‘Artık bu millet yaşayamaz’dan Ulusal Egemenlik’e

 

‘Egemenlik kayıtsız koşulsuz milletindir’ sözü Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ve Anadolu devriminin en temel ilkesi sayılır. Bir gün gelir de, Doğu toplumları aydınlanacak olursa, o aydınlanmayı sağlayabilecek temel ilke budur

 

AV. CEM BAYINDIR

Günümüzün hukuk devleti en yalın anlatımla kişiler yerine ilkelere öncelik demektir. Ne yazık ki, Doğu toplumları ve Türk toplumu da, buna yüzyıllarca uzak tutulmuşlar ve ilkeleri değil, kişileri izlemeyi devlet (din) sanmayı sürdürmüşlerdir.

Bunun en yıkıcı sonucu, evrenselliğe, evrensel değerlere yükselememek, ruhsal ve maddesel dünyada kişi güdümüne bağımlılığı sürdürmektir. Bu yapı, yani Emevi anlayışı, olayların sorgulanmasına, “neden” ve “niçin” gibi akla dayanan sorulara olanak vermemektedir.

Bu da yaratıcılığın, yeni düşüncelerin baş düşmanı olan taklitçiliği getirmekte olup, İslam dünyasının 600-700 yıldır karanlıkta kalmasının en büyük nedenidir.

İşte bu yüzden “Egemenlik kayıtsız koşulsuz milletindir” sözü Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ve Anadolu devriminin en temel ilkesi sayılır. Bir gün gelir de, Doğu toplumları aydınlanacak olursa, o aydınlanmayı sağlayabilecek temel ilke budur.

Bugün din üzerinden siyaset yapanların sömürdüğü geleneksel dinsel anlayış, yani dinin saltanat aracı yapılmasının İslam tarihindeki ilk örnekleri Emevilerdir. Onların ardılı olan bugünkü siyaset dinciliği, tüm Orta Doğu’nun mazlum ve mağdur halklarının yazgılarını karartmayı sürdürmektedir.

23 Nisan 1920’de Gazi Mustafa Kemal Atatürk, yerleştirdiği ulusal egemenlik ilke ve kavramıyla, dini değil, din adına boynumuza pranga gibi vurulan engelleri yıkmıştır.

Atatürk’ün yıktığı bu “akıl ve din dışı” kuralları, bugün bile “din” diye taşıyan toplumların halleri  hepimizin gözleri önünde. Bunlar, “Allah’ın egemenliği’ diye diye, Batılı güçlerin egemenliğine giren bugün bile bunun ayırdında olmayan Orta Doğu toplumlarıdır.

Kutsal kitapta da kişiler egemenliğinden ilkeler egemenliğine geçişin devrimini yapan ayetler bulunur, aşağıda ikisini görüyorsunuz:

“Muhammed bir elçiden başkası değildir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. O ölse ya da öldürülseydi ökçeleriniz üzerine gerisin geri mi dönecektiniz! İki ökçesi üzerine gerisin geri dönen, Allah’a hiçbir biçimde zarar veremez. Allah, şükredenleri ödüllendirecektir.” (Âli İmran 144.)

“Rabbinizden size indirilene uyun; O’nun berisinden birtakım velilerin ardına düşmeyin. Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!” (A’raf 3)

Dikkat edilirse burada peygamber değil ona “indirilen buyruklar” yani ilkeler gösterilmekte. Geleneksel Emevi dininden çok ayrı bir şey olan bu durum, peygamberin kişiliğini değil, temsil ettiği ilkeleri yücelterek, –kim olursa olsun– kişilerin değil, ilkelerin öne çıkarılması gerektiğine vurgu yapmaktadır.

İslam tarihine baktığımızda, Peygamber’in ölümüne inanmayan önemli dinsel kişilik Ömer acısının etkisiyle kılıcını çekmiş ve “Peygamber öldü diyenin kafasını uçururum” diye bağırmaya başlamış, bunun üzerine, Ebubekir yukarıdaki ilk ayeti okumuş ve “Ey halk! Muhammed’e tapan bilsin ki Muhammed ölmüştür. Allah’a tapan ise bilmelidir ki Allah ezeli ve ebedi diridir. demiştir.

Bunu dönemimizin hukuk diline çevirirsek, egemen güç hukukun ilkeleridir düşüncesine varırız. Bugün için egemenlik, artık kişinin ya da kişilerin değildir, olmamalıdır da. Yönetenler, geçici süreyle görevli kişilerdir.

Bugün kimi yazılarda eleştiriler görsem de, tüm dünyadaki mazlum toplumlara en büyük sistem Atatürk’ün parlamenter cumhuriyet sistemidir, hukuktur, anayasal düzendir. Hukuk devletinin olmazsa olmazı da laikliktir. Ortada bir hukuk devleti olmayınca Orta Doğu ülkelerinden görüleceği üzere gerçek anlamda dinden de söz edilemez.

Türkiye’de çağdaş bilisizlik (cehalet) bir bulaşıcı hastalık gibi bilim ve bilgi düşmanı odaklar tarafından toplum düşüncesini sararak ciddi boyutlar kazanıyor ve bu bilerek yapıldığından, toplumun bir bölümünün ve gençlerin beyinlerini kemiriyor. Okumuşların bir bölümünde de bundan kaynaklanan, düşünme ve sorgulama yetersizliği var.

Türkiye’nin sözde aydınları ve siyasal dincileri yepyeni tarihsel ve toplumsal bir kuram için çöp kutularından araç gereç toplayarak tarihsel senaryolar yazıp, insanlarımızı etkiliyorlar:

* “Sultan Vahdettin Kurtuluş Savaşını başlattı ve Atatürk’e para verdi.”

* “Samsun’a Atatürk çıkmadı”,

* “Erzurum Kongresi’ne, Sivas Kongresi’ne olmadı”

* “Mustafa Kemal, Yunan savaşları yapılırken Çankaya’daki evindeydi.”

* “İnönü Savaşları olmadı”

* “Yunan adaları bize verilmesine karşın kabul etmedik.”

* “Musul ve Kerkük bize verilmişti bilerek almadık”

* “1919-1923 arasında Kurtuluş Savaşı diye bir şey olmadı”.

* “Lozan’da 3 milyon km2 toprağımız 780 bin km2’ye düştü”

Gördüğünüz üzere uyduruk düşüncelerle Cumhuriyet düşmanlarının yazdıkları fesli ve derin tarih(!) ile bugünlere geldik. Bu kişilerin Cumhuriyet’le hesaplaşması, Cumhuriyetle başlamış ve 1950’lerden sonra güçlenerek bugün doruk noktasına ulaşmıştır.

Şimdilerde de uyduruk senaryolar ile “Yeni Türkiye” diye sözde “Yeni Osmanlıcı” bir düşünce geliştirmeye koyuldular. Bilindiği üzere Roma’da da halkı uyutmak için eğlence üzerine eğlence düzenlenirdi.

Dünyanın tüm Müslüman ülkelerinin köle ve sömürge olduğu yayılmacı (emperyalist) dönemde, Müslüman bir topluma çok güçlü ve bağımsız devlet kurduran evrensel lidere saldıranları, saldıranların sırtının sıvazlandığını sık görüyoruz. Kaldı ki bunlar daha birkaç yıl önce İstiklal Marşı okuyanı, Türk bayrağına sahip çıkanı, TC tabelalarını, Türk Milleti sözünü hor görüyorlardı.

1922 yılında Time dergisinin kapağında ulusal lider Mustafa Kemal’in resmi onun tüm İslam dünyasına cesaret veren tek evrensel kahraman olduğunun kanıtıdır.

Türkler, -yüzyıllar sonra- kendilerine karşı Balkan toplumlarının bağımsızlık savaşımlarına girmesi, Rusların Ayastefanos (Yeşilköy), Bulgarların Çatalca’ya geldikleri, Doğu illeri Rusların eline geçip Ermeniler Ruslarla birlikte savaşan kıtalar kurdukları ve Araplar İngilizlerle bir olduklarında Türk olduklarını anımsamışlardı.

Bir zamanlar da pek çoğu için İstanbul ve hilafet, ulus ve Anadolu’dan (vatan) kuramsal olarak daha önemliydi. Birçokları İstanbul’un işgali, Güney Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’nun İtalyan ve Fransızlar, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinden sonra Türk ulusunun ve Türkiye’nin ayırdına vardılar.

Tarih kitaplarında, Yunanlar büyük güçlerle saldırıya geçtikleri zaman bizim Balıkesir cephesindeki milis kuvvetlerinin bir kilometreye birkaç er düşecek kadar az olduğunu; halkın ve askerlerin yürek güçlerinin (maneviyatının) bozulmaması için doğudan Yeşil Ordu’nun geleceğini söyleye söyleye, sonunda herkesin bu türden beklentilere girdiğini, bunlara inandığını yazıyor.

Yine Mehmet Akif, İsmail Hakkı Sevük, Falih Rıfkı Atay, Halide Edip gibi yazarlar toplumda her ruhu bir karamsarlık (yeis), her beyni bir umutsuzluğun kapladığını yazarak her dudaktan şu tümcenin döküldüğünü söylüyorlar :

“Artık bu millet yaşamaz”

Gerçekten de o dönemde yüzyılların verdiği yenilgiler, hezimetler tarihimizin en acı ve en kötü günleridir. Yüzyıllarca savaşlarda toprağımız, servetimiz, insanımız, nüfusumuz, gücümüz erimiştir. Ama belki de bunlardan daha kötüsü toplumun yaşamak ya da gelecek umudunu yitirmesiydi.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra tüm toplum umudunu yitirmiş ve “bu millet artık yaşamaz” diyordu.

Hep söylerim, Gazi Mustafa Kemal Atatürk bize göstermiştir ki, bu halkın ruhunda nereden geldiği belli olmayan gizemli-büyülü bir yaşam kaynağı var. Bugün de tüm olumsuzluklara karşın bu toplumda sorgulama yapabilen, düşünebilen, Türkiye Cumhuriyeti diye bir devletin yurttaşı olmaktan onur duyan milyonlar olduğunu görmek umut verici. Olumsuzluklara, kara propagandaya karşın bunu gözlemliyorum…

Bu bitmeyen umutla, hepimizin, tüm çocuklarımızın “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”nı kutlarım.

 

KAYNAKÇA:

1- Söylev- Mustafa Kemal Atatürk
2- Kur’an Penceresinden Kurtuluş Savaşına Bakış-Yaşar Nuri Öztürk
3- O Zamanlar- İsmail Habib Sevük
4- Türkiye’nin Bağımsızlık Tarihi- Doğan Kuban
5- Tek Adam- Şevket Süreyya Aydemir
6- İstiklal Harbi ve Anadolu- Mehmet Turgut Argun
7- Babam Mehmet Akif Ersoy- Emin Akif Ersoy
8- Modern Türkiye’nin Doğuşu- Bernard Lewis
9- Kurtuluş Savaşı Öyküleri- Zeki Sarıhan
10- Prof. Dr. Ramazan Demir’in İnternet Yazıları

Tablo: Elifsu Onay

paylaşmanız için