Alevi vatandaşlarına resmî statü tanıyan ilk ülke neden Avusturya

Geçmişte de bugün de sürdürülen tartışmalarda ziyadesiyle bilgi eksikliği, bilgi yanlışı, süpekülasyon, bilinçli çarpıtmalar söz konusu. Bu konuları uzun yıllar araştırmış, iki ayrı kitapta yeterli genişlikte yayımlamış biri olarak, meseleleri samimiyetle anlamaya çalışanlar için yorumsuz veriler, bilgiler sunmayı faydalı gördüm.

HÜSEYİN A. ŞİMŞEK

Din-devlet ilişkileri bahsinde Avusturya’yı, Türkiye için özel (özgün) bir konuma oturtan faktörler var. Bu faktörler, oldukça eski tarihlere dayanır. İkili imparatorluk (Avusturya-Macaristan) döneminde, 1878’de Bosna-Hersek üzerinden ilk kez İslamî bir nüfusa sahip olunca, bu dine yönelik bir dizi düzenlemeler yaptı. Bosna’da bir Şeyhülislamlık kurulması, aile ve miras hukuku alanında Müslümanlar’a yönelik kabuller, İslam dersi verecek öğretmenler için bir okul açılması, Müslümanların orduya alınması, Viyana’da özellikle Cuma namazı için bir imam ve askeri kışlada da müftü bulundurulması, Müslüman kadınlar Avusturyalı doktorlar tarafından muayene edilmeyi reddettikleri için hem yurt dışından Müslüman doktor getirilmesi hem de Viyana Ünüversitesi Tıp Fakültesi’nde Müslümanların da okumalarına izin verilmesi; İslam dininin tebliği, konferanslar yapılması, İslamî yayın çıkarılması, cami ve (vakıf ve dernek gibi) dinî kurumlar oluşturulması, cenazelerin defni, fon oluşturulması gibi. Daha da önemlisi, Avrupa devletleri arasında bir “ilk”e imza atarak, 1912’de çıkarılan ‘159 Sayılı İslam Yasası’ (Islamgesetz) ile ‘Hanefi İslam’ın resmî din olarak tanınması oldu. (Bu tanınma, 1918’de Bosna-Hersek’in kaybedilişi ve 1934-1945 arasındaki faşist iktidarlar dolayısıyla uzun ömürlü olamadı.)

Alevi vatandaşlarına resmî statü tanıyan ilk ülke 

1979’a gelindiğinde ise (esasen Bosnalı Müslümanların çabalarıyla) İslam yeniden resmen tanınan dinler arasına alındı. Yeni tanınmanın en önemli özelliği, sadece Hanefî değil; Malikî, Hambelî ve Şafî mezheplerinin de tanınma kapsamına alınmasıydı. 1990’lara gelindiğinde, Türkiye’de başörtüsü dolayısıyla eğitimini sürdüremeyen öğrencilerin ezici bir kesimi Avusturya’yı tercih etti.

Avusturya’da yasal imar onayı alınan ilk cemevi, Viyana Şah Hatayi Cemevi.

1989’dan bu yana ise Avusturya, bu ülkedeki Aleviler üzerinden Türkiye kamuoyunun gündeminde. Çünkü, adında ‘Alevi’ tanımı yer alan dünyanın ilk derneği burada kuruldu; mekânını temelden istediği gibi planlayıp inşa eden ve aynı zamanda özgün bir mimariyle ilk cemevini hizmete açan ilk Alevi kurumu (St. Pölten AKM) burada; tapu ve proje bazında ‘ibadet yeri’ kaydı düşülerek yasal imar onayı alınan ilk cemevi, Viyana Şah Hatayi Cemevi’dir; Avrupa’da faaliyet mekânını satın alan ilk Alevi derneği (Berndorf PSAKD) de bu ülkede; Alevi vatandaşlarına “dinî/inançsal azınlık” olarak resmî statü tanıyan ‘ilk ülke’ de Avusturya. 2013’te Aleviler (İslam’ın çatısı altında ve bağımsız olarak) iki farklı statüde resmen tanınmıştı. Bu statülerden ilki, Alevilerin İslam şemsiyesi altında ama ayrıca ve kelimenin gerçek anlamında resmen tanınmasıydı. İkincisi ise tamamı Kürtlerden oluşan bir derneğin başvurusu kapsamında, Alevilerin İslam şemsiyesi dışında ve ‘Eski Alevilik’ adıyla ‘resmî kayıtlı dinî cemaat’ olarak tanınmasıydı. (“Resmen tanınmış din” ile ‘resmî kayıtlı dinî cemaat’ statüleri arasındaki farkları sonraki bir yazıda açacağım.)

Avusturya, Alevi vatandaşlarına resmî statü tanıyan ilk ülke.

Geçtiğimiz Nisan ayından beri alevlenen yeni tartışmanın sebebi ise, en çok derneğe sahip Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun, ilk başvurusunu 2009’da yaparak başlattığı tanınmanın, “Özgür Aleviler Topluluğu” adıyla ‘resmî kayıtlı dinî cemaat’ statüsü elde etmesidir. Geçmişte de bugün de sürdürülen tartışmalarda ziyadesiyle bilgi eksikliği, bilgi yanlışı, süpekülasyon, bilinçli çarpıtmalar söz konusu. Bu konuları uzun yıllar araştırmış, iki ayrı kitapta yeterli genişlikte yayımlamış biri olarak, meseleleri samimiyetle anlamaya çalışanlar için yorumsuz veriler, bilgiler sunmayı faydalı gördüm. Sayısını, şimdiden kesin olarak veremeyeceğim bir dizi yazı kalem almak demek bu. Kendi açımdan, azınlık hakları için gerekli bir çaba olarak görüyorum bunu ve irdelemeye Avusturya’da din-devlet ilişkilerinden başlıyorum.

Avusturya’da din-devlet ilişkileri

Avrupa kıtasındaki ilk önemli Hıristiyanlık merkezi, 343’te Sofya’da oluşturuldu. Roma tahtında 395’e kadar kalan Theodosius, kilise yetkilisi karşısında ‘günah çıkarma’yı kabul edince, Hıristiyanlık ‘devlet dini’ olma yoluna girdi. Bugün Avusturya’nın yer aldığı topraklar ise Hıristiyanlık’la 4. Yüzyıl’dan itibaren tanıştı. Sofya’daki merkezin etkisiyle Klagenfurt, Salzburg, Wels, Viyana kentlerde benzer merkezler kuruldu. Yani, Avusturya devletinin henüz ‘nüvesi’ bile ortada yokken, Hıristiyanlık bu topraklara yerleşmişti. Avusturya devletinin ilk nüvesi, Hıristiyanlık’ın başından beri ‘devlet dini katı’nda bulunduğu Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu’na bağlı olarak 996’da kuruldu: Doğu Sınır Kontluğu!

Stephan Katedrali, Viyana.

Peki, Hıristiyan dünyanın iki kanada ayrılmasında, Avusturya devletinin ilk nüvesi hangi tarafta kaldı? Hıristiyan dünyada ilk ihtilaf patlak verdiğinde, Avusturya Babenberg hanedanının yönetiminde bir marklıktı. Roma Kilisesi, 1054’te Ayasofya Kilisesi’ne bir belge göndererek ayrılığını kesinleştirdi. İki kilise birbirlerini karşılıklı aforoz etti. Bölünme, ‘Katolik’ ve ‘Ortodoks’ adını alarak derinleştikçe derinleşti. Avusturya Marklığı (Babenbergler hanedanlığı), Kutsal Roma-Cermen’nin bir parçası olarak Katolik tarafta yer aldı.

Babenbergler’den sonra, 1273’te Avusturya’nın yeni hanedanı haline gelen Habsburg Ailesi ise ‘aşırı Katolik’ olmakla ün saldılar. Hem içeride hem dışarıda (Almanya ve Bohemya’daki gibi) din üzerinden yürütülen bir dizi çatışmanın doğrudan tarafı oldular. Ünlü ‘Otuz Yıl Savaşları’, Bohemyalı Protestanlar’ın 1618’de Habsburglu krala karşı ayaklanmasıyla başlamıştı. Avusturya, imparatorluklar döneminde bazen bütün Avrupa’nın, bazen Orta Avrupa’nın ‘en güçlü Katolik devlet’i olarak anıldı ve bu konumunu, Birinci Dünya Savaşı’yla 1918’de yıkılana kadar sürdürdü.

Avusturya ne zamandan beri, ne kadar Katolik?

Yukarıda belirlenen çerçeve içinde Avusturyalılar, tarih boyunca genel ‘Hıristiyan’ tanımlamasının da ötesine geçilerek, ‘Katolik bir toplum’ olarak adlandırılageldiler. Bunun yanı sıra, gerek dükalık ve arşidüklük, gerekse de imparatorluk dönemlerinde, aynı zamanda ‘Katolik bir devlet nüvesi ve devlet’ de sayılageldi. Bu ‘Katolik toplum ve devlet’ olarak tanımlanma süreci, 1700’lerin sonuna doğru milim milim aşınmaya başladı. 13 Ekim 1781 tarihli ‘Islahat Fermanı’yla Katolik olmayan cemaatlere de -özel yaşam alanıyla sınırlı haklar kapsamında- ibadet izni verildi. Aralık 1867’de yürürlüğe giren ‘Aralık Anayasası’nda (Madde 14), o güne kadar farklı din ve mezheplere tanınan ‘müsamaha’ kayıt altına alındı ve ilgili kurumlar ‘kamu hukuku’na dahil edildi. Katolik olmayan cemaatlerden ilk resmî tanımayı ise 1877’de Eski Katolik Kilise Cemaati elde etti. İkinci resmî tanınma, 1890’da Musevîlik için geldi. Yazının girişinde kısaca değinildiği üzere, İslam dininin resmen tanınması, 1912’de gerçekleşti.

Avusturya’nın ‘Katolik devlet yapısı’nın aşınması ve kaldırılması sürecinin tamamlanması, 1918’de ‘laik bir cumhuriyet’in kurulmasıyla mümkün oldu. ‘Cumhuriyetler dönemi Avusturyası’na (Katolikler’in nüfus içindeki oranı örneğin 1951’de bile yüzde 89 idiyse de) artık ‘dinî bir devlet’ denilemezdi. ‘Katolik toplum’ yapısı da düzenli ve hızlı bir tempoda aşınmaktaydı. 1951’de 6.9 milyonluk nüfusun yüzde 89’u Katolik iken, bu oran 2021’de 8.9 milyonluk nüfusun yüzde 57.24’üne (4,9 milyona) inmiş durumda. Nüfustaki 2 milyonluk artışa rağmen, Katolik nüfusta 1 milyonun üzerinde bir azalma yaşanmıştır.

Avusturya’nın ‘Katolik’ olduğu bugün de bir gerçek mi?

Avusturya toplumu, dinî cemaatler bazında da çeşitliliğin ağır basacağı bir dönüşüm sürecine girmişti çoktan. Haftalık haber dergisi News, 2010’da gerçekleştirilen bir araştırmayı, ‘Kilisesiz mutlu’ başlığıyla verirken, ‘Bizim Katolik bir ülke/toplum olduğumuz bugün de bir gerçek mi?’ sorusunu yönelmişti. Araştırmayı yayına hazırlayanların bu soruya verdikleri yanıt olumsuzdu: Avusturya’nın “Katolik bir ülke” olduğu tanımlaması, artık sözde kalan bir tanımlamaydı![1] Katoliklerin oranı düşmekle kalmıyor; kalanlar içinde, Katolik Kilisesi’nin kurallarını esas alanlar da azalıyordu ve bütün bunların, gelecek yıllar açısından gösterdiği önemli gelişmelerden biri şu sayılıyordu: “50 yıl kadar sonra, Avusturya’nın sadece yüzde 30’u Katolik olacak.”[2]

Viyana Stephan Meydanı

Araştırmada, Avusturya Hıristiyanlarıyla ilgili ayrıntılı verilere de yer veriliyordu. Yüzde 39’u, içinde ‘Tanrı inancı’nın yer almadığı laik bir düşün ve hayat tarzına sahipti. Yüzde 24’ü, sadece yılın belirli günlerinde kiliseye gidiyordu. Dine sıkı sıkıya bağlı, kiliseye çok sık giden, Hıristiyanlık çerçevesinde sıkı bir Tanrı, cennet ve cehennem inancı olanların oranı yüzde 21’di. Yüzde 16 ise, ‘Tanrı inancı’na sahip ama kiliseye ve bağlı kurumlarına, bunların koydukları kurallara mesafeliydi.

Sonraki yazımda, Avusturya’da azınlık dinler ve mezhepleri resmi statüleri ile ele alacağım. Bu ülkede Alevilerin farklı resmî statüler elde etmelerini ise üçüncü ve son yazıda anlatacağım.


[1] Araştırma, birden fazla kaynaktan elde edilmiş verilere dayanıyordu. Statistik Austria, APA, İMAS Kamuoyu Yoklamaları, Katolische Presseagentur Österreich gibi. Bkz. News, 1 Mart 2010 tarihli 13. sayı, s. 14-20

[2] Bu belirleme, Viyana Üniversitesi Katolik Teoloji Fakültesi Dekanı Paul Zulehner tarafından yapıldı. Bkz. Agd.

 

paylaşmak için