ATATÜRK’ÜN İDEOLOJİK VE POLİTİK DÜŞMANI, DEVLET BAHÇELİ

HALDUN ÇUBUKÇU
halduncubukcu@hotmail.com

 

Muharrem İnce’nin CHP’deki çıkışı üzerine şöyle bir açıklama yapıyor Bahçeli: “CHP’de Atatürk’ün ahı tutmuş, geçmişe özlem yeşermiş ve yükselmiştir.”

Atatürk’ten, “ahından” filan bahseden Bahçeli olunca Türkiye’de politikanın nasıl oportünistçe, nasıl iki yüzlü ve nasıl özüne yabancılaştırılarak yapıldığına bir kez daha tanık oluyoruz.
Atatürk’ten bahsedene bakın: Devlet Bahçeli!

Savunuyor görünürken saldırmanın az rastlanır örneklerinden birini sergiliyor Devlet Bahçeli.
Hani şu, bütün stratejik programı ve varlık gerekçesi Atatürk’ten ve Cumhuriyet’ten ne kaldıysa 2023’e kadar fesh ve ilga için iktidarda olan AKP – Erdoğan’ın en sadık ikinci müttefiki olan Bahçeli. ( Birincisinin Perinçekgiller olduğuna kimsenin itirazı olmaz sanırım)

Hani şu, Atatürk’le dövüşmenin, kitlesine “ben onun yaptığını yıkarım – yıktığını da yaparım” mesajını vermenin en özel ve önemli simgesi olan Ayasofya şovunda, Atatürk düşmanlarının yanında an tereddüt etmeden saf tutan ve bir de parmağına pek estetik, pek zevkli bir Ayasofya yüzüğü taktıran Bahçeli.
Hani şu, Ayasofya’daki ilk Cuma hutbesinde Ali Erbaş’ın Atatürk’ü lanetlemesine günler sonra şu “çok sert” açıklamayı yapan Bahçeli:

“Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi, ilk Cumhurbaşkanımız, istiklal mücadelemizin Lideri ve Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, bu topraklarda lanet okuyacak bir hayasız ve hamiyetsiz henüz anasından doğmamıştır.”

Bahçeli bu memlekette Atatürk’e henüz hakaret edilmediğini, edecek olanın anasından henüz doğmadığını sanmaktadır; çok ilginç adamdır, Ayasofya’da çan çaldığını bile sanmıştır. Memleket gerçekliğiyle ilgisi Erdoğan ile ittifakından bellidir diyebiliriz ama eksik kalır, sınıfsaldır; bir toprak ağası kalıntısının komprador sermayedarlarla kurduğu ittifakın yansımasıdır. Bahçeli budur.

Yoksa hakikaten bilmiyor mudur ki; özellikle AKP’nin iktidar olduğu tarihten beri ve Bahçeli’nin başbuğu Türkeş’in Fethullah’la koklaşıp sarıştığı zamanlardan beri bu topraklar “Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e,” “lanet” okuyan ve doğrudan küfreden “hayasız ve hamiyetsiz”lerle doludur. O kadar öyledir ki partner durduğu Tayyip Erdoğan’ın hocası Fesli Kadir’dir; taputunu da çocukları, damatları omuzlamaktadır.
Bahçeli de kürsüden bar bar bağırmaktadır.
“ Henüz anasından doğmamıştır.”
Doğunca süte pesküvit batırıp yiyecektir.

ATATÜRK’E SALDIRININ EN KAYPAĞI BAHÇELİ TARAFINDAN YAPILANDIR

Ve Bahçeli şu cümleyi kurabilirken de Atatürkçülüğüne halel getirmediği zehabındadır harhalde!  

“Diyanet İşleri Başkanı’nın Cuma Hutbesi esnasında Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerif’in minberinde yaptığı değerlendirmeleri bağlamından koparıp Atatürk’e lanet şeklinde tavzih ve tevil edenler bu ülkeye en büyük kötülük yapan sorumsuzlardır.”

Bahçeli’nin yeri Ali Erbaş’ların yanıdır ve zırvaya tevil getirmek için çabalamak derecesinde Atatürk düşmanlığına düşmüş olarak yanlarındadır.
Bahçeli’nin genel kuralı halindedir; açıklaması ne kadar sertse içeriği de o kadar boştur. Bir süre sonra tam tersini hiç sıkılmadan söyleyebilir.

Ama özü, değişmeyen fikri şu cümlelerde daimidir; yani Bahçelinin sürekliliğini ve tutarlılığını şu cümlelerinde buluruz:
“Ayasofya-i Kebir Cami-i … ibadete açılması yakın tarihimizin en önemli olayıdır.
Müslüman Türk milleti inanç haklarına sahip çıkmanın yanında irade ve istiklal haysiyetini cesaretle savunmuştur.
1930’lu yılların kasavet dolu iç ve dış siyasi şartlarında müze yapılan Ayasofya’nın nihai aşamada camiye dönüştürülmesi aynı zamanda aziz ecdadımıza saygının bir nişanesi, fetih mirasımızı bihakkın muhafaza dirayetidir.”

Bu cümleyi kuran Bahçeli en ufak bir ar duymadan Atatürk hakkında O’ndan yanaymış gibi konuşabilmekte, dahası CHP’lilere Atatürkçülük dersi verebilmektedir.
Neymiş? Yakın tarihimizin en önemli olayı Ayasofya’nın aslına rücu etmesiymiş.
Aslına rücu etmiş de kilise mi olmuş? Hayır, Atatürk’ün uygarlaşma hamlesi olarak müze yaptığı o eşsiz anıt tekrar ümmet toplumunun ibadethanesi haline gelmiş ve “milliyetçi” Bahçeli ümmet ideolojisinin simgesel zaferini yakın tarihimizin en önemli olayı olarak görmektedir.

Bu kadarla da kalmaz;  Ayasofya müzesi ümmetin ibadethanesi olarak açılınca Bahçeli şu cümleyi bile kurmaktan kendini alamamaktadır: “Müslüman Türk milleti inanç haklarına sahip çıkmanın yanında irade ve istiklal haysiyetini cesaretle savunmuştur.”

İstiklal ve haysiyetini kime karşı savunmuş Bahçeli’nin müslüman Türk milleti?
Herhalde uzaylılara ve “kalleş” Yunanistan’a karşı değil; Müslüman Türk milletinin inanç haklarını elinden alanlara, yani Ayasofya’yı kim müze yaptıysa onlara; yani Atatürk ve Cumhuriyetin kurucularına karşı…

Ve Bahçeli  kadar kendini tutamaz haldedir ki , şirazesinden çıkmıştır:
II.Abdülhamid Han nasıl değerliyse Atatürk de bir o kadar değerlidir.”
II. Abdülhamit denen asalak zorbayı, Enver Paşa’dan Mehmed Akif’e, Tâlât Paşa’dan Mustafa Kemal’e… Türk milliyetçilerinin en büyük düşmanını; diplomaside kucağa oturma politikasının banisini, demokrasi ve uygarlık korkağını, padişahlık döküntüsünü  Atatürk ile bir tutabilme ayarsızlığını gösterebilmektir.

Ne var ki bugünün “Türk milliyetçileri” bu cümleyi içlerine sindirip MHP’de Bahçeli’nin yönetimi altında Atatürkçülük ve milliyetçilik oynayabilmektedir. Onlara da  Bahçelinin yüzükleri kadar maşallah! Yakışıyorsunuz siz oraya.

KASVET SENİN VARLIĞIN VE İDEOLOJİNDİR BAHÇELİ

Ümmetin Türk milliyetçisi Bahçeli’nin asıl suyunu salan ise şu cümlesidir:
“1930’lu yılların kasavet dolu iç ve dış siyasi şartlarında…”

Bahçeli de kanıtlıyor; 1930’lar Türkiyesi’ne bakış bir mihenktir, bir ölçüttür.
Devrimciyi gericiden, milliyetçiyi faşistten, aydınlanmacıyı dinciden, sosyalisti liberalden ayıran mihenk taşı; 1930’lara bakıştır.

1930’lar devrimci için Cumhuriyet aydınlığıdır, ışık doludur.
Sanayide, tarımda; halkçılığın, devletçiliğin, ulusçuluğun altın yıllarıdır. Zafer yıllarıdır.
Bilimsel aklın, aydınlanmanın, evrenselciliğin ışık yıllarıdır; laikliğin zafer günleridir.
Sovyetler Birliği ile mütteffikliğin, biricik stratejik ortaklık belgelerinin işbirliğinin güneşli günleridir.
1930’lar Cumhuriyetin ta kendisidir. Atatürk aydınlığıdır…

Ve 1930’lar Bahçeli türünden her gericinin, bölücünün, liberalin, faşistin, yobazın kara bağladığı günlerdir; onlara kasvet dolu gelen günlerdir.
( Hiç kuşkum yok ki tam bu nokta da en az Bahçeli kadar Kılıçdaroğlu da Tesevgiller de, 30’ların “aşırı laikçiliği”nden, devletçiliğinden, Dersim filan hareketlerinden mustariptir.)
Gericiliğe kasvetli kasavetli gelen günler Türkiye’nin iç aydınlığı, gözaydınlığı günleridir.
Ve kendini frenleyemeyen Bahçeli Atatürk Cumhuriyeti’ne aynı ortağı Fesli Kadirlerin zihninden saldırmaktadır: “1930’ların kasvet dolu dış siyasi şartları” dediğinizde işte tam da bunu, yani Fesli Kadirlerin apaçık iddiasını; 30’ların dış koşullarında Atatürk “dış güçler” istediği için Ayasofyayı müze yaptı fikrini savunuyorsunuz demektir.


Bahçelilerin havsalası Atatürk’ü ve devrimci Cumhuriyetini alamaz.
O’nun bağımsızlıkçılığını, bağımsızlığın üzerine titremesini zerre anlayamazlar.
1930’larda, en güçlü dönemini yaşayan; üstelik Sovyetler Birliği ile çelikten bir ittifak kurmuş Türkiye Cumhuriyeti’ne  kimsenin diş geçiremeyeceğini bilmezler…
Değil! Bilirler; çok da iyi bilirler, ama işlevleri halka yalan söylemek, gerçeği çarpıtmak olduğu için Fesli Kadir, Necip Fazıl düzeyine düşmek milliyetçiliklerine dokunmaz; hatta milliyetçiliklerinin gereği olarak yaparlar.

MHP’NİN TARİHSEL İŞLEVİ
MHP 68’lerde gelişen devrimci akıma karşı, grev yapan işçiye karşı patron fedailiği yapmak üzere, ağa topraklarını işgal eden köylülere karşı ağa uşaklığı yapmak üzere, NATO’ya, 6. Filo’ya karşı şahlanan Bağımsız Türkiye şiarına karşı ABD emperyalizminin çıkarı için  örgütlendi.
Kontrgerilla – Gladyo eylemlerinde beslendi.
Sovyetler Birliği’nden Çin Halk Cumhuriyeti’ne kadar Türk kökenli halkları Amerikan çıkarı için bölücüleştirmek üzere projelendirildi.
Onun için Türkeş’e can ciğer kuzu sarması sarılırken, şimdilerde ABD’de CIA şefkatinde ikamet eden Fethullah Gülen boş yere “Sizlerden öğrendik. Bu yolu sizden öğrendik.” diye hayranlığını belirtmedi.
Bunlar budur!

Bugün ABD, MHP’ye mesafeliyse, kullanmıyorsa, sol’un önemsizliğinden dolayıdır.
Bugün için bastırılmaya çabalanacak  bir işçi, köylü, gençlik; halk hareketi, anti-emperyalizm yoktur; onun için de MHP’ye gereksinmesi yoktur ABD ve Nato’nun.
Onlar şimdi başka bir milliyetçiliğin, Kürt milliyetçiliğinin banisi ve hamisidirler. İşlerine o yaramaktadır. Onu kullanmaktadırlar.
MHP’nin eski patronlarına mesafesi, bağımsızlık yoluna gelmesinden gerçeği görmesinden değil, patronunun eleman değiştirmesindendir.
***
Devlet Bahçeli’nin Atatürkçülüğü, Cumhuriyetçi insanların çok olduğu semtte kebapçı açan şark kurnazı dincinin, Atatürk resmi asma zorunda kaldığında TBMM açılışında dua eden Atatürk resmini kullanmasındaki pratik yarar Atatürkçülüğüdür.
Ancak aptalları kandırırlar.

 

 

https://www.youtube.com/watch?v=V1fXXH-6kO8