğurdu. Çocuğa Bayezid adı verildi.” Fatih Sultan Mehmet ve Zamanı, s. 62, Oğlak, 2010

[30] Nurullah Berk: “Huzura çıkarılan Gentile Bellini, İtalyanların tabiriyle ‘İl Gran Turco’ tarafından hararetle kabul edildi.” Fatih Sultan Mehmet ve Venedikli Ressam Gentile Bellini, İlahiyat Fakültesi Dergisi, s. 149, Feyz ve Güney Matbaası, 1953

[31] Nurullah Berk, Fatih Sultan Mehmet ve Venedikli Ressam Gentile Bellini, İlahiyat Fakültesi Dergisi, s. 149, Feyz ve Güney Matbaası, 1953